Telif haklarına adanmış yarım asır

Osman N. Karaca’nın kurduğu ONK Ajans, 15 Haziran’da ellinci yaşını kutlayacak

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

 

 

Osman N. Karaca, Türkiye’nin profesyonel anlamda ilk telif ajansının sahibi. Karaca, bundan 50 yıl önce adının baş harflerini taşıyan (Osman Necmi Karaca) ONK Ajans’ı kurarak telif haklarını savunmaya başladı. 15 Haziran’da, ajansın yarım yüzyılı geride bırakması kutlanacak. Osman N. Karaca, bugün 86 yaşında. Haftada 4 gün, artık bir aile şirketi olan Onk Ajans'a gidiyor, çalışıyor, çalışıyor, çalışıyor… Kendisiyle 50. yılda düşündüklerini, planladıklarını konuşacağız, ama önce bir projeksiyon: ONK Ajans’ın 60. yılı için neler düşünüyor?

“60’ı görmek mümkün olur mu bilemiyorum, çünkü bir hayli yaşlıyım. İnşallah 60’ı da görürüz, ama zor gibi geliyor bana. Doğrusunu isterseniz 60. yıla ilişkin belirli bir düşüncem yok. Emekle, büyük bir çabayla, büyük sıkıntılar yaşayarak buraya kadar getirdiğimiz ajansın - Türkiye’de ilktir. Benden evvel de İsmail Kemal Elbir, Ali Rauf İnsel, Enver Esenkova gibi isimler telif haklarıyla uğraşıyorlardı, ama kişiseldi çabaları - sürmesini isterim. Doğrusu, 50 yıl çok zor geçti. Çünkü, konu bilinmiyordu. Zor kabul ettiler bizi. İnşallah çalışan arkadaşlarım ve çocuklarım sürdürürler. Dünyanın başka ülkelerindeki ajanslar gibi 60., 80. yılı kutlarlar. Ama, şöyle bir projem var, diye bir fikrim yok. Şunu söyleyebilirim, ‘60. yılı teknede kutlayalım’, dedik hoşluk olsun diye. Bir fikir bile değil, bir temenni... Ama 50. yıl etkinliği belli: 15 Haziran’da bir kokteyl yapacağız Feriye Lokantası’nda.”

50. yıl kokteyli dışında yakın gelecekte başka neler bulunuyor Osman N. Karaca’nın projeleri arasında?

“Bizim, iki web sayfamız var İngilizce olarak yabancılar için hazırladığımız. Bir tanesi genel. Diğerinde ise ‘Turkish Authors’ başlığı altında Türk yazarlar tanıtılıyor. Fakat nedense Türkiye’yi hiç düşünmemişiz. Genel Müdür’ümüz Nimet Hanım (Tuna) ile bir konuşmadan sonra Türk yayıncılara, Türk yazarlara, Türk tiyatroculara, Türk gazetelerine hitap eden bir sayfa yapalım, bu kadar arşiv ve malzeme var, bunları kıymetlendirelim dedik. Şimdi hayata geçirmek üzereyiz. Ajansın tanıtımı, temsil ettiğimiz bütün artist, yazar, çizer ve bestecilerin listesi olacak bu sitede. En önemlisi de yapıtlarının tanıtımları...

Öte yandan, koşullarımız 5-6 maddelik sözleşmelerden, zamanla 20-25 maddelik kontratlara dönüştü. Ve bir sürü yeni ilkeler çıktı. Her zaman sorular geliyor: ‘Ben bir televizyon dizisi yapacağım, bunun telif koşulları nelerdir?’ Nasıl olacağı bizde belli. Bunları sayfamıza geçirelim diyoruz. Bir televizyon dizisi prodüktörü bizim web sayfamızı açtığı zaman, daha karşımıza gelmeden neler talep ettiğimizi öğrensin. Aynı şekilde bir yayıncı, bir kitap için neler istiyoruz, ne gibi koşullarla karşı karşıya gelecek bilsin. Bunları anlatmaktansa sayfalarımızda olsun diyoruz. Benim yürütmem gereken bir çalışma olduğu için, biraz ağır gidiyor.”

50 yıl içinde telif haklarındaki gelişmelerin profesyonel tanığından öğrenmek istiyorum yaşanan değişimi...

“Kuşkusuz eskiye nazaran çok büyük farklılıklar var. O yıllarda yargıçlar bilmiyorlardı konuyu, hatta biz bile, avukatlarımız bile... Şimdi ihtisas mahkemeleri var. Demek ki öğrenildi. Herhangi bir ihlâl yaşandığında nereye başvuracağımızı biliyoruz.

Telif hakları hakkında yanlış yaklaşımlar vardı. Örneğin 28. madde gereği 10 yılı geçmiş bir yabancı eser, istenildiği takdirde izin alınmadan yayınlanabilirdi. Yahut TRT istediği eseri kullanır, parasını sonra öderdi. Böyle deli saçması şeyler... Tadilatlarla epey düzeldi telif hakları yasası.

Bir de yabancı ülkelere dönük bir gelişme var. Zorluklar çekiyorduk bir eseri yabancı bir yayınevine satabilmek için... Amerika’yı baştan keşfetmeye lüzum yok. Diğer ülkelerin yaptığı gibi, Kültür Bakanlığı TEDA diye bir uygulama çıkardı. Böylelikle yabancı bir yayınevi, Türk eserini - tabii değer bir eseri - yayınlamaya karar verdiği takdirde, bunun çeviri hakkını, çeviriye vereceğini veya hazırlanmasıyla ilgili parayı Kültür Bakanlığı ödüyor. Bu, yabancıların ilgisini çekti tabii.”

50 yıl içinde pek çok Türk yazarı, ONK Ajans’la sözleşme yaptı, telif hakları yurtdışına satıldı. İlk senelerde TEDA da yoktu. İlginç anılar mutlaka vardır?

“Örneğin - o yıllarda bize bağlıydı - Orhan Pamuk’un ‘Sessiz Ev’ini Fransızlar’ın Gallimard Yayınevi’ne sattık. Bunu yaptık, ama bizim çalışmalarımız sayesinde değil. Nâzım Hikmet’in eşi Münevver Hanım (Andaç) sayesinde. Orada Gallimard’a empoze etti, ‘Ben, bunu çevireceğim’ dedi. O nedenle. Veyahut yine Gallimard için, Orhan Kemal’in ‘Bereketli Topraklar Üzerinde’sini çevirttik. Burada solculuktan dolayı takip edilen, oraya yerleşmiş, evlenmiş bir dostumuzun gayretleriyle yayınlattık. Çekici bir tarafı yoktu o yıllarda Türk yazarlarının. Türkçe edebiyat yeterince bilinmiyor, okunmuyordu.

Bugün, TEDA çok iyi neticeler veriyor. Bir hayli kitabın hakkını sattık. Örneğin Sabahattin Ali’nin 3 kitabını birden Almanya’ya, Fransa’ya verdik. Litvanya’ya kadar Türk eseri satıyoruz şimdi. Rusya’ya 7 Reşat Nuri satıldı. Bu olanaklar, TEDA projesi ile oldu.

Sorunuza tekrar dönersek telif hakları epey oturdu yerine. Koşullar ortaya çıktı. Tek problem, korsan meselesi. Bir kitabımız var ‘Alacakaranlık’ diye, yayıncısı telefon etti... 2 tır korsanını getirmişler. Düşünün. Ne kadar telif hakkı kaybediyoruz. Yazar adına tabii.”

Korsan kitap almanın, birinin cebinden parasını çalmaktan farkı yok. Yazarın, yayıncının parasını, emeğini çalıyorlar...

“Hırsızlık tabii. Alan da hırsızlığa iştirak ediyor. Hiçbir farkı yok, o da hırsızlığa dahil oluyor.”

Sorunlara değinmişken devam edelim...

“Bandroller konusunda biraz dikkatsizlik var Kültür Bakanlığı çalışanlarında. Çünkü, bandrol verirken asıl eser sahibinin anlaşması var mı yok mu diye sormuyorlar. Bunu halledersek hiç olmazsa hakkımız yenmez...

Ama başa dönecek olursak, telif haklarındaki gelişim ile ilgili sorunuzun cevabı yine de olumludur diyebilirim. Eskiye nazaran çok çok farklı.”

ONK Ajans nasıl çalışıyor? Örneğin Türk yazarlarla...

“Yabancılarla da hemen hemen aynı... Bir Türk yazar bize bağlandığı eserini tanıtan bir sayfalık bir metin hazırlıyoruz ve bu tanıtımı, yayınevlerine, eğer tiyatro eseriyse tiyatrolara ve rejisörlere yolluyoruz. İkinci merhalede eserin ya bir bölümünü ya da tamamını okumak istiyor yayıncı karar vermek için. O zaman kitabın manuscript’ini - daha önce basılmamışsa eğer - sunuyoruz. Karar verildiği takdirde bizim koşullarımızla sözleşmeye bağlıyoruz. Telif hakkı için bir avans, kitap yayınlandıktan sonra bakiyesini alıyoruz. Her yazarın maliyeye ödemesi gereken bir stopaj vergisi var, onu yatırıp komisyonumuzu aldıktan sonra kalanı yazara aktarıyoruz.”

Bu yazarların yalnız Türkiye değil, dünya haklarını da ONK Ajans mı takip ediyor?

“Şimdi efendim, biz Türk yazarları ile bağlantı yaparken başta böyle empoze etmiyorduk, ama gördük ki bu şart; tüm haklarını bize bağlamalarını istiyoruz. Yani o yazarın eserinin kitap olarak basılması, oyunu varsa tiyatrolarda oynanması; o kitabın, yapıtın televizyon dizisi olması veya sinemaya aktarılması, yabancı ülkelere satışı, yani bütün haklarını üzerimize alıyoruz. Ama bazı yazarlarımızın daha önce yapmış oldukları sözleşmeler oluyor.”

Osman Necmi Karaca, haftada 4 gün ajansa giderek bütün bu çalışmaları bizzat takip ediyor. Bir tek Çarşamba günleri evde... Çünkü...

“Çünkü, Çarşambaları dinlenme günüm sözde, ama o gün de evde çalışıyorum. Yine kendime bir iş çıkarıyorum ajansla ilgili, yine bilgisayarımın başına geçiyorum. Bir de mektepten çıktıktan sonra torun geliyor. O da beni meşgul ediyor, hatta biraz yoruyor.”

Bilgiyasarlarla Osman Bey’in arası iyi mi?

“Evet, tabii mecburen. Ayrıntısına kadar bilmem, ama yazmasını, çizmesini, fotoğraf aktarmasını hallediyoruz. Mecbursunuz çünkü, yok çaresi.”

Peki, bir telif hakları ajansı kurmak nereden aklına geldi Karaca’nın...

“O yıllarda gazetelerde roman tefrika edilirdi. Yerli romanlar ve yabancı romanlardan çeviriler olurdu. Enver Esenkova diye bir arkadaş, bu romanlarla ilgili kişisel bir temsilcilik yapıyordu. Fransızca eğitim gördüğü için temsil ettiği bir sürü Fransız firma vardı. Onların teliflerini bize satmak için arada bir gelirdi. Ahbap olduk. Çok kültürlü bir arkadaştı. Bir süre sonra ‘Ben kariyer akademik yapacağım, Eskişehir Üniversitesi’nden teklif aldım’ dedi. ‘Bu temsilcilikleri, bana devret’ dedim. Çünkü, temsilcilere yeni çıkan kitapları yollarlar. Tek amacım kitap okumak, yeni kitapları öğrenmekti. Gazetecilikten vazgeçmek gibi bir niyetim yoktu. Ufak bir yer tuttuk. Kısacası para kazanmak veya başka bir şey için değil, doğrudan doğruya bol bol kitap okumak fikri ile girdim bu işe. Belirli bir süre sonra yöneticisi olduğum gazetenin sahibi Malik Yolaç ile geçinemedim. Biraz da ben sebep oldum belki buna. Çünkü çok ‘diktatörce’ idare ediyordum gazeteyi, sahibinin lafı geçmiyordu. Neyse aktif gazeteciliğim 1962’de kapandı. Elimde ajans vardı.

Aslında gazetecilikten de tam ayrılmadım. Feridun Ergin, İktisat Fakültesi’ndeydi. Onun aracılığıyla - o zamanki Gazetecilik Enstitüsü, şimdiki İletişim Fakültesi, İktisat Fakültesi’ne bağlı idi- orada hocalık yapmaya başladım. 1982’ye, yani YÖK’e kadar akademik bir çalışma da yapmış oldum.”

Türk yazarlar ajansın portföyüne nasıl girdi?

“İşin kolayıydı, hep yabancılardan gittik. İlk defa Kemal Tahir’den geldi teklif. Dostumdu da. Onların Aziz Nesin ile bir yayınevi ortaklıkları vardı. İlk temsil ettiğimiz Türk yazar Kemal Tahir oldu. Arkadan Orhan Kemal bağlandı. Ve yavaş yavaş bu fikir benimsenmeye başlandı. Sonra Cevat Fehmi Başkut’un başkanı olduğu Türkiye Tiyatro Yazarları Derneği toptan bir anlaşma yapınca Güngör Dilmen, Çetin Altan, Adalet Ağaoğlu bizimle iş birliği yapmayı düşündüler.”

Bizde, bugün, yine de batıdaki gibi bir ajans sistemi yok.

“Aslında kabul etmek lâzım ki ideal ajans olamadık daha. İdeal ajans, yazarlarının eserleri üzerine bile müdahale ediyor, yön veriyor Amerika’da. Orada bir yazar elinde bir dosyayla, kitabıyla yayınevine gitse, giremez kapıdan, ‘Ajansın nerede?’ derler. O durumda değiliz doğrusu.”

ONK Ajans’ın bir de kardeş şirketi var: MAG multimedya...

“ONK’un manâsı biliyorsunuz Osman Necmi Karaca’nın ilk harfleri... MAG’da Mehmet, Ali Şevket, Güler... İki oğlumun ve eşimin isimlerinin ilk harfleri. Orası televizyonla uğraşıyor, Oğlum Mehmet Karaca yönetiyor. Bu olaya girişimiz de şöyle oldu: ‘Bewitched’ diye bir dizi vardı, ‘Tatlı Cadı’. O zamanki TRT’den ‘Onun hakkını alın, biz bunu uyarlayalım, baştan çekelim’ dediler. O zaman Ülkü Tamer uğraştı konuyla. Karşımıza ‘Colombia Pictures’ çıktı. ‘Ne diye bunu baştan çekiyorsunuz, biz size verelim, siz de TRT’ye... Ve bizim temsilcimiz olun’ dediler. 35 yıl önce bu sektöre girdik. İyi ki de girdik, çünkü çok uzun bir zaman ONK Ajans’ın ekonomik açığını orası kapattı. Güzel bir anlaşmamız vardı o zaman, iyi paralar alıyorduk. Sonra Amerikalılar’dan da Japonlar’a, Sony’ye geçti. Bugün, eskiye nazaran aynı parayı alamıyoruz doğrusu.

Bir de Med Yapım diye bir prodüksüyon firması var, orada da MAG’ın beşte bir hissesi bulunuyor. Onunla da oğlum uğraşıyor.”

ONK Ajans’tan, Türkiye’nin en tanınmış yazarları geçti. Burası ile çalışmayan yazar, yok gibi. Osman Bey, dostluklar da geliştirmiş olmalı bu isimlerle...

“Bu, ilginç bir soru... Ben gazeteci iken en yüksek kademedeydim, sonra birden bire sıfıra indim. Hani padişahlar elemine etmek istedikleri vezirleri sadrazam yaparlarmış, daha sonra yeniden vezir olamayacakları için. Biz de genel yayın müdürü olduğumuz için başka yerde çalışamadık. Fakat, ajanstan çok istifade ettim dostluklar açısından. Bu ajans olmasaydı Adalet Ağaoğlu ile, Melih Cevdet ile tanışamazdım. Haldun Taner’i belki gazetecilikten dolayı tanıyabilirdim, ama dost olamazdım, Sadık Şendil’i tanıyamazdım... Aziz’i (Nesin) tabii gazetecilikten tanıyorum, çünkü Akşam Gazetesi’nde kaç sene beraber çalıştık. Arkadaşım, dostum, her şeyim... Çok severim ve ararım onu, büyük kayıp benim açımdan ve her açıdan... Orhan Kemal’i ajansa kadar tanırdım, ama dost olmamıştım.

Ajansta bir defa kültürlü insanlara temas ediyorsunuz. Buraya gelenler, aydın kişiler. Genelde, hepsi demeyeyim, ama çoğu mürekkep yalamış insanlar. Kısacası belirli bir seviyenin üzerindeki insanlarla temas ediyorsunuz ve dost oluyorsunuz. Onun için ajans bana çok şey kazandırmıştır. Bunu kabul ediyorum. Ama para olarak değil. Yeni yeni zarardan kurtulduk. Hep MAG destekliyordu burayı. 2-3 seneden beri düzeldik. Büyük paralar değil kazandığımız tabii. Ama hiç olmazsa geçiniyoruz. Bir aralık MAG olmasaydı geçinemezdim. Belki burası geçinirdi, ama ben kişisel olarak geçinemezdim. Çok şükür şimdi biraz düzlüğe çıktık.”

Bir telif ajansının hiç olmazsa düzlüğe çıkması, büyük bir krizin yaşandığı yayın sektörüne biraz umutlu bakmak için iyi bir neden. Teşekkürler Osman N. Karaca, ONK Ajans’ın 50. yaşını kutlu olsun. 60. yaş için de söyleşi yapmak üzere...