Beyoğlu'na Le Maries modeli

Krea’nın patronu Hakan Kodal ile son dönemdeki en büyük aşkı Beyoğlu’nda yürüdük. Tomtom Sokak projesiyle Beyoğlu ve Karaköy bölgesinde özlenen mahalle kültürünü yeniden canlandırmayı hedefleyen Kodal’ın hayali Paris’in ünlü bölgesi Le Maries gibi bir yaşam alanı yaratmak.

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

YASEMİN SALİH

Gayrimenkul sektörünün duayen yöneticilerinden biri Hakan Kodal. Yaklaşık 20 yıldır büyük sosyal projelerin altında imzasını görüyoruz. Ancak Kodal’ı bulmak için artık ara sokaklara bakmanız gerekiyor. Perdecilerin, demircilerin çayını içtiği, sanatçıların purosunu tüttürdüğü Galatasaray, Beyoğlu, Karaköy üçgenindeki dar ve dik yokuşların insanı artık o. İstanbul Kandilli’de büyüyen, ünlü rehber Saff et Emre Tonguç’la aynı apartmanı paylaşan Kodal’ın orada ne yaptığını merak ediyorsanız söyleyelim: Eski İstanbul mahallelerinin tadını arıyor. Sokak kültürünün peşine düşmüş. Yeniden bu kültürü canlandırmak ve İstanbul’u bu zengin mozaikle dünyaya açmak gibi bir hedefi var. Uzun süredir üzerinde çalıştığı Tomtom Sokak projesiyle bunu gerçekleştirmek istiyor.Kodal’la sabah yürüyüşümüzü Karaköy sokaklarında yaptık. Onu büyük AVM’lerden dar sokaklara getiren hikâyeyi de serin bir İstanbul sabahında dinledik...

Sizin için “Beni bugüne getirdi” diyebileceğiniz yol ayrımı neydi?

Turizm rehberliği yapmaya karar vermem. Kandilli’de oturuyorduk o zamanlar. Şimdi bu işin piri olan Saff et Emre Tonguç da aynı apartmanda yaşıyordu. Arkadaştık. Bir gün “Ankara’da turizm rehberliği sınavı yapılıyor, gel birlikte girelim” dedi. Ben de Saint Joseph mezunuydum, İTÜ Elektrik-Elektronik Mühendisliği’ne girmiştim. Yabancı dilim iyiydi. Onunla Ankara’da sınava girdik, kazandık. Beni bugünlere getiren bu sınav oldu. Hayatımı değiştirdi. Öğrenciliğim boyunca iki yıl rehberlik yaptım. Mühendislik yapmayacağımı anladım. Üniversiteden sonra altı ay Amerika’ya gittim, arkasından Fransa’da işletme mastırı yaptım. Orada dört yıl kaldım. Rehberlik bana iki şeyi gösterdi. Birincisi insan ilişkilerini seviyormuşum, sadece teknik bir adam değilmişim. İkincisi de ülkem çok zengin ve güzelmiş. Trabzon’dan Adıyaman’a her yerini dolaştım ülkemin. Müthiş mozaik yapısını keşfettim.

Aileniz bu eksen kaymasına şaşırdı mı?

Babam doktor, ben de tek çocuğum. Elbette, herkes 'ne işin var rehberlikte' dedi. Arkasından gayrimenkul sektörüne girdiğimde de çok şaşırdılar. “Emlakçı mı olacaksın” dediler. Ancak sonra kabullendiler çünkü bana çok şey kattı bu işler. Hatta öyle ki çocuklarımın da hayatlarının bir döneminde rehberlik yapmalarını istiyorum.

Büyük projelerden neden ara sokaklara daldınız?

Yapı Kredi Koray, arkasından Merrill Lynch ile Krea'nın ilk yılları gayrimenkul yatırım ortaklığında Türkiye ve dünyanın en parlak dönemiydi. Ancak 2008'deki kriz kırılma noktası oldu. Ben o kara pazartesi New York’taydım. Merrill Lynch Bank of America’ya devredildi. Eldeki 200 milyon euro 100’e indi. Anladık ki büyük işler büyük kaynak gerektiriyor. Küçük sermaye ile büyük işler yapmak akıl karı değil. Krea ile kendi yorganımıza göre yolumuza devam etme kararı aldık. Kent merkezine odaklanalım dedik. Yerli ortaklara yöneldik. Şu anda Krea Sirius olarak iki ana şirketiz. Tomtom projesini başlattık.

Bu da bir cesaret işi, değerli ama zor bir bölge. Sizin için neyi ifade ediyor bu proje?

Evet çok kıymetli bir bölge. Bir yanı Çukurcuma bir yanı konsolosluklar bölgesi. Öyle bir tarih var ki orada. Aldığımız bölgede binalardan biri Baltazi ailesine ait. Çok kıymetli apartmanlar var. Hemen karşısında Galataport projesi var. Şu anda 17 binaya geldik. Tomtom bana, özlenen “İstanbul mahallesi” kavramını ifade ediyor. Orjinal haliyle dönüşen bir mahalle.

Mahalle kültürüyle neyi kaybetti İstanbullu?

İstanbullu sokaklardan çekilmiş. Artık sokaklar organize değil. Bunun bir nedeni de sokak ve mahalle yapısının altyapı sorunu olması. İnsanlar daha organize sitelere ve AVM’lere yöneldi konfor için. Bu kez de kültürel doku yok oldu. Düşündük ki sokakları da organize ve konforlu hale getirirsek insanlar yeniden mahallelere döner. Biz gitmeden önce de sanatçılar, tasarımcılar, perdeciler, demirciler yani esnaf vardı orada. Esnafla ortak çalıştık. Hem lüks penthouse’lar hem de alt gelir grubu bir arada yaşıyordu. Şu anda beş binada 17 dairede oturum var. Tarihi İstanbul’da yaşanabilecek ender yerlerden biri oldu. Konuttaki başarıyı görünce “Burada bir tasarım mahallesi dokusu var” dedik. Paris’teki Le Marais gibi bir alan kurmak için kolları sıvadık. 6 bin metrekarelik alan aldık. Bunun üçte biri ticari alan, üçte biri etkinlik alanı geri kalanı da yaşam alanı olacak.

"Can benim için yarı torun gibi..."

50 yaşında baba olmak hayatınızı nasıl değiştirdi? Hayata nasıl bakıyorsunuz?

Bu çok müthiş bir duygu. İlk kez baba olmaktan çok farklı. Benim şu anda yetişkin olan ikiz kızlarım var. Onlar doğduğunda da çok mutlu hissetmiştim, kesinlikle yanlış anlaşılmasın ama bu sefer farklı. O dönem çok yoğun çalışıyordum. İşlere dalmaktan o dönemki babalığımın tadını çıkaramadım, kızlarımın bebekliğini şimdiki gibi yaşayamadım. Bu seferki bir bakıma yarı torun gibi. Hayat tarzımdaki farklılık da bunda etkili sanırım. Kızlarım büyük, biri Fransa diğeri İngiltere’de yaşıyor. Yılbaşında yanlarındaydım. Şimdi çalışma hayatım daha rahat. Onlarda kaçırdıklarımı oğlumda yaşamaya çalışıyorum. Ne istediğinizi biliyorsunuz, tecrübenin getirdiği rahatlık var. Can’ı Tomtom’da büyüteceğim. Bazen “burada çocuk büyümez” diyorlar ama bence çok keyifli. İşin bir de sorumluluk duygusu var. Bu çocuk sağlıkla ilgili daha az risk almam gerektiğini düşündürüyor. Kendime çok iyi bakmam gerektiğini düşündürüyor. Daha özenliyim.

Ankara'nın Trilye'si Bebek'e geliyor

İstanbul aşığı biri olarak yemek kültürünüz nasıl?

Yemeyi çok severim, en çok da deniz ürünlerini. Füzyon mutfağına da düşkünüm. Pişirmeye gelince, o konuda yetenekli değilim ya da fırsatım olmadı. Gastronomi konusunda İstanbul çok zengin. Daha da ileri gitmeli. Gastronomi olmadan dünya kenti olamazsınız. Ben de bu düşünceyle Ankara’daki ünlü deniz ürünleri restoranı Trilye ile anlaştım. Mayıs 2018 gibi Bebek’te ilk restoran açılacak. Bu işbirliğini yurt dışına da taşımayı planlıyoruz. Tomtom’da yaptığımızın bir benzerini Lizbon’da başlatıyoruz. Belki Trilye’yi oraya da taşırız.

"Saksafon eğitimi aldım"

En çok keyif aldığınız uğraşlar neler, hobileriniz, meraklarınız...

Müziği çok severim. Can doğmadan önce caza meraklıydım. Fransa’da tenor saksafon dersleri almıştım. Şimdi iyi çalamıyorum ama yine de bırakmadım, meraklıyım. Can şu anda en büyük keyfim. Ev ve iş yakın olunca ondan uzun süre ayrılmıyorum. Bu nedenle günümün büyük bölümünde 3 yaşındaki oğlum var. Onunla bol bol oynuyorum ve beynimi tamamen onunla meşgul etmek çok iyi geliyor. Sokaklarda yürümeyi severim. Bir de golf ve yelkenle uğraşıyorum.

"İstanbul yerini haketmiyor"

Hakan Kodal'ın İstanbul'unu anlatır mısınız?

Benim İstanbul’um tam bir dünya kenti. Cami, sinagog, kilise hepsi bir arada. Hayalim bu mozaiğin birlikte yaşadığı bir dünya kentinin tüm dinamiklerini yaşaması İstanbul’un. Bu anlamda şu anda bulunduğu yeri hak etmiyor. Bence bu mozaiği yansıtırsak dünyada ilk üçe girer. İstanbul’a modacıları, sanatçıları çekebileceğimiz projelere ihtiyacımız var. Bence Galataport bitince bu bir anlamda gerçekleşmiş olacak.

"Her sabah eşimle yürüyorum"

Siz de projenin içinde yaşıyorsunuz, Burada bir gününüz nasıl geçiyor?

Sabah 7:30’da kalkıyorum. Oğlum Can’la oynuyorum. Ofisim de Tomtom’da. O nedenle evimden işime bir dakikada gidiyorum. Zamanın üçte biri planlama ile geçiyor. Yılda 10’dan fazla etkinlik düzenliyoruz. Bu benim en büyük hobim. İş gibi görmüyorum. Günümün sadece üçte biri işle geçiyor. Geri kalanı da kendime ayırıyorum. Her yere yürüyerek gidiyorum. Günde 10 bin adımın üzerine çıkıyorum. Eşimle çıkıp Sarayburnu’na yürüyoruz, çevreyi yürüyerek dolaşıyoruz. Çok keyifli burada yaşam.