Hayırseverlik en büyük haz

Çamaş'ın en büyük terapisi okul koridorları. Gözlükleriyle koşturan bir çocuk gördüğünde yıllar öncesine döndüğünü söyleyen Çamaş’a göre hayırseverlik bir insanın yaşayabileceği en büyük haz.

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

YASEMİN SALİH

155 yıllık tarihi barındıran bir camia Darüşşafaka. Kimilerine göre ev, kimilerine göre aile, kimilerine göre mutluluk, çocukluk, kendini bulduğu çatı... Kendilerine kısaca 'Daçka’lı diyorlar. O noktada da diğer her şeyin hükmü geçersiz kalıyor. Darüşşafaka Vakfı CEO’su Talha Çamaş’la bu bağlılığın mantığını konuşurken olayın öyle kolay kolay kelimelere dökülemeyecek kadar derin olduğunu anlıyorum. Hani şarkılardaki gibi “anlatılmaz yaşanır” dedikleri türden. Ekonomi gazetecisi olarak turizmci kimliğiyle tanıdığım Talha Çamaş, çok farklı bir profilde çıkıyor karşıma bu kez. Basketbola adını yazdıran Dürüşşafaka'nın spor salonunda çok sevdiği öğrencileriyle bir arada yakalıyoruz onu. Uzun sohbetimizde profesyonel kimliğinin arkasındaki duygusal bir Darüşşafaka çocuğunu görüyoruz...

Darüşşafaka’ya giriş öykünüzü anlatır mısınız?

Aslında çok farklı değil diğerlerinden. Babam Ordu Fatsalı, annem İstanbul’lu. Babam annemi görüp beğeniyor, evleniyorlar ve Ordu’ya gidiyorlar. Ben beş kardeşin en küçüğü olarak dünyaya geliyorum. Annem çocuklarının iyi bir eğitim görmesini istediği için Ordu’da yaşamak istememiş. Ablamla ben İstanbul’da doğmuşuz. Ben ilkokul ikinci sınıftayken babamı kaybettik. Abilerim İstanbul Erkek, ablalarım da İstanbul Kız Lisesi’nde okudular. Annem benim de iyi bir eğitim almam için araştırma yaparken Darüşşafa’yı öneriyorlar. 1961’de ikincilikle kazandım ve girdim okula. O zaman Fatih’te oturuyorduk, Darüşşafaka’nın kampüsü de Fatih’teydi o dönem. Yatılı olacağım için üzüldü annem ama okul yakın diye de çok sorun çıkmadı.

İltimas istemem

Peki siz korktunuz mu?

Sanırım korkmadım. Daha sonraları bu soruyu çok sordum kendime. Korktuğumu hatırlamıyorum. Kalabalık bir ailede büyümüştüm, yatakhane de kalabalıktı, çok hissetmedim. Hafta sonları da eve gidiyordum. Bazı arkadaşlarımız haftalarca ağladı. Biz daha cool takıldık. Zaten öğretmenimiz daha girer girmez beni sınıf başkanı seçti. O zaman biraz korktum, “iltimaslısın” derler diye düşünüp arkadaşlarıma durumu açıklamaya çalıştığımı hatırlıyorum.

Daçka nedir?

Bir kısaltma. Açılımı; Darüşşafakalı Çocuklar Kardeştir.

Derler ki “Yatakhane anıları hayat boyu silinmez”, sizinkiler de öyle mi?

Anılarım hep olumlu. Ben çok yaramaz bir çocuk değildim. Elbette arada yaşın verdiği haylazlıklar oluyordu. Ergenlik döneminde benim de herkes gibi farklı olma, tepkisel davranma eğilimlerim vardı ama öyle çok da abartmadık. Biz sadece akademik eğitim almadık orada, öğrencilerin sosyal ve bireysel yönlerinin gelişimine ağırlık veriyorlardı. Örneğin sofra kültürünü öğrenmemiz için doğum günlerimizde son derece şık porselen takımlarla masalar kurarlardı bize.

"Koro şefiydim"

Siz bu sosyal ortamın neresindeydiniz?

Ben küçük yaştan itibaren gözlük kullanıyorum. O nedenle çok fazla takım sporlarının içinde yer alamadım. Masa tenisi, eskrim gibi sporlarla ilgilendim. Kendimi başka yönlerden geliştirdim. Bir grup arkadaşımla Sinema Kulübü’nü kurduk. Aynı dönemde Onat Kutlar Sinematek’i kurmuştu. Ona gittik, bize yol göstermesini istedik. Lise birinci sınıftaydık. Ayrıca okul korosuna şeflik yaptım. Bir yılbaşı partisinde koroya şeflik yaparken hareketlerim amatör bulununca okul yönetimi beni konservatuvara gönderip eğitim aldırdı. Böyle bir vizyonu vardı eğitmenlerin. En ilginci de okulun izcilik kampında baş aşçıydım. İlk pilavım pasta gibi olmuştu, sonra açık büfe yemek çıkarır olduk kampa.

"Lider yönümü keşfettim"

Okul yıllarında bir meslek hayali var mıydı?

Darüşşafaka liderlik yönümü keşfetmeme yardım etti. İş hayatında aktif olmak istedim. Bu nedenle İstanbul Üniversitesi İşletme Bölümü’ne girdim. Okurken çalışmak istedim. O dönemde İngilizce bilmek büyük ayrıcalıktı, biz de dil bilerek mezun olmuştuk liseden. Bu yüzden hemen bir bankada iş buldum ancak bankadaki düzenin okulu engellediğini görünce bıraktım. Okuldan bir “abimin” yardımıyla bir turizm şirketine girdim. Büyük bir gruptu. 73’te girdim, 80’e kadar orada çalıştım. Askerlikten sonra da kendi şirketimi kurdum. En büyük projem de Lütfi Kırdar Kongre Merkezi’ni kurmak oldu. Habitat’la devreye girmişti ve büyük bir ihtiyacı karşılıyordu. Uzun bir dönem de TÜRSAB başkanlığını yürüttüm. Önemli işler yaptık burada da.

Nasıl oldu da yeniden içinde büyüdüğünüz bu camiaya profesyonel yönetici olarak döndünüz?

2007’de yine camianın içindeki abilerimden geldi teklif. “Darüşşafaka’da görev alır mısın” dediler. Elbette tersi düşünülemez, kabul ettim. Benim de içinde yer aldığım grup yönetime seçildi. Gerek kaynaklar gerekse eğitim kalitesi olarak Daçka’nın zor dönemiydi. İş Bankası’yla “81 ilden 81 öğrenci” projesini başlattık. Bağış konusunda biraz daha pazarlama odaklı olmaya karar verdik. Önceden “isteyen gelir” diye bakıyorduk ama sonra iletişim, kaynak geliştirme ve bağış departmanı kurduk. Kamu spotu hazırladık, “Olmasa da olur” dedik. Çok başarılı sonuçlar aldık. 2007’de 2 bin bireysel bağışçı vardı, bugün 50 bine yaklaştı. 2018’de hedef 65 binlere taşımak. Siz düzgün bir kurumsanız, hesap verebiliyorsanız, bütün hesaplarınız şeff afsa bağışçının güvenini kazanıyorsunuz. Hedefimiz bu güveni sarsmamak, Daçka’ya toz kondurmamak. Bir de Anadolu'ya açılmak.

"1913'ten bu yana spor var"

'Her Daçka'lının hayatında spor vardır' sözü dğru mu?

“ Her öğrencinin bir spor, bir de kültürsanat dalıyla ilgilenmesi istenir. Yatılı olunca bu zaten kaçınılmaz. Bu yüzden evet, her Daçkalı sporla bağlantılıdır. 1860’larda okulda sporla ilgili bir ortam olmadığı görülüyor. Örgütlü spor konusu 1913’te dönemin okul müdürü Satı Bey tarafından başlatılıyor. Fatih’teki kampüste spor salonları yapılıyor. İlk kez spor hocası getiriliyor. Bunda Galatasaray Lisesi’nin de etkisi olmuş. O dönemde Galatasaray Lisesi’nin yatakhanesi yanınca öğrenciler bize getirilmiş. Bahçede futbol oynayan Galatasaray Lisesi öğrencilerinden görüyor bizimkiler futbolu. Hemen biz de bir futbol takımı kuruyoruz. Yani temelimiz basketbol değil futbol.

"İkinci hayatımda frene bastım"

Yıllar önce bir kalp krizi atlattınız. Bu, hayatınızda neleri değiştirdi?

46 yaşındaydım. Gittiğinizi görüyor ve hissediyorsunuz. Elektroşokla kalbimi tekrar çalıştırdıklarında gözlerimi açtım, karşımda iki terli yüz duruyordu ve “Şükür kurtardık” dediklerini hatırlıyorum. “Benim hayallerim vardı, masal olacaklardı” diyorsunuz içinizden. Ayıyorsunuz aslında. Hayatın bitebileceğini anlıyorsunuz. Diyorsunuz ki, “Sana ikinci bir şans verildi. Daha iyi kullan.”

Nasıl kullandınız?

Frene bastım. Şimdi çok bunalırsam beşinci sınıfların koridorlarında dolaşıyorum. Gözlükleriyle koşturan bir erkek çocuğu gördüğümde çocukluğuma gidiyorum. Burada bu çocuklar için bir şeyler yapmak beni besliyor. Hayırseverlik insanın sahip olabileceği en büyük haz.

"Burada şahsiyet var"

Daçka'lı deyince akan sular duruyor. Bu bağlılığı hemşehricilikten ayıran nedir?

Bu bağlılık hayatta yalnız olmadığınızı gösteriyor. Bir çocuk için kolay değildir, ailesinden bir kayıp yaşamak. Ağır bir travmadır. Buraya gelir ve yalnız olmadığınızı görürsünüz. Kendinizi o topluluğa ait hissedersiniz. Burada memleketçilikten çok başka bir tavır vardır. Burada memleket yoktur, inanç yoktur. Burada herkes şahsiyetiyle vardır. Sizi o şekilde kabul ederler ve o aidiyet hayat boyu sürer. Bu çok büyük bir güven duygusu verir. Bilirsiniz ki birgün zor durumda kalırsanız size mutlaka bir el uzanır. Bu, öz ailenizden daha yakın bir ailedir. Ailenden kopabilirsin ama Daçka’lı olmaktan kopamazsın.

Daçkalı'ya kız vermek

Darüşşafaka size neyi ifade ediyor?

Mutluluğumu ve başarının temelini ifade ediyor. Öncelikle eşimle bu kurum sayesinde evlendim. Dönemin İTO Başkanı Behçet Osmanağaoğlu'nun kızına talip olmuştum. Beni öğrendiğinde önce karşı çıkmış ama sonra iki sebepten onay vermiş. Bunlardan biri Darüşşafakalı, diğeri de Ordu’lu olmam. “Madem Darüşşafakalı, iyidir” demiş.

Bu kuruma başkan olmak nasıl bir duygu?

Her sabah kalkıyorum ve tanrıya şükrediyorum. Bazen kendime diyorum ki, “Kendine gel. Müthiş dönemlerin insanlarının oturduğu koltuğu işgal ediyorsun.” Bu taşıması zor bir duygu, birçok insana ağır gelen bir sorumluluk.

"Yeni başkan belki kadın olur"

Ne zaman bitiyor başkanlık?

2007'de yaptığımız değişiklikle en çok iki dönem başkanlık yapılabiliyor. Ben de bu durumda Mart 2019’da görevi devredeceğim.

Aday havuzu var mı?

Aslında evet. Biz de bayrağı devredeceğimiz arkadaşımızı önceden hazırlamak isteriz. Şu anda bazı isimler var ama seneye netleşecek. Benim gönlümden geçen genç birinin gelmesi.

Belki bir kadın olur?

Hiç olmadı bugüne kadar. Bence artık zamanı. Ben çok isterim şahsen. Kadınların sorumlulukları bizden daha fazla oluyor hayatta, o nedenle gelmemiştir bugüne kadar. Şimdi kadınların rolü farklılaştı. Belki gelecek dönem kadın başkan görebiliriz.