50 yaşında işleri profesyonellere bırakıp biraz da keyfime bakacağım
O aslında bir göz doktoru. Ancak ekonomi dünyası Ercan Varlıbaş'ı "Türkiye'nin en pahalı ihracatını yapan işadamı" diye tanıyor. Kurduğu VSY Biyoteknoloji laboratuvarlarında göziçi lensler üreterek milyarlık dünya devlerinden rol çalıyor.
YASEMİN SALİH
Bazıları ona biyoteknolojide Türkiye’nin “babayiğidi” diyor. Hintliler de yatırımlarından dolayı “Raca Ercan” diye sesleniyorlarmış. O ise kendini dünyadaki teknolojik gelişmeler konusunda "iflah olmaz bir açgözlü” olarak tanımlıyor. Trabzonlu inşaatçı bir ailenin kafayı sağlık teknolojilerine takmış çılgın oğlu Ercan Varlıbaş, başlangıçta kimsenin inanmadığı hayallerini inatla üzerine giderek gerçekleştirdiğini söylüyor. Kurduğu VSY Biyoteknoloji ile ihracat ve inovasyon alanlarında bütün ödülleri silip süpürdüğünü anlatırken, “Meşhur olmaktan keyif alıyorum” diyecek kadar kendisiyle barışık biri.
Cerrahpaşa Tıp, ardından gelen göz ihtisası Varlıbaş’ın asıl amacına giden “araçlar” olmuş. Çocukluk hayali olan "sağlık fabrikatörlüğü" için tüm bu süreçlerden geçmeyi beklemiş, diplomasını alır almaz da dünyanın sayılı göziçi lens üreticilerinin Türkiye distribütörü olarak piyasaya girmiş. Yaklaşık sekiz yıl piyasayı ve üretim süreçlerini tanıdıktan sonra Almanya’da gözüne kestirdiği şirketi satın alamayınca kendi deyimiyle “hırs yapıp” İstanbul Ataşehir’de bir fabrika kurduğunu anlatıyor. “Daha sonra o Alman şirketi kaptırdığımız büyük gruba bağlı birçok firmayı satın aldık, mühendislerini transfer ettik” diyor. Varlıbaş’la Maçka Parkı’ndaki sabah yürüyüşümüzde Trabzon havasını aratmayacak sisli bir güne başlangıç yaptık. Geçen yıl “en yüksek katma değerli ihracat yapan firma” ödülünü alan VSY’nin öyküsünü anlatırken, “Bundan 100 yıl sonra tam da burada birileri yine yürüyecek. Biz başka alemlerde olacağız ama hayalim, kurduğum VSY Biyoteknoloji’nin o zaman da ayakta olması, en az 150 yıl yaşaması” diyor.
Aileden farklı bir iş yapma isteğinizi anlıyorum ama neden sağlık, neden göz?
Belli bir sebep yok sanırım ama daha lisedeyken sağlıkla ilgili teknolojik buluşlar dikkatimi çekiyordu. Örneğin bir ilaç fabrikam olsun istiyordum. Yurtdışında bu teknolojileri araştırıyordum. İlk tercihim olan Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’ne girdim. Ardından göz ihtisası yaptım ama bir gün bile bu işi yapmayı planlamadım. Mezun olunca Varlıbaş Sağlık Yatırımları (VSY) adında bir şirket kurdum. Önceleri herkes yadırgadı. Göz sağlığıyla ilgili teknoloji ürünlerinin bayiliklerini aldım. Johnson& Johnson’ı Türkiye’ye ben getirdim.
Asıl kırılma noktası neydi?
Göziçi mercekler pazarlıyorduk ve bunları nasıl üretiriz diye bakarken Berlin merkezli büyük bir şirketin finansal zorluk çektiği için satışta olduğunu gördük. Bu bir fırsat olmasına rağmen o şirketi başka bir Alman gruba sattılar. İşte kırılma noktası buydu, hırs yaptım ve 2007’de İstanbul Ataşehir’de kendi fabrikamı kurdum. Şu anda 70’e yakın mühendis çalışıyor. Pazardaki ithal gücünü nasıl kırabildiniz? Göz doktorlarına kendimizi anlattık. Fabrikayı gezince ikna oldular. Türkiye’de yılda 450 bin adet göziçi lens uygulaması yapılıyor. Dünyada bu rakam 25 milyon. Çok pahalı ürünler bunlar. Dünyada 50 üretici var. Biz Market Stock rakamlarına göre 10’uncu sıradayız. Hedefim ilk beşe girmek.
Bunun için neler yapıyorsunuz?
Kendimizi Türkiye kökenli bir uluslararası şirket olarak görüyoruz. Satın almalar yapıyoruz. En büyüklerden biri olan bir firmanın önemli tedarikçilerinden birini satın aldık. Hindistan’da ofis kurduk, arsa satın aldık. Orada ciddi işler yapıyor, istihdam yaratıyoruz. Öyle ki bana “Raca Ercan” diyorlar. Merkez ofisimizi Amsterdam’a taşıdık. Yeni satın almalar yapacağız. Almanya’da bir solüsyon şirketini satın aldık bile. Türkiye’de de kontakt lens solüsyonu üretme projemiz var. Almanya, Hindistan, Hollanda, İspanya’da dağıtım ofislerimiz var. Şimdi Brezilya ile görüşüyoruz. 55 ülkeye bayilik verdik. Ar-Ge’ye ciddi kaynak aktarıyoruz.
Devletten destek geliyor mu?
Evet. Şu anda Sanayi Bakanlığı’nın “Tekno- yatırım projeleri” kapsamına giren 10’ar milyon dolarlık dört çalışmamız var. Her biri katma değeri yüksek, dünyada birkaç firmanın hakim olduğu niş alanları hedef alarak yola çıkılmış projeler.
Tamamlanan var mı içlerinde?
Çok önemli bir ürün geliştirdik. Bu göz ameliyatlarında “yer tutucu” olarak kullanılan “viscoelastic” adında bir ürün. 4-5 yıl üzerinde çalıştık. Dünyada 4 firma üretiyor. Biz bunu geliştirdik hatta şu anda rakip firmalara da fason üretiyoruz. Ancak asıl önemlisi bu ürünün hammaddesini üretmeye hazırlanıyoruz.
Nedir bu?
Bu “sodyum hiyaluronik asit”, aslında insanın doğal vücut sıvısı. Her insanda var ve hepsinde aynı yapıda. Normalde Fransa’dan bir kilogramına 30 bin euro ödenerek ithal edilen bir madde. Bu sıvı aslında gençlik iksiri, yaşlandıkça vücutta azalıyor. O nedenle kozmetik başta olmak üzere sağlık sektörünün birçok alanında kullanılıyor. Yaklaşık yedi yıldır çalışıyoruz. İki yıl içinde piyasaya vermiş oluruz. Bu asidin ana kaynağı bir bakteri. İnsana zararsız olan bu bakteriyi aldık, tıpkı arı kovanı gibi onu bir tür gazla besledik. Siz buna fermente etmek de diyebilirsiniz. Bakteri fermente olunca bu sıvı ortaya çıkıyor. Öyle değerli bir üretim ki Fransa’da geçen yıl bu işi yapan şirket 200 milyon euroya bir fona satıldı. Bu üretim sizi nereye taşıyacak?
Bu bize gözden başka alanların kapılarını açacak. Bu, eklem sıvısı olarak kullanılabiliyor. Ya da bir “geç salınım kapsülü” olup, içine ilaç enjekte edildikten sonra hastalıkların tedavisinde yararlanılıyor. Biz bu geç salınım kapsüllerini de üretmeye hazırlanıyoruz.
BU YIL HEDEFİM 52 KİTAP
- Hikâyenize baktığımda çok hızlı koştuğunuzu görüyorum, bir gün yorulduğunuzda ne yapacaksınız?
2018’de yani 50 yaşına girdiğimde artık icrayı bırakmayı düşünüyorum. O zaman kendime ve aileme daha çok zaman ayıracağım. Bir süredir kendimi yavaşlatmaya çalışıyorum zaten. Örneğin şehirdışı seyahatlerimi uzatmaya başladım, bir-iki gün daha kalıp şehrin tadını çıkarıyorum. Çok okuyorum, bu bana çok iyi geliyor. Bu yıl kendime 52 kitap hedefi koydum. Ençok etkilendiğim kitaplardan biri Stephen Covey’in “Etkili İnsanların 7 alışkanlığı”. Herkese tavsiye ediyorum. Oradaki görüşlere katılıyorum. Ben kendimi hep milli takım oyuncusu gibi gördüm. Bu ülke için, en çok da potansiyeline rağmen gözü yurtdışında olan gençler için bir model oluşturmak istedim. Şimdi konferanslarda onlara “Her zaman yapabileceğinize inanın, bu güç sizde var” inancını aşılamak istiyorum. Çünkü bana göre birilerini fakirleştirerek gelen zenginlik zenginlik değildir. Fakirleşilirken zengin olunmaz. Ben onlara da bu fikri vermek istiyorum.
AKILLI LENS GELİYOR
- Aklıma James Bond filmleri geliyor, Bond’un gözüne taktığı akıllı lens teknolojisi sizin de aklınıza yatıyor mu?
O kadar uçmasak da biz daha yararlı amaçlar için akıllı kontakt lensler geliştiriyoruz. Örneğin vücuttaki şekeri, nabzı kontrol eden bir lens üretme planımız var. Çalışmaları sürüyor. 2014’te uzak-orta-yakın görebilen lens ürettik. Dünyada üç firma yapıyor sadece. Bizimkinin farkı süreklilik sağlaması. Bu anlamda tekiz. Bu lensin tanesi 650 eurodan satılıyor. Bu yatırımlar nedeniyle katma değerli ihracat ödülünü aldık. Sattığımız ürünlerin kilogramı 675 bin dolar olarak hesaplanıyor. Bu, açık ara fark demek.
BEYİN TAKIMI DÜNYA KARMASI
- Tüm bu inovatif işlerin bir beyin takımı olmalı. Nasıl seçiyorsunuz bu takımı?
Bizim üç ayrı beyin takımımız var; Biri icra kurulumuz. Orada dört kişiyiz. Diğeri Ar-Ge’den sorumlu beyin takımı. Burası Alman, İskoç, iki Fransız, Amerikalı, Hintli ve dört Türk’ten olmak üzere 10 kişi. Üçüncüsü de akademisyenlerden oluşan beyin takımı. Burada da 10’u yerli, 10’u yabancı 20 kişi var. Tüm bu yapının ayakta kalmasını sağlayan üç danışman firma olduğunu da belirteyim. Her biriyle direkt ilişkiliyim. Bu yapı nedeniyle gözüm arkada kalmadan 50 yaşında icra kurulundan ayrılacağım.