Reformlar gecikirse Euro Bölgesi dağılabilir

Reformlar gecikirse Euro Bölgesi dağılabilir

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

Talip Aktaş

Ernst&Young’ın Euro bölgesine ilişkin dönemsel olarak hazırladığı raporun kış dönemi öngörülerine göre, ülkelerinin yüklü miktardaki borçları bölge içinde dağılma ihtimalinin hala sürdüğüne işaret ediyor.

Türkiye ekonomisi için 2012’de yüzde 2.2 büyümenin öngörüldüğü raporda, cari açığın 60 milyar doların altına inmeyeceği, bunun da mevcut konjonktürde “tehlikeli bir dış finansman açığı” olacağı belirtiliyor


Denetim ve danışmanlık firması Ernst & Young’ın ‘Euro Bölgesi Kış Tahminleri’ (EEF) raporunda, 2012’nin ilk yarısında Euro Bölgesi’nin “yumuşak” bir resesyona sürüklenme olasılığının giderek arttığı görüşüne yer verildi. Faiz oranlarında bir miktar daha indirim olabileceği ifade edilen raporda, Euro Bölgesi’ndeki işsizlik oranının 2015 yılından önce yüzde 10’un altına düşmeyeceğini öngörüldü.

Raporun sonuçlarına göre, 9 Aralık’ta yapılan Avrupa Birliği Konseyi Zirvesinde bazı reformların kabul edilmesine rağmen, Euro Bölgesi yöneticilerinin yapılan anlaşmayı hızlı uygulama kabiliyetlerinin ve bu yöndeki kararlılıklarının çok net olmadığı, ortaya çıkıyor. Bu konudaki endişe, yakın gelecekte sallantılı yapının süreceğine ve en azından önümüzdeki 6 ay içinde büyümenin zayıf kalacağına işaret ediyor. Dolayısıyla, 2008 yılındaki kadar olmasa da, 2012 yılında bankaların likidite yapısı ve işsizlik konuları ciddi endişeler yaratmaya devam edecek. Bununla birlikte, Avrupa Birliği Zirvesinde kararlaştırılan reformların uygulanması halinde ise, Euro Bölgesi’ndeki güçsüz büyümenin 2012 yılı bitmeden önce toparlanmaya başlayacağı da olasılıklara arasında gösterildi.
Raporun Türkiye bölümünde de 2012 yılı büyümesi yüzde 2.2 olarak öngörüldü. Ekonomideki yavaşlamanın, Ortodoks olmayan para politikaları ve büyük cari açık nedeniyle risk taşıdığı ifade edilen raporda, açığın 2012’de ancak 64 milyar dolara düşeceği ifade edildi. Bu miktarın ise, “Dünya ekonomisi yavaşlamışken ve uluslararası para piyasaları kırılganken çok tehlikeli dış finansman açığı” olarak görüldüğü belirtildi. Raporda Euro bölgesine yönelik beklentilerle ilgili şu değerlendirmelere yer verildi.

ECB’nin müdahaleleri sürecek

EEF’de, 2011 yılı başlarında zamanından önce faiz artırımına giden Avrupa Merkez Bankası’nın (ECB), faiz oranını düşürmesine yönelik son kararlarının yerinde olduğu belirtiliyor. Buna rağmen rapor, piyasaların rahatlaması ve bankalara likidite sağlanması açısından ek önlemlerin alınması gerekliliğinin de altını çiziyor. 
Euro Bölgesi’ndeki devlet tahvilleri getirilerinin son dönemlerde düşmesine rağmen hala yüksek bir seviyede seyrediyor fakat gelecekteki seviyeleri öngörülemiyor. Ernst & Young’ın ‘Euro Bölgesi Tahminleri’ (EEF) kıdemli ekonomik danışmanı Marie Diron’a göre, tahvil piyasalarındaki aşırı volatilite, 2012 yılı için yapılan zayıf büyüme öngörüleri ve kredi sıkışıklıklarının yarattığı baskılı ortamda, daha ağır sonuçlardan kaçınmak ve hatta Euro Bölgesi’nin dağılmasını önlemek adına ECB’nin kredi vermede son merci durumunda kalması ihtimaller dahilinde bulunuyor.

İşsizlik önemli bir endişe kaynağı

İşsizlik, özellikle Euro Bölgesi’nin çevre ülkelerinde 2008 yılından beri hızla tırmanıyor. İşsizliğin çekirdek ülkelere de yayılabileceğinin öngörüldüğü EEF raporu, bazı Euro Bölgesi ülkelerinde tahmini işsizlik oranının 2015 yılından önce yüzde 10’un altına düşmeyeceğini öngörüyor.

Enflasyon yavaşlayacak 

Rapora göre bazı gelişmeler, 2012 yılında enflasyonun yavaşlayacağı sinyalini de veriyor. Öncelikle tepe noktasından düşüşe geçen petrol fiyatlarının 2012’de yüzde 10 oranında gerileyeceği öngörülüyor. Bunun yanı sıra baz etkisinin enflasyon rakamlarına olumlu yansıyacağı ortaya çıkarken, 2011 yılı başında uygulanmaya başlanan KDV artışlarının etkisinin ortadan kalkmasıyla, 2012 yılı başında ortalama enflasyon oranının düşük olacağı görülüyor. EEF kış tahminlerine göre, 2011 yılında yüzde 2,6 olan enflasyon oranı, 2012’de yüzde 1,8’e düşecek. Enflasyon, 2013 ve 2014 yılları için de bu seviyelerde seyredecek.

Euro Bölgesi’nin dağılması, hâlâ ihtimal dâhilinde

Euro Bölgesi’nin dağılmasının “bedeli çok yüksek olacak” ifade edilen raporda, böylesi bir gelişmenin tüm Avrupa ve dünya ekonomisi üzerinde uzun süreli bir etki yaratacağına dikkat çekiliyor. EEF’ye göre lider ülkelerdeki yetkililer tek para birliğinin bozulmaması için ellerinden geleni yapacaklar. ECB’nin “kredi vermede son merci” olarak hareket etmesinin maliyeti ise, dağılmanın orta vadede yaratacağı maliyetten muhtemelen daha düşük olacak gibi görünüyor. Diron’un ifadesiyle:
“Yunanistan, İtalya ve İspanya’daki son gelişmeler ve liderler zirvesinde varılan anlaşma nedeniyle, Euro Bölgesi’nin dağılma riski azaldı. Ancak özellikle 2012 yılında çok yüklü miktarda ülke borcunun refinansmanı tansiyonu artırabileceği için, bu riskin ortadan kalktığı söylenemez.”

Orta vadeli beklentiler daha olumlu
 
Euro Bölgesi’nin kısa vadedeki görünümü kasvetli bir resim çizmekle beraber, durumun düzeltilmesi için gerekli adımların atıldığı da görülüyor. Araştırma sonuçlarına göre İtalya, İspanya ve Yunanistan’ın hâlen tedirginlik yaratmasına rağmen, 2012 yılında İtalya ve Yunanistan’daki krizin sona ermesi bekleniyor. Bu beklentinin, Euro Bölgesi’nde bir denge oturtarak, orta vadede büyümeyi toparlayacağı ve finansal istikrarı güçlendireceği düşünülüyor.

Borç verme koşulları sıkılaştı

Euro Bölgesi’nde yaşanan diğer bir sorun ise bankacılık sektöründeki likidite olarak ortaya konuyor. Bankaların bilançolarını yeniden yapılandırmaları ve daha riskli sektörler ile ülkelerdeki pozisyonlarını azaltmaları nedeniyle borç verme şartları ise sıkılaştı. Sermaye piyasalarına erişimin kısıtlı olması ve bankaların, ekonominin gidişatına yönelik negatif algıları buna neden olan temel faktörler arasında yer alıyor. Borçlanma rakamları, 2012 yılına girerken, özel sektör yatırımlarının ve üretim artırma kabiliyetlerinin olumsuz etkileneceği sinyalini veriyor. ECB’nin bankalara açtığı kredi vadelerini üç yıla kadar uzatmış olması ve likidite temin etmek için gösterecekleri teminat kapsamını genişletmesi, bankaların finansman zorluğunu aşarak asıl görevleri olan ekonomiye kredi sağlayan kurumlar olma vasfını yerine getirmelerini sağlama amacı taşıyor.

Yüzde 2’lik büyüme ancak 2015’te

Marie Diron EEF raporu sonuçlarını değerlendirirken, önümüzdeki dönem için öngörülerini de ortaya şöyle ortaya koyuyor;
“Ayrıca önümüzdeki yıllarda dünya ekonomisinde büyümenin lokomotifi olacağını düşündüğümüz ve 2014 yılında GSYH’lerinin dünya toplamındaki payının gelişmiş ülkelerinkini aşacağını öngördüğümüz gelişmekte olan piyasaların yarattığı dinamizm, Euro Bölgesi’nde büyüme hızının 2014 ve 2015 yıllarında yaklaşık yüzde 2’ye ve sonraki yıllarda daha da yukarı çekilerek artmasına katkıda bulunacaktır.”

Cari açığın finansmanı Türkiye’nin büyük riski...

Ernst&Young’ın ‘Euro Bölgesi Kış Tahminleri’ raporunun Türkiye ekonomisi ile analiz ve beklentilerin yer aldığı özel bölümde ise şu değerlendirmeler yer aldı:
Türkiye, 2009 yılında GSYH’nın yüzde 4,7 düşmesiyle gelişmekte olan ekonomilerinden en sert biçimde etkilenen ülkelerden biri oldu. Ancak, 2009 yılının ikinci yarısından itibaren, faiz oranlarının keskin şekilde düşmesiyle, büyük iç pazarı ve 10 yıl önceki krizde gerçekleştirilen kapsamlı yapısal değişiklikler sonucunda ülke ekonomisi süratli düzlüğe çıktı. Yapısal düzeltmeler daha kuvvetli kamu finansal sistemi ile güçlü bir bankacılık sistemi meydana getirdi. Bu gelişmelere bağlı olarak, 2010 yılında GSYH’da yüzde 8.1 büyüme kaydedildi. Özel tüketim 2009 da yüzde 2.2 düşerken, 2010 da yüzde 7.2 arttı. Yatırımlar yüzde 26’dan fazla artarken, geçmiş iki yıllın büyük düşüşlerini telafi etti.

Son çeyrek büyüme tahmini yüzde 7.7

2011 ilk yarısında da güçlü ekonomik büyüme devam etti. İlk çeyrek büyüme yüzde 11 olurken, ikinci çeyrekte de büyüme yüzde 8.8 oldu. Bu büyümede esas olarak, yüksek seviyelerde yatırımların hızla devam etmesi ve dış ticaret dengesinin büyümeye etkisi belirleyici oldu. Diğer Avrupa ekonomilerine göre, Türkiye’nin sanayi sektörü dünyada büyümeyi sınırlayan gelişmelerden fazlaca etkilenmedi. Tam tersine, sanayi üretimi 3. Çeyrekte de arttı ve mevsimsel işsizlik oranı da inşaat sektöründe görülen iyileşme sonucunda yüzde 0.6 düştü. Bundan dolayı 3. çeyrekte Türk ekonomisi dünya ekonomisinin zayıflamasından fazla etkilenmedi. Beklenen yavaşlamaya rağmen, 4. çeyrekte büyüme yüzde 7.7 seviyesinde gerçekleşebilir.
Bununla birlikte 2012’da bariz bir yavaşlamanın yaşanacağı açıktır. Ekonomi, 2011’de tüketici harcamaları, banka kredilerinin bolluğu ve istihdamdaki artışa bağlı olarak büyüdü. Ancak uygulanan para politikası nedeniyle kredi büyümesinin dizginlenmesi, daha yüksek enflasyon ve geçen yıl başlayan TL’nin değer kaybı tüketim üzerinde etkisini göstermeye başladı. Bu nedenle de 2011’de yüzde 7.5 artması beklenen tüketim harcamaları 2012’de sadece yüzde 1.2 büyüyeceği düşünülmektedir. Aynı zamanda yatırımlarda ciddi yavaşlama beklenebilir. 2010’da yüzde 30, 2011’de yüzde 20 artan yatırımların, 2012’de yüzde 3 düşebilir.

Finansman açığında tehlike

İhracatın 2012’de de ekonomiye olumlu etkilemesinin devam edeceğini bekleniyor. Özelikle Avrupa Birliği’nden kaynaklanan zayıf talep nedeniyle ihracat baskı altında kalacak. Bundan dolayı Türkiye’nin 2012 ekonomik büyümesinin yüzde 2.2 kalabileceği görünüyor. Bu ekonomik yavaşlama, özelikle ülkenin daha önce uyguladığı Ortodoks olmayan para politikaları ve büyük cari açığı nedeniyle de birçok risk taşıyor. Son aylarda düzelmeye başlayan dış ödemeler dengesi olumlu bir görüntü vermekle birlikte, dönüşün yavaş olması ve düşüşün sınırlı kalması bekleniyor. Ülkenin cari açığı 20117’de 80 milyar dolar olarak beklenirken, bu rakamın 2012’de sadece 64 milyar dolara düşeceği öngörülüyor. Bu da dünya ekonomisi yavaşlamışken ve uluslararası para piyasaları kırılganken çok tehlikeli dış finansman açığı olacağına işaret ediyor. Bu güne kadarki finansal çalkantılarda Türk Lirası’nın iyi tutunmasına rağmen, düzensiz değer kaybetmesi riski ve bunun ekonomide getireceği olumsuzluklar önemli tehlikeler içeriyor.
Ülkenin 2013-2015 arası kuvvetli büyüme göstereceği düşünülüyor. Ancak, yine de büyüme beklentileri yüzde 5.5-6 aralığında gerçekleşebilir. Euro bölgesinde krizin artması ve para piyasalarında çalkantılar devam etmesi halinde, aşağı yönlü riskler de artacak.