Hem sağlıklı hem eğlenceli hem de iyi aşçılarız
SABAH YÜRÜYÜŞLERİ / Yasemin SALİH
Yasemin SALİH
O bir Karyalı. Anne tarafından kökleri Girit ve Kos’a dayanıyor, babası ise Bodrum’un bugün az sayıda kalan yerli ailelerinden. Çocukluğu Ege’nin serin sularında, teknenin dümeninde geçmiş. Bu nedenle temiz enerji kavramını öğrenmek için tercih ettiği ODTÜ Fizik Bölümü’nü bitirdikten sonra Ankara’nın denizsizliğine dayanamamış. Mezun olur olmaz döndüğü memleketinde ise 1980’lerin turizm rüzgârını yelkenine doldurup iş hayatında önemli başarılara imza atmış.
Bugün otuzuncu yılını kutlayan The Bodrum Cup’ın Kurucusu ve Onursal Başkanı olan Erman Aras’la bu hafta yelken yaptık. Era Yelken Kulübü ve Bodrum Yadigarı markalarının patronu olan 60 yaşındaki iş insanı, çoğunluğun aksine Bodrum’un kışlarına âşık...
Bodrumlu olunca denizcilik de otomatik mi gelişiyor?
Bir bakıma öyle. Kendimi Karyalı olarak görüyorum ben. Anne tarafım Girit ve Kos kökenli. Dedem “12 adanın helvacısı” diye anılıyormuş. Helva ve lokum yapıyormuş. Baba tarafım da Bodrum’un yerlisi. Ben de Karyalıyım bu durumda, bu toprakların insanıyım. Öyle olunca deniz ve otlar hayatınızın bir parçası oluyor. İlkokul bitince, Bodrum’da orta öğretim olmadığından İzmir’e yatılı okula gittim. Arkasından da ODTÜ Fizik Bölümü'nü kazanıp Ankara’ya taşındım ama Ankara bana göre değildi. Okuldan sonra bazı işler yapsam da hemen Bodrum’a döndüm. Deniz ve turizm bana daha cazip geldi.
Turizm baba mesleği mi?
Sayılır. Benim zamanımda orta öğretim Bodrum’da yoktu demiştim ya, babamın çocukluğunda ilkokul da yokmuş. Bu yüzden ailesi onu Kos’a bir İtalyan okuluna göndermiş. Bu yüzden İtalyanca ve Rumca biliyordu. Annemle de orada tanışıyorlar zaten. Bodrum’u turizm cenneti olarak ilk İtalyanların keşfettiğini biliyor musunuz? Yunan adalarından gelip Bodrum’un güzelliklerini keşfettiklerinde bölgenin tek İtalyanca bileni babam olduğundan her konuda yanlarında yer almış. Bu durum uzun yıllar devam etti. Evimize sürekli İtalyanlar geliyordu. Sonunda babama fahri konsolosluk verdiler. Ben Ankara’dan döndüğümde Türkiye’de turizmin Turgut Özal’la birlikte yeni canlandığı dönemlerdi. 1980’lerde Bodrum’da 4 tekne vardı, 1990’lara gelindiğinde binlere dayandı. Çok hızlı bir gelişme yaşandı. Ben de o dönemde babamdan gelen ilişkileri de kullanarak turizm işine girdim. Zaten yazları mavi yolculuklarda çalışıyordum. Bodrum’un ilk yerel acentelerinden birini kurduk.
Yelken yarışları o dönemde mi başladı?
Mavi yolculuklar yabancı turistleri mest ediyordu. Deniz ve koylarımız, yemeklerimiz müthişti. İnsanlar harika anılarla dönüyordu. Sonra yabancı misafirlerimizden yelken talepleri gelmeye başladı. Bir saat yelkenliyle gezmek istiyorlardı ama bizde yelken bilen kaptan yoktu. Bunun için bir şeyler yapmak gerek diye düşündük, deniz meslek liselerinin açılmasını istedik ama hâlâ yok bu kapsamda bir eğitim. 1989’da bir yelken kulübü açmaya karar verdik. "Orada gençleri yetiştiririz" dedik. Ancak o kadar vaktimiz yoktu, çünkü gelen talepleri geri çeviriyorduk. O sırada dünyadaki yelken yarışları aklımıza geldi. Bir benzerini yapalım; içinde sadece yarış değil, eğitim, sosyal sorumluluk, ekonomi de olsun dedik. Böylece bilenler bilmeyenlere öğretecekti, çünkü bu bir takım işi. İstanbul Kalamış Yelken Kulübü’nden birkaç kaptan geldi. Beş günlük yarışlarda müthiş sonuçlar aldık. Bu şekilde rüzgâr sayesinde ekonomiye nasıl fayda sağlayacağımızı gördük.
Peki o kadar yelkenli tekneyi nereden buldunuz?
Ben o dönemde yeni bir tekne yaptırıyordum. Tersaneye gittiğimde bir arkadaşıma rastladım. “Neden yelkenli tekne yaptırmıyorsun?” dedi. Hemen projeyi değiştirdik, yarışlara uygun yelkenli tekneye dönüştürdük. Ancak yine de yarışlar için yeterli sayıda tekne yoktu. Bunlar ahşap, ağır tekneler. Aklımıza kabinleri turistlere satmak geldi. Olayı yabancı acentelere duyurduk. Hüseyin adında bir kaptanımız vardı, onun teknesinin resimlerini çekip Paris’e gönderdik. Afişler bu resimle yayınlandı. Bir anda 250 kişilik rezervasyon geldi Fransa’dan. Ancak o yıl terör saldırısı olunca sayı 50’ye düştü. İlk yarışı 17 tekne ve 50 turistle yaptık ve kişi başı 450 dolar kazandık. Bu başarıdan sonra da tekneler inşa edilmeye başlandı. Her yıl yarışlarda tekneleri daha da iyileştirdik, yarışlar bir Ar-Ge laboratuvarı gibi oldu. Bodrum’un turizm gelirleri de katlanarak arttı. 30 yıldır bu yarış için gelen Hollandalılar var.
Yelken hayata karşı bir duruştur
Yelken yapmanın felsefesi nedir, neyi ifade eder?
Yelkende şamandırayı rüzgârın sıfır noktasına atarsınız, o direncin size tam karşıdan gelmesi gerekir. Ona karşı gidersiniz, kafa tutarsınız. Doğru zamanda doğru manevraları yapmanız gerekir. Hayata bakınca da bütün problemler size hep karşıdan gelir, göğüslemeniz lâzımdır ki hayatınıza devam edin. Bu bir tavır, bir duruştur. Özellikle gençken yelken sporu yapılması hayatın geri kalanında çok etkili bence. Başarınızı direkt etkileyen bir spor. Çünkü yelkende büyük stres altında doğru kararı vermeniz beklenir sizden. Tıpkı hayat gibi... O nedenle son dönemde şirketler terfi ettirecekleri yönetici adaylarını bir de yelkende görmek istiyorlar. Çünkü bu sporu sağlıklı bünyesi olan, sağlıklı düşünebilen insanlar yapabilir. Bir teknede yaşar, her şeyi paylaşırsınız.
Mandalina bahçelerinden bir marka doğdu
Sizin bir de tarım işiniz var. Bodrum Yadigarı nasıl doğdu, neler yapıyorsunuz?
Babamdan kalan yaklaşık 100 dönümlük mandalina bahçelerimiz var. Yılda 100 ton civarında mandalina alıyoruz. Kendisini iki yıl önce kaybettik. Dört kardeşiz ve ona mandalina bahçelerini terk etmeyeceğimize dair söz verdik. Ama o kadar mandalinayı değerlendirmek de istedik ve annemin babasından gelen helvacılık mirasıyla bu bahçeleri birleştirdik. Annemin adı Yadigar, biz de mandalinadan organik ve tamamen şekersiz reçeller, lokumlar, gazozlar yaptık. Bahçelerin ortasına bir tesis kurduk. Adını da Bodrum Yadigarı koyduk. Bodrum’da satıyoruz. Online satışlarımız da var. Ayrıca İstanbul’da Eataly, Namlı, Four Seasons Hotel gibi mekânlarda standlarımız var.
"Müzik zevkimiz yüksektir"
Yelkenci deyince ortak bir profil çıkıyor mu? Nasıl biridir, ortak zevkleri nelerdir, inatçı mıdır? Yelkenciler genellikle eğlenceli insanlardır. Bu kadar yorucu bir işi denizin ortasında saatlerce belki de günlerce eğlenmeden yapamazsınız zaten. Gündüz çok yorulursunuz ama gece eğlenceyle geçer. Eğlenmeyi bilmeyen biri bu işi yapamaz zaten. Ayrıca yelkencilerin çok iyi bir müzik zevki vardır. Müziksiz yelken yapılmaz desem yalan olmaz. Her yelkencinin bir gün batımı bir de gün doğumu parçası vardır. Ben hafif müzik dinlerim örneğin. Caz ve klasik müzikle yelken yaparım. Yelkenci bununla da kalmaz, genellikle iyi enstrüman çalar. Her teknede bir müzik aleti, özellikle de gitar çalan bulunur.
"Balık çorbasında iddialıyım"
Bu işin bir de mutfak kısmı var, gün boyu denizde yalnız kalan biri ne yer ne içer?
Siz de aynı zamanda iyi aşçı olan denizcilerden misiniz? Kesinlikle. Biz yelkenciler asla aç kalmayız. Çoğumuz çok iyi aşçılarızdır. Zaten dediğiniz gibi başka şansımız da yoktur. Doğal olarak deniz ürünlerinde şahane işler çıkarırız. Ben de çok iyi yemek yaparım, hem yelkenden hem de annemden gelir bu yetenek. Balık çorbası, ahtapotlu pilav, mürekkep balığı iddialı olduğum yemekler. Mürekkep balığını rengi akıtmadan pişirmek gerekiyor. Bu çok eski bir tariftir, şimdilerde görüntü yüzünden yapmıyorlar gerçi. Başta renginden dolayı kimse yemek istemez ama tadan bir daha ister. Müthiş lezzetli olur. Bir de elbette Ege otlarını iyi pişiririm.
"Bodrum’da turizm kışın olmalı"
Ekim ayında yaz sezonundan farklı bir Bodrum görüyoruz, kışın nasıldır Bodrumlunun 24 saati?
Bence Bodrum asıl kışın yaşanır. Yaz sezonundaki Bodrum çok farklı, telaşlı. Kışın ise kendimize kalırız. Deniz genellikle yazın düşünülür ama mavi yolculuklar da çok daha keyifl i olur bu sezonda. Bu yüzden özellikle ekim ayında kapıyoruz yarışları. Buranın sadece sezonluk bir tatil beldesi olmadığını göstermek istiyoruz. Bana kalsa mavi yolculuğun en güzel sezonu ekim-ocak arasındadır. Güneş çok yakmaz, koylar sakindir. Deniz ise şimdi biraz fırtına oldu ama genellikle daha keyifl i olur. Ege'nin tadını tam olarak çıkarırsınız. Yelken huzur ve dinginlik verir. Bunu da en keyifl i sonbaharda yaşarsınız. Ben hep Bodrum’da turizmin kışın olması gerektiğini düşünürüm.