Gelecek, trendlerden sorulur
Trendleri gözlemleyen Trendwatching.com’un son raporu markasını geleceğe taşımak isteyenlere önemli ipuçları veriyor.
Trendleri ne kadar takip ediyorsunuz? Tüm sektör konuştuktan, ortaya bir sürü iyi iş çıktıktan sonra ilhamınızı ‘Taklit’ten mi alıyorsunuz yoksa ‘yeni’ye olan iştahınızdan mı besleniyorsunuz? Bugün bir ürünü pazarlamak, toplum psikolojisini, ekonomiyi, siyaseti iyi anlamaktan geçiyor. Bu kavramların her birinin, bireylerin satın alma kararları üzerinde önemli derecede etkisi var...
trendwatching.com dünyadaki, gelecek vadeden trend, içgörü ve bunlara ilişkin pratik iş fikirlerini takip eden, bağımsız ve kendine ait fikirleri savunan bir trend şirketi. Dünyanın 90’dan fazla ülkesindeki ‘trend gözcü’lerinden aldığı bilgilerle oluşturduğu raporlar sektörde ilgiyle takip ediliyor. Bulguların büyük bir kısmı, her ay 9 dilde yayınlanıyor ve 200 binden fazla iş dünyası profesyoneliyle paylaşılan aylık Trend Briefing’lerde toplanıyor. İşimizin en önemli kısımlarından biri olan trendleri koklamak için iyi bir kaynak olan Trendwatching’in düzenli raporlarının yanı sıra, eskiden ortaya attıkları trendlerin bugününü ve yarınını değerlendikleri özel raporlar da mevcut. Bizler, günlük hayatın koşturmacasında yeni ürünler, hizmetler, deneyimler hayal ederken kâh ayaklarımızın yere basmasını kâh kesilmesini sağlayan işler çıkarıyorlar. Trendwatching bu ay yayınladığı raporunda, geçmişte sözü edilen trendlerin bugününü anlatan ve yarınını inceleyen bir çalışma yaptı. Toplumun dinamiklerini anlamadan, dinlemeden yapacağınız çalışmalar size kısa vadede kâr olarak dönebilir ancak temellerini derine kazmak isteyeceğiniz marka için bu trendleri yakından izlemekte fayda var...
Sat-tüket trendi
‘Eğer biriktirmek yeni kazanç yöntemi ise, satmak da yeni birikim anlamına gelir’ mottosuna sahip olan trend, Trendwatchers tarafından 2009 yılında oraya atıldı. Bu trend artan ekonomik durgunlukta tüketicilerin artık biriktirirken kazanmalarını, harcamak yerine bir yandan para kazanacakları modellere yöneleceklerini öngörüyordu. Peki 3 yılda neler değişti? Kavram, 3 yıl öncesi için oldukça vizyoner bir trend öngörüsü olduğunu çoktan kanıtladı. Bugün birçok şirket, hemen her alanda sat-tüket ekonomisine hizmet veren platformalar geliştiriyor. Apartmanlardan, yiyecek içeceğe kadar hemen her sektörde etkin olan trend ile şirketler müşterilerine bir yandan kazanırken diğer yandan harcayacakları modeller öneriyor. Mobil alanında yaşanan gelişmelerin ardından birinin kullanılmış eşyalarını satması çok daha kolay, şeffaf ve güvenilir. Mesela insanların boş evlerini, şatolarını veyahut yazlık dairelerini kullanmadıkları zamanlarda farklı insanlara açmalarını sağlayan Airbnb bu trendin en iyi örneklerinden biri... Ağustos 2008’de kurulan Airbnb, dünya çapında binlerce konaklama seçeneğini internet veya akıllı telefonlar üzerinden listeleme, keşfetme ve kiralama olanağı sunan bir pazaryeri. Dünya genelinde Airbnb aracılığıyla toplam 4 milyon seyahatsever çeşitli ülkelerde konakladı. Sadece 2012 yılında toplam 3 milyon kişi Airbnb ile konaklamayı tercih etti. 2012 yılı itibariyle 300 binden fazla konaklama seçeneğine ulaştı. 2012 yılı başlarında bu rakam 120 bin civarındaydı.
Markalar da olgunlaşır
Sansürsüz, dik kafalı ve açık bir dünyada yaşayan tüketiciler artık markaların kendilerine dünkü çocuk gibi, kırılacak eşya gibi davranmalarından rahatsız. Bu kavram üzerine 2010 yılında bir çıkarım yapan trendwatch, tüketicilerin artık çok daha dürüst diyalogların peşinde oldukları fikriyle ortaya çıktı. Maturalism (olgunlaşma) adını koyduğu bu trend tüketicilerin sınırları zorlayan markaların peşinde olduğunu savuruyordu. Bugün bu trendi masaya yatıran uzmanlar, tüketicilerin markalarla çok daha gelişmiş, net diyalogları tercih ettiğini ortaya koyuyor. Bundan sonra ise artık talepkar markaların devri olacak...
İstediğiniz şeyi net ifade ettiğinizde, mesajınızı kelimelerin, noktalama işaretlerinin ardına saklamadığınızda belki de dürüst marka hasreti içinde kalan tüketici ile kavuşabilirsiniz. Bu trendin en başarılı örneklerinden birini uluslararası arenada çok etkin olan UNICEF gerçekleştirdi. İhtiyaç bölgelerindeki çocuklara ulaşan, gerekli aşılarının yapılmasını sağlayan ve onları hayata bağlayan UNICEF’in bir derdi vardı: Sosyal medyada büyük ilgi gören kurum, gerekli bağışı toplayamıyordu. Bu yılın nisan ayında UNICEF İsveç bu konuda net bir tavır aldı ve bir afiş yayınladı, ‘Facebook’ta sayfamızı beğenmeniz çocukların hayatını kurtarmıyor’... ‘Beğeni’lerin gerçek hayatta etki etmediğine, aşılar için paraya ihtiyaçları olduğunu açık şekilde ortaya koymuş oldu. Türkiye’de ise müşteriyle bu kadar net ve açık iletişim kuran şirketlerden biri Pegasus. Şirketin başlattığı ‘açıklık’ anlayışının ardından sektörde birçok oyuncu da benzer bir yolu izlemişti.
İşaret et /öğren ve satın al...
Geçtiğimiz yıl üzerinde çalışılan bu trend, artık yazılı bilginin her yerde ulaşılabilir olmasının ardından rekabetin/yarışın görsel alanlara kayacağını öngörüyordu. Öyle ki elle tutulur ve satın alınabilir olan her şey, hareket halindeki (mobil) tüketici tarafından araştırılıp, satın alınabilecekti. 1 yılın ardından bugün gelinen noktada giyilebilir teknolojilerdeki gelişmelerin ardından (Google Glass, Apple Smart Watch vs.) hızını en fazla artıran trendlerden biri de bu oldu. Hatta rapora göre cep telefonlarının da önümüzdeki yıllarda giyilebilir teknolojilerle rekabet etmesi gerekecek. (tabii o zamanda kadar deri altı telefon gibi bir çare bulunamazsa) Öngörüler ise birkaç yıl içinde giyilebilir teknolojilerinin hayatın her alanında karşımıza çıkacağı yönünde. Pazarlama ise önü alınmayacak gelişmelere gebe. Mesela kayak gözlüğü üreticisi Oakley, Bluetooth ve GPS teknolojisini entegre ettiği kayak gözlüğü sayesinde kayakçılara hızlarını ve performanslarını ölçme şansı vermeye başladı bile...
Üstün çevreci ürünlere talep artacak
‘Sera gazı emisyonu arttıkça bu trenddeki artışı bekleyin’ demişti 2011 yılında trendwatching. com. Hatta sadece çevreci ürünler değil, artık kirletmeye karşı tasarlanmış, üstün fonksiyonlu ürünlerden bahsediyordu bu öngörüsünde. Bugün geldiğimiz noktada artan zenginlik, sanayileşme ve tüketim çarklarında çevre karnemiz kırık notlara dolu. Hatta bu yıl ilk kez karbondioksit oranı kritik sınırı aştı. Atmosferdeki karbondioksit seviyesi tarihte ilk kez milyonda 400 birime ulaşarak, önemli bir sınırı geride bıraktı. Bu da demek oluyor ki sürdürülebilir bir gelecek gerçek anlamda çevreci ürünler dayesinde mümkün olabilir. Mesela geçtiğimiz aralık ayında Hong Kong’da açılan ‘sıfır karbon binası’ tükettiğinden daha fazla enerji üretiyor. 80 farklı enerji tasarrufu tekniği kullanılan binada, güneş panelleri, doğal havalandırma, mikro rüzgâr türbinleri gibi sistemler kullanılıyor. Bu yılsonunda ABD’nin Wisconsin eyaletinde açılması planlanan The Green Leaf Butik Otel de aynı şekilde harcadığından daha fazla enerji üretecek şekilde tasarlandı. Gelişen pazarlar için üretim 2010 yılında ‘BRIC ülkeleri için özel üretim yapılacak’ şeklindeki öngörüsünü yenileyen trendwatching, artık aralarında Türkiye’nin de bulunduğu N11 ülkelerine özel üretim ürünlerinin öne çıkacağı ön görüsünde bulunuyor. Gelişmekte olan ülkelere iştahla bakan batılı markaların o bölgelerin ihtiyaç, talep ve kültürlerine göre uygun üretim yapmasının kaçınılmaz olacağını savunan kuruluş, Bangladeş, Mısır, Endonezya, Meksika, Nijerya, Filipinler’in ardından saydığı Türkiye’yi de bu ülkeler arasında konumluyor ve özel ürerimin kaçınılmaz olduğunu vurguluyor. Fransız güzellik markası L’Occitane, Mart 2013’te sadece Brazilya florasına özgü bitkilerle bir ürün serisi üzerinde çalıştıklarını duyurdu. İlk yıl için sadece Brezilya’da satılacak ürünün daha sonra dünyaya dağıtımı planlanıyor.
Trendler bugünümüzü iyi anlayıp geleceği daha sağlam temeller üzerinden bakmamız sağlayan önemli araçlar... Dünün çocuklarının bugün ne yaşadıkları, günlük hayatlarında mutlu olup olmadıkları, en küçük kırılımlar bile bizleri yakından ilgilendiriyor. Satın almak, satmak, iletişim kurmak, kesmek, konumlandırmak... Hepsi özünde insanı iyi tahlil etmekten geçiyor ve sizi bambaşka yerlere taşıyor. Yeniden korkuyor ve risk almamak için ‘taklit’ in peşinde koşuyorsanız da yaşarsınız. Vasat da olsa, iş de yaparsınız. Ancak ortaya farklı, özel önemli işler koymak istiyorsanız sorun, sorgulayın, dinleyin ve empati kurun ve çok iyi izleyin... Artık herkesin her işi rahatlıkla yapabildiği bir dünyada farkınız bu olsun; izleyin, dinleyin ve önemlisi paylaşın...
‘3. Nesil İletişimciler’ farkına vardı!
Önder Kiremitçi - Denove PR Kurucu Ortak
Taksim Gezi Parkı’ndan ülkeye yayılan “aynada kendine bakıp çeki düzen verme” durumu bireylerden sonra kurumlara ve sektörlere yayılıyor. Türkiye’de halkla ilişkiler ve iletişim danışmanlığı alanlarında akıl çürüten emekçiler, fikirlerinin Türkiye Halkla İlişkiler Derneği (TÜHİD) ve İletişim Danışmanları Derneği (İDA) çatısı altında temsil edilmediğini düşünüyor. Artık sorunların eski dünyanın ve eski ekonomi yöntemleriyle çözülemeyeceğine inanan, “3. Nesil İletişimciler” kendi söküklerini dikmek üzere iğne ve iplik arayışına girmek zorunda olduklarının farkına vardılar. Türkiye Kadın Milli Basketbol Takımı Koçu Ceyhun Yıldızoğlu Avrupa Şampiyonası’nda üçüncü oldukları maçın bitiminde mikrofonlara “Hedefimiz altın madalya idi ancak 3. olduk. Çok çalıştık ama beceremedik” dedi. Sanırım Türkiye’de ülke adına sorumluluk alan, ama hedefine ulaşamayınca “Çalıştık ama beceremedik” diyebilme cesaretini gösteren tek spor adamı Ceyhun Yıldızoğlu. Spor adamları, siyasetçiler, yetkili ve yöneticiler şimdiye kadar hep başarısızlığı kendi dışlarında aradılar. Beklenmeyen yenilginin ve başarısızlığın sebebi hep “some times some things happen*” ama sorumlularda ve yönetenlerde hiç sorumluluk olmaz. Zaten ortalığı kirletenler de hep ayakkabıları ile dolaşanlardır.
Gezi Parkı ruhunun farkında olmadan hepimize getirdiği duygu belki de bu oldu. İçtenlik ve gerçekliğin basitliği, saflığı. 28 Şubat döneminde kreşte olanların şimdi tüm içtenliği, şeffaflığı ve saflığı ile kendisini sokaklarda bulduğu herkesi heyecanlandıran bir süreç yaşıyoruz. Hayatını, değerlerini, geleceğini savunan bu gençler ülkemizin hiç yaşamadığı düşünsel ve zihinsel rönesans başlangıcını haber veriyor. Bu dalga ülkemizdeki bütün kurum ve anlayışları sorguya çekiyor.
Fenerbahçe, Galatasaray, Beşiktaş ve Trabzonspor taraftarlarının el ele, kol kola yürüdüğü, üç İstanbul takımının amblemlerini birleştirip kendilerine “İstanbul United” dediği, Beşiktaş’ın taraftar grubu çArşı’nın Beşiktaş formalarıyla Kadıköy Yoğurtçu Parkı’nda forumlara katıldığı, fotoğrafı doğru okuyamayan iş dünyasını önümüzdeki dönemde sürprizler bekliyor olacak.
*Fatih Terim : Bazen böyle şeyler olur.