Hayalim gençlerde dönüşümü başlatmak
Pet Holding’in 2. kuşak patronu Zeynep Köksal Yaykıran, çocukluğunun petrol ve enerji sektörünün içinde geçtiğini söylüyor. Ablasıyla birlikte şirket yönetimini devralan Yaykıran, zamanının büyük bölümünü iki oğluna ayırsa da KEV Başkanı olarak gençlere yönelik toplumsal projelere de imza atıyor.
YASEMİN SALİH
Gözlerinin içi gülen, müthiş pozitif enerji yayan harika bir kadınla tanıştırmak istiyorum sizleri bu hafta. Babası Prof. Dr. Güntekin Köksal’ın 1974’te kurduğu Pet Holding’in yönetimini ablası Ayşe Köksal Çetin ile birlikte birinci kuşaktan devraldığından bu yana hem anneliği hem patronluğu birlikte yürütüyor. Bir yandan Kuzey Irak’ta petrol arama faaliyetleri başta olmak üzere enerji, madencilik, inşaat ve turizm sektörlerindeki grupta aktif rol üstleniyor bir yandan da Köksal Eğitim Vakfı’nın Başkanı olarak toplumsal projeler üretiyor.
Gençler ve çocuklar Zeynep Hanım’ın yumuşak karnı. Onların vizyoner ve sevgi temelli büyümeleri için vakıfta yeni projeler üzerinde çalışan Yaykıran, sağlığına özen gösteren iş insanlarından. Düzenli pilates ve koşu yapan Yaykıran’la Ankara’da bir araya geldik.
- Şirkette nasıl bir iş bölümü var?
Babam 87 yaşında. Annem ve babam artık görevi bize devretti ama ikisi de her gün şirkete gelir, yanımızda olurlar. Bu yüzden çok şanslıyız. Onların deneyiminden çok şey öğreniyoruz. Ablam Londra’da yaşıyor. Oradan işleri yürütüyor. Ablam en iyi arkadaşım. O mühendis, daha teknik bir insan. Ben turizmciyim, insan ilişkilerim iyi. Kısacası iyi bir takımız.
- Aklınızda hep aile şirketinde çalışmak mı vardı, hiç başka bir iş yapmayı hayal ettiniz mi?
Biz hep bu ortamın içinde büyüdük. Ailenin mutlaka bir arada olması gereken anlar vardı, akşam yemekleri ve pazar kahvaltıları gibi. Mutlaka bu sofralarda toplanır, sohbetlerimizde bol bol iş konuşulurdu. Hep petrolün içindeydik. Londra’da girişimci işletmecilik mastırı yaptığım dönemde geleceğimi sorgulamaya başladım. Aile şirketi varsa mutlaka bu işi devralmalı mıyım diye sordum kendime. Bana bu dayatılıyor mu diye düşündüm. Mastır tezimi de bunun üzerine yapmaya karar vedim. Benim gibi ailesinin şirketini devralmak zorunda olan ikinci jenerasyon kişilerle görüştüm. Bu sırada tez konusu evrildi ve “Aile şirketlerinin sürekliliği ve nesiller arası geçiş” başlığını aldı. Bununla ilgili birçok ülkeden birçok şirketle görüştüm.
"Kaybetme korkusu yaşadım"
- Ne değişti bu tezle, neyi etkiledi?
Aslında hiç hesapta olmayan bir olayla tüm düşüncem değişti. Babam 2003’te Irak’ta mide kanaması ve felç geçirdi. Onu kaybetme korkusunu yaşayınca artık kafamdaki sorgulamaların anlamı kalmadı. Düşüncelerim çok yersizdi. Sonra babam kendini toparladı ama kendi kendime “Babam sağlıklıyken Türkiye’ye dönüp işi bire bir ondan öğreneyim” dedim. Birkaç iş teklifi vardı, düşünüyordum ama bu nedenle reddedip Türkiye’ye döndüm. Annem zaten bundan önce babamın bazı işlerini üstlenmişti, sonra bize devretti.
- Bir aile anayasası var mı? İki kız kardeş, şirketin gelecekteki yönetimi ve sağlığı için ne gibi tedbirler aldınız?
Bizim için iş kolay, iki kız kardeşiz ve babamın başka ortağı yok. Ancak gelecekte çocuklarımız da rahat olsun diye bir anayasa yaptık, geçen yıl tamamlandı. Bizden sonraki, yani üçüncü jenerasyon mutlaka şirketin her biriminde çalışacak ve onların şirketteki yeri ancak ortak kararla belirlenecek. Zaten yarı profesyonel bir yapımız var. Çalışanlarımız çok eski, 25 yıldır bizimle olanlar var. Bizler hissedarlar olarak işin daha çok denetim tarafındayız. Kadın çalışan oranımız yüzde 40. Yönetim kurulunda da biz kadınların ağırlığı söz konusu.
- Ev-iş dengesini nasıl kuruyorsunuz?
İşleri delege ediyorum. Sabah saat yedide kalkıp çocukları okula hazırlıyor, sonra onları okula bırakıyoruz. Erken saatte işe gidiyorum. Saat 15 gibi işten çıkıp yine okuldan çocukları alıyorum. İlk çocuktan sonra geleceğe farklı bakmaya başladım. Çocuklarım ne olacak diye sorguladım. 2015’te annem vakfı devralmamı istedi. Köksal Eğitim Vakfı'nın başkanlığını yürütüyorum o zamandan beri. Ev-iş ve vakıf arasında bir denge oluşturdum. Çocuklarım zamanımın büyük bölümünü alıyor hâlâ, çünkü daha küçükler.
"KEV benim için çıkış noktası"
- Vakıf sizin için ne ifade ediyor?
2012’den bu yana ülke olarak birçok badire atlattık, hâlâ da atlatıyoruz. Gençlerin gelecekleri için endişeleniyoruz. Bu benim için büyük bir sorundu ama sonra dedim ki “Madem burada yaşıyoruz, ahlanıp vahlanmanın anlamı yok, bir şeyler yapmamız lazım.” Ne yapabiliriz diye baktık, gençlere vizyon kazandırmalıyız dedik. Çocuklarımız ancak o zaman güvende olacaklar. Vakıfta mühendislere, sanatçılara, işletme ve ekonomi okuyan öğrencilere burs veriyoruz. Onlara bir yandan da mentorluk yapıyoruz. Yurtdışını görmelerini sağlıyoruz, Erasmus’a kabul edilen öğrencileri destekliyoruz. Vakıf benim için bir çıkış noktası.
- Korkularınız var mı?
İlk çocuğumdan sonra obsesif kompülsif bozukluğum oldu ilk zamanlarda. Çocuğumu kaybetmekten korktum. Sonra geçti bu duygu, bazen de uçaktan korkarım ama o da hamileyken başladı, sonra kalmadı. Genel olarak sevdiklerimi kaybetmek en büyük korkum diyebilirim.
- Sizce toplumun en büyük sorunu nedir, nasıl değerlendiriyorsunuz çevrenizde olanları?
Sevgisizlik. En büyük sorun olarak bunu görüyorum. Saygısızlık da bence sevgisizliğin sonucu. Sevgiyle büyüyen bireylerin hayatları boyunca her şeyin üstesinden gelebileceğini düşünüyorum. Öncelikle çevresine de sevgiyle yaklaşacağından bir fark yaratır. Bence sevgisizlik eğitimsizlikten çok daha büyük bir sorun. Kadının erkeği, erkeğin kadını, annenin çocuğunu sevmesi günah, yasak, ayıp görülüyor toplumda. Hayat hızlı akıp gidiyor, sevgisizliğin üstesinden gelebilmemiz gerekiyor. Bugün yaşanan tüm sorunlar sevgisizlikten kaynaklanıyor bana göre.
- Vakıfla varılmak istenen toplum sevgiyi oturtmak mı?
Biz, bu işe başlarken kadın, erkek, çocuk tüm insanların evrensel değerlere, eşitliğe, özgürlüğe kıymet verdiği, adalet ve hukuk olan bir ülkede yaşamayı hayal ettik. Bunun olabilmesi için her bireyin vizyonunun bu değerler çerçevesinde gelişmesi gerektiğini düşündük. Farklılıkları anlayan, sevip sayan gençlerle bunun olabileceğini düşündük. Ancak bu vizyonda gençler yetişirse toplumda dönüşümün olabileceğini hayal ettik. Gençlerin eğitimi, kendilerini geliştirmeleri, daha çok ülke ve insanla tanışması gerekiyor. Bu şekilde bir genci bile değiştirirsem, ona bu yolda bir vizyon kazandırılmasına katkıda bulunursam kendimi başarılı sayacağım.
Çocuklara yemek kitabı yazdı
- Mutfakla aranız iyi belli ki. Hatta bu de kitap çıkardınız. İş dünyasında yemek kitabı olan patron azdır. Anlatır mısınız bu süreci bize?
Evet, “Eline Sağlık Anneciğim” adında çocuk beslenmesine yönelik bir yemek kitabım var. Oğlum katı gıdalara başladığında çocuklar için bir yemek kitabı, kaynak aradım Türkiye’de bulamadım. Ablam Londra’dan gönderdi ama hem malzemeleri her zaman bulmak mümkün değildi hem de lezzet olarak bize uymayan noktaları vardı. Benim de mutfakla aram iyi. Kendi tarzımda yiyecekler hazırlamaya başladım çocuklarıma. Arkadaşlarım geldiğinde kendi çocuklarının yemek seçtiğinden bahsediyordu benim oğullarım ise ikinci kaşık için sabırsızlanacak kadar iştahlılardı. Sen nasıl yapıyorsun diyorlardı hep. O dönemde vakıf için gelir getirecek bir şeyler yapmayı tasarlıyordum. Aklıma çocuklarıma hazırladığım yemekleri kitaplaştırmak geldi. Uzmanlardan destek alarak çalışmaya başladım. Kitabı bitirince çocuklarımın pediatristine götürdüm, onun tavsiyelerini, eleştirilerini de dinledim. Sonra İş Bankası Kültür Yayınları’ndan çıktı kitabım. Gelirin tamamını KEV’e aktarıyoruz.