'Bu kadar düşük fiyata yatırım kararı almak zor'

Novo Nordisk Global'in CEO'su Jørgensen, "Ürünlerimizi en düşük fiyatla verdiğimiz pazarlardan birisi Türkiye. Bu fiyatlar yatırım kararı alırken zorluyor" dedi.

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

Özlem ERMİŞ BEYHAN

Global insülin ihtiyacının yaklaşık yarısını karşılayan Danimarkalı firma Novo Nordisk, dünya genelinde 28 milyon diyabet hastasının hayata tutunmasını sağlıyor. 77 ülkede yaklaşık 42 bin çalışanıyla faaliyet gösteren Novo Nordisk’in ürünleri 165’in üzerinde ülkede satışa sunuluyor.

Türkiye’de de önemli bir pazar payına sahip olan firma, bölgedeki 22 ülkeyi İstanbul’dan yönetiyor. Şirketin Danimarka’da düzenlediği global basın toplantısında Kopenhag’daki dev fabrikasını görme imkanı bulduk. 154 futbol sahası büyüklüğünde bir alana yayılan bu tesis yüzde 100 yenilenebilir enerji kullanıyor ve dünyanın en büyük insülin fabrikası olma özelliği taşıyor.

Novo Nordisk CEO’su Lars Fruergaard Jørgensen, düzenlenen toplantıda 90 yılı aşkın tarihlerinde her zaman odaklarının inovasyon ve kalite olduğunu anlattı. Şirketin geçen yıl yaşadığı finansal sıkıntıları yerel pazarlarda güçlenerek aşmayı hedefl ediklerini vurgulayan Jørgensen, “Dünya giderek daha rekabetçi, farklılaşmanın arttığı bir noktaya gidiyor. Biz de yerel iş ortaklarımızla daha güçlenip doğru segmentasyon ile en uygun noktada en doğru ürünü sunmaya odaklandık” ifadelerini kullandı. Lars Fruergaard Jørgensen ile global basın toplantısı sonrasında Türkiye’deki hedefl erini konuştuk.

Danimarka’dan baktığınızda Türkiye’yi nasıl görüyorsunuz?

Türkiye bizim için çok önemli bir pazar. Diyabetli sayısının çok yüksek olduğu büyük bir ülke. Ekonomi hızla büyüyor. Ancak bizim için zorlu bir pazar olduğunu da söylemeliyim. Fiyatlama sistemi oldukça zorlayıcı. Bu açıdan bazı sıkıntılar yaşadığımızı söyleyebilirim. Ancak her şeye rağmen bizim için önemini sürdürüyor.

Türkiye’nin yeni yabancı yatırım arayışında olduğu bir dönemdeyiz. Global ilaç firmaları sektördeki yerlileştirme politikası paralelinde son dönemde Türkiye’de yatırım planları yapıyor. Sizin bu yönde bir planınız var mı?

Biz Türkiye’de diyabetin daha iyi tanınması için yatırımlar yapıyoruz. Diyabetin önündeki en önemli engel, bu hastalığın yeterince bilinmemesi. Eğitime sürekli yatırım yapıyoruz. Türkiye’de rekabet şartları çok zorlu. Çok gelişmiş bir pazar ancak fiyat rekabeti çok zorlu. Türkiye bizim en düşük fiyatla ürün verdiğimiz ülkelerden biri. Bu, Türkiye açısından önemli elbette, hastalara ilaçlara çok kolay erişim imkanı veriyor. Ancak bu durum pazarda yatırım yapma imkanını da sınırlıyor. Fiyatın düşüklüğü yatırım kararı almayı zorluyor. Yerel bir üretim tesisi açma kararı aldığımızda bunun hastalara bir ek faydası olmuyor. Onlara zaten en üst seviyede kalitede ürünü ulaştırıyoruz. Bu kararı aldığımızda bize finansal olarak bir geri dönüşünün olması gerekiyor. Burada bir iş fırsatı olmalı.

İran’da son olarak böyle bir yatırım kararı aldınız. Türkiye kârlı olduğunuz bir pazar değil mi?

Öyle ancak dediğim gibi en düşük fiyatla ürün verdiğimiz bir ülke. Bir üretim tesis açmak ciddi bir yatırım anlamına geliyor. Elbette bu ülkeye duyduğunuz bağlılığın bir göstergesi. Bir know-how transferi gerçekleştiriyorsunuz. Ancak belirli finansal analizleri yapmak zorundayız.

Bu arada her ülke yatırım çekmek için belirli sınırlar getirmeye başlarsa, bu durum ilaç fiyatlarının üretim maliyetini ve paralelinde fiyatları yukarı çeker. Bu çok tehlikeli bir gelişme. Burada, Kopenhag’da dünyanın en büyük insülin fabrikasındayız. Tüm dünyanın ihtiyacı olan insülinin yarısı burada üretiliyor. Çok yüksek kalitede üretim yapılıyor bu fabrikamızda. Bu büyük çaplı üretim, fiyatları da düşürebilmemizi sağlıyor.

Önünüzdeki en zorlu hedef ne peki, hem Türkiye hem de bölgemiz açısından?

Türkiye’nin de içinde bulunduğu bölge diyabet hastalığının en yüksek olduğu bölgelerden. Yaşam tarzlarımız giderek bu hastalığın artmasını sağlıyor. Hareketlilikte azalma, gıdaya ulaşımın kolaylaşması, uzun saatler masa başında oturmak...

Bütün bunlar diyabetle savaşı daha zorunlu kılıyor. Biz de Türkiye’de eğitim çalışmalarına destek vermeyi çok önemsiyoruz. Burada düzenleyici kurumlar ve yetkililerle yakın işbirliklerimiz var. Türkiye pek çok açıdan modern, yeni ürünlere çok yakın bir pazar.

Diyabet hastaları için kalemi geliştiren firmasınız. Yepyeni bir ürün daha var mı geliştirdiğiniz?

Evet, tüm dünyda dijital sağlık trendi çok güçlü bir şekilde gelişiyor. Bunun dışında kalamayız. Ancak biz aplikasyon üretmeyeceğiz, bu yolda ekosistemlerin parçası olacağız. Şimdi dijital bir kalem geliştirdik. Bu yeni ürün hastanın tüm verilerini bluetooh ile merkeze gönderecek ve takibi yapacak. Bu ürünü bu yıl önce ABD pazarı tüketicilerle buluşturmak istiyoruz.

Novo Nordisk Danimarka’nın en önemli markası. Gülçü bir global markaya sahip olmanın bir ülke için önemini siz nasıl gözlemliyorsunuz?

Danimarka ihracatının yaklaşık yüzde 10’unu bizim şirketimiz yapıyor. Tüm vergilerin yüzde 9’u Novo Nordisk ve çalışanlarından geliyor. Ülkemiz şirketimiz için iyi bir ortam yaratıyor. İyi bir eğitimin olması iyi bilim adamlarına ulaşmamızı, güçlü bir tarım sektörünün olması üretim süreçlerimizi kolaylaştırıyor. Hükümetin bize tavrı hep destekleyici yönde. Global bir marka yaratırken bunların önemli olduğunu düşünüyorum. Önce güçlü bir başlangıç noktası bulmalı, oradan eğitim ve bilgi ile daha iyiye doğru odaklanmalısınız.

Diyabete odaklanırken yolu obezitenin tedavisine çıktı

Novo Nordisk, diyabet hastalarının kilo sorunları ile ilgili çalışmalar yaparken, obeziteyle mücadeleye yarayan bir ilaç keşfedince şirket ruhsat sürecini başlatmış. Tüm dünyada 600 milyon obezite hastası bulunuyor. Bunun 100 milyonu ABD’de. İlaç için önce ABD pazarı hedef alınmış, ilaç piyasaya çıkmış. İlaç için Türkiye’de de izin süreci başlatılmış durumda. Ancak Türkiye’de uygulanan referans fiyat sistemi yeni nesil ilaçların ülkeye girişini yavaşlatıyor. Çünkü referans sisteminde, sepette yer alan ülkelerdeki en düşük fiyat kabul ediliyor. Belirlenen bu liste fiyatı TL’ye çevrilirken sabit bir euro kuru uygulanıyor. Bugün geçerli olan sabit Euro/TL kuru 2,34 seviyesinde.

Sabit kur nedeniyle ilaç firmaları için yaklaşık yüzde 30’luk bir değer erozyonu yaşanıyor. Buna ek olarak, ürünlerin geri ödeme listesine kabul edilebilmeleri için, en az % 41 civarında bir zorunlu iskonto uygulamaları da gerekiyor. Yani, Avrupa’da 100 euro olan bir ilaç Türkiye’de 36 euroya satılabiliyor. Novo Nordisk CEO’su Lars Fruergaard Jørgensen’in verdiği bilgiye göre bu da yenilikçi ilaçların pazara girmesi durumunda yaklaşık % 64’lük bir değer kaybı yaşaması anlamına geliyor ve yeni nesil ilaçların hastaya erişiminde engel teşkil ediyor.

"Yüzde 50 kuralını bozacağız, tedavinin 15 yıl gerisindeyiz"

Diyabet, dünyada yıllık 672 milyar dolarlık maliyeti olduğu hesaplanan bir hastalık. Bugün 415 milyon kişinin diyabet hastası olduğu, bu sayının 2040’ta 642 milyona ulaşacağı tahmin ediliyor. Her ülkede hasta sayısı nüfusun yaklaşık yüzde 10’unu buluyor. Türkiye’de ise bu oran yüzde 14’te. Her yıl dünyada 5 milyon insan diyabete bağlı hastalıklardan ölüyor.

Çünkü bu hastalıkta yüzde 50 kuralı çalışıyor: Diyabet hastalarının sadece yarısı hastalığının farkında, onların yarısı tedavi olabiliyor, onların da yarısının tedavisi başarıya ulaşıyor. Bu durumun değişmesi öncelikle toplumların diyabetle ilgili eğitim almasıyla mümkün. CEO Jørgensen, “Bu yüzde 50 kuralının artık geçersiz olması için farkındalık yaratmak istiyoruz. Bu yolda önemli çalışmalar yapıyoruz. Örneğin odaklandığımız şehirlerden Mexico City’de tuzlukları masalardan kaldırdık. Bu çalışmaları genişleteceğiz. Asıl hedef ise diyabetin çaresini bulmak. İnanıyorum ki bunun 15 yıl gerisindeyiz” dedi.