Bin kere tövbe etsen de gel
Hafele'nin Türkiye ve Bölge Ülkeler CEO'su Hilmi Uytun, Nagold'daki ana merkezin "inatçı ve cesur" diye nitelendirdiği bir isim. Tam bir Mevlana hayranı olan Uytun, düşünürün "Bin kere tövbe etsen de gel" sözünü düstur edinmiş. Sporsuz güne başlamayan CEO'nun formülü ise WALK & WORK
Yasemin SALİH
Sabah Yürüyüşleri
O bir sistem adamı. Ancak sadece uyan değil, geliştiren anlamında da. Yeni sistemler kurmak, altına imza atmak iş hayatında kendini en iyi ifade ediş biçimi olmuş bugüne kadar. Bu haftaki Sabah Yürüyüşleri konuğum, mesaisinin sabah gözlerini açtığı anda başladığını söyleyecek kadar iş odaklı biri olan Hafele Türkiye ve Bölge Ülkeler icra Kurulu Başkanı Hilmi Uytun.
İki çocuk babası Uytun, 16 yıl önce tesadüf eseri başlayan Hafele kariyerinin büyük bölümünü şirketin global yönetimini "dünya ilklerini hayata geçirmek için" ikna etmekle geçirmiş. Bu yüzden Hafele dünyasında, başka ülkeler tarafından da kopyalanan birçok yeni sistemin fikir babası olarak tanınıyor. Uytun'la Maçka Parkı'nda cıvıl cıvıl bir bahar sabahına "günaydın" dedik...
Size "Hafele dünyasının inatçısı" diyorlarmış, kabul ediyor musunuz?
Evet, etmek lazım. Aynı zamanda "çalışkan ve cesur" diye de bilirler. Çünkü bir araya geldiğimiz günden bu yana dünyada hiç yapmadıkları şeyleri Türkiye'de uygulamaları konusunda ısrarcı bir yönetici oldum.
Bu özelliğiniz nereden geliyor? Öğrenciyken de böyle miydiniz?
İnatçı olmak zorundasınız, bazı şeyleri böyle başarıyorsunuz. İzmir Bornova'da okudum liseyi. Sonra İstanbul Üniversitesi İngilizce İktisat Bölümü'nü bitirdim. Baba tarafımın kökenleri Selanik'e dayanıyor. Annem ise Nevşehirli. Üniversitenin daha birinci yılında bir turizm şirketine girdim, genel müdürü ve yönetim kurulu üyesi olarak ayrıldım. Bir süre "kendi işimi yapacağım" dedim ve Kemer'de bir otel işlettim. Daha sonra bambaşka bir sektörde büyük bir grubun başına geçtim. O dönemde eşimle fl ört ediyorduk, Hafele ile tanışmam böyle başladı. Şimdi evlendik, o zaman müstakbel kayınpederim Hafele'nin Türkiye temsilcisiydi. Bana iş teklif etti. Önce "nasıl olur" diye düşündüm ama 16 yıldır buradayım.
Bu süreç size neyi öğretti, kırılma noktalarınız oldu mu?
Hem de çok oldu. Her deneyim yeni bir şey öğretti. Ancak bunların içinde en çok bir sistemi sıfırdan kurmayı, sistemin parçası olmayı deneyimlemek öne çıkar.
Size "kural insanı" denilebilir mi?
Kuralları severim. Onları yorumlamayı, uymayı severim. Bir düzen getirir çünkü. Yanlış bulabilirsiniz, bunun için gerekli yerlere itirazlarınızı yaparsınız, yapmanız da gerekir. Ancak yenisi gelene kadar mevcut kurala uyulmalı. Hayalim, fakirlerin araba sahibi olduğu değil zenginlerin metroya bindiği bir ülkede yaşamak. İşte buna sistem denir.
Hafele, geleneksel Avrupa ekonomisinin temsilcisi sayılabilecek bir şirket. O yapıda yeni sistemler kurmak zor olmadı mı?
Çok zor olmadı aslında. Çok kemikleşmiş, değişmez bir yapı vardı. Herkes sakin sakin bu iklimde yaşarken biz dünyada denenmemiş bir iş modeliyle kapılarını çaldık. Şirketin 80 yıllık tarihinde ilk kez franchise sisteminin uygulandığı ülke Türkiye oldu. O dönemde şirketin Türkiye'de 84 müşterisi vardı bugün 16 bine ulaştı. Bunun yüzde 10'u bireysel. Ürün gamı büyüdü. Geçen yılın son çeyreğinde bayilik sisteminde konsolidasyona gittik. Direkt dağıtıma yöneldik, bu bize stok yönetiminde avantaj sağladı. Bununla kalmadık beş yıl önce "üretici bayi" sistemini kurduk. Hafele Kalite Noktaları kurarak, ürünlerimizin uygulanmış halini son tüketiciye bire bir yaşattık. Bu da dünyada bir ilkti ve ikinci yılında ciroyu yüzde 30 büyüttü. Şu anda 6 ülkede daha uygulanıyor.
Günün ne kadarını mesaiye ayırıyorsuuz?
(Gülüyor) Gözlerimi açtığım anda mesaim başlıyor. Çok iş odaklı biriyim. Ancak bir denge içerisinde olmasına dikkat ederim.
Bu tempoda kendinize nasıl zaman ayırıyorsunuz?
Aslında iyi delege eden bir yöneticiyim ama detayları da çok önemserim. Örneğin müşteriyle ilgili her detaya takılırım. Çünkü bir şirketin algısı, tek tek her bir müşterinin deneyimiyle belirlenir. Bu nedenle Hafele müşterilerinin en iyi deneyimi yaşayacakları online katalog hazırlıyoruz. Bu da bir ilk olacak.
Zamanı nasıl planlıyorsunuz?
Haftada üç gün uzun yürüyüşler yapıyorum. Telefon sayesinde yürürken de iş takibinden geri kalmıyorum. Hatta bir de isim koydum: walk & work (yürü ve çalış). Bunun dışında çok okurum. Şu anda Nutuk'u okuyorum. Daha önce de okumuştum ama şimdi daha önce farketmediklerime takılıyorum, başka bir algıyla okuyorum. Felsefe düşkünüyüm. Mevlana, Şems, Aristoteles, Nietzche, Ali Nesin ve Çin'in ünlü "Savaş Sanatı" kitabının yazarı Sun Tzu'ya hayranım. Bir de matematiğe düşkünüm, hâlâ cebir, geometri soruları çözerim.
'Kim ne derse desin çocuklar bizden daha bilgili'
İş ve eş-dost tamam da çocuklarınızın gözünden kendinize bir bakın. Nasıl bir babasınız? Öğretici bir babayım. Ders çalışırken işe yarıyorum (gülüyor). Dinleyen bir babayım. Bu yüzden insanın evlatlarından çok şey öğrendiğini düşünürüm. En çok da empati yapmayı çocuğunuzdan öğrenirsiniz. Çünkü onlara anlayabildiğiniz kadar yardım edebiliyorsunuz. Ve anlamak da kolay bir şey değil. Başka bir dünyaları var. Kim ne derse desin çocuklarımız bizden daha bilgililer.
Çocuklarınıza yemek pişirir misinizi?
Pazarları evin "kahvaltıcısı"yım. Bu benim işim. Mutfağı, sonu pek başarılı olmasa da yeni şeyler denemeyi seviyorum. Bana çok zevkli geliyor. Anne tarafım Nevşehirli. Annem, "bugün hangi eti yedin" diye sorar. Bu nedenle bir et düşkünlüğüm vardır. Mühürlemek, marine etmek benim işimdir. Yanına da güzel bir salata yaparım, iyi de beceririm.
Mavi yolculukta olmak isterdim
Şimdi gözlerinizi kapayın, açtığınızda nerede olmak isterdiniz?
Marmaris Selimiye'de olmayı çok isterdim. Oraları, mavi yolculukları çok severim. Tekne durduğundaki dinginlik, o derin suya atladığınızdaki his paha biçilemez. Aynı duyguyu kayak yaparken de hissederim.
Dost tavsiyesiyle birçok yanlıştan döndüm
Dost ve aile çevrenizde hangi özelliğiniz öne çıkar, örneğin insanlar sizden hangi konularda destek alırlar?
Uzlaşma gerektiren, ilişkilerin tıkandığı noktalarda danışılan kişiyimdir. Böyle zamanlarda ailem ve arkadaşlarım genellikle benim de bakış açımı öğrenmek isterler. Uyumluyumdur. Bol kahkaha ve sohbet severim. İnsanları bir araya getirirken olabildiğince kapsayıcı yaklaşırım. Hayat kavga ve hırslardan ibaret değil. İnsanlar bazen yardım etmeyi yanlış yorumlayabiliyor. Yardım etmek bazen zorlamak olabiliyor. Mevlana'nın "Bin kere tövbe etsen de gel" sözünü felsefe edindim. Yaşam yolculuğu olabildiğince anlayarak yardım ettiğin kadar önemli, zorladığın kadar değil.
Yaptığınızın yanlış olduğunu söyleyen bir dostunuza, nasıl tepki verirsiniz?
İnsan bu gibi konularda değişiyor. Ben de eskiden daha tezcanlı daha talepkar biriydim. Şimdi daha fazla empati kurabiliyorum. Ve dost tavsiyesiyle birçok yanlıştan döndüğüm oldu. İyi ki de olmuş. Bu bir demlenme meselesi. Herkes zeki ama aynı yerden bakmıyor. Tıpkı bilardo masasında duran toplar gibi gerçekler. Kim neresinden vurursa maçın gidişatı ona göre belirleniyor. Bu nedenle gerçeği sizin açınızdan yorumlamamanız gerekiyor. Varsaymak en tehlikeli şeylerden biri.