”İnsan, her zaman ön planda”

OPET Petrolcülük A.Ş. Yönetim Kurulu Üyesi Nurten Öztürk'le halen sürdürdüğü projeleri konuştuk

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

Yaz, kış; il, ilçe, köy, belde; yağmur, çamur demeden bütün Türkiye'yi adım adım dolaşan, yalnızca "Temiz Tuvalet Kampanyası" için dokuz yılda 1,5 milyon kilometre yol kateden bir Anadolu hayranı. Sosyal sorumluluk projelerini, insanı hep önde tutan bir isim, OPET Yönetim Kurulu üyesi Nurten Öztürk bu "Haftanın Konuğu"…

Nurten Hanım, Eşi Fikret Öztürk'le birlikte OPET Petrolcülük A. Ş.'yi 1992'de kurmuş. 2002 yılı sonunda Koç Holding Enerji Grubu'nu şirketin yüzde 50 ortağı olarak görüyoruz. OPET, ilk günden itibaren, Türkiye'de akaryakıt dağıtım sektöründe tüketicinin ilk tercihi olma temel hedef ve prensibiyle hareket ediyor. Hedeflerine ulaşırken çevreye ve hukuka saygılı olarak hizmet, ürün gibi her alanda kaliteyi artırarak müşteri memnuniyeti sağlamayı temel ilke kabul ediyor. Son yıllarda, bu ilkelerin sonuçları, KalDer Türkiye Müşteri Memnuniyeti Endeksi'ne de yansımış. 2006, 2007 ve 2008 yıllarında sektörünün lideri olan OPET, 2009'da da akaryakıt tüketicisinin en memnun kaldığı marka seçilmiş. Son 6 yıldır sektörde pazar payını artıran tek şirket olan OPET, yeni ürün ve hizmetleri, hızla gelişen istasyon ağı, "Temiz Tuvalet", "Yeşil Yol", "Örnek Köy" ve "Tarihe Saygı" projeleri ve sosyal sorumluluk yaklaşımıyla da sektörün farklılık yaratan kuruluşu olmayı hedefliyor. Nurten Öztürk'le işte bu farklılıkları, sosyal sorumluluğa odaklanmayı bir kurum kültürü olarak benimseyen ve kuruluşundan bugüne birçok projeye imza atan OPET'in gerçekleştirdiği ve devam eden sosyal sorumluluk projelerini konuşacağız.

Bütün benzin istasyonları biribirine benziyor, ama OPET'leri farklı kılan bazı yönler var, bunlardan birisi de sizin başlattığınız "Temiz Tuvalet Kampanyası." OPET'in 2000 yılından bu yana sürdürdüğü ve Türkiye'de uygulanan en uzun soluklu toplumsal projelerden biri bu…

"OPET gerçekten diğer şirketlerden farklı. Uyguladığı sosyal sorumluluk projeleriyle, topluma daha yakın hizmetleriyle gönüllerde biraz daha farklı yer edindi ve biz, bundan da büyük bir gurur ve mutluluk duyuyoruz. Her zaman insan ön planda bizde… Hizmet kalitesi gerekli, ama insanlara istediklerini verebilmek, aradıklarını bulabilmelerini sağlamak ve onlara, insan olarak değer verdiğimizi göstermek de son derece önemli…

2000 yılında 'Temiz Tuvalet Kampanyası'nı başlatırken o kadar çok mektup aldık ki... İstasyonlara koyduğumuz kutulardakiler ve ayrıca gelenlerle birlikte sayı 27 bini buldu. Herkes çok mutlu oldu bu projeyle. Biz de yazan, arayan duyarlı müşterilerimize, isterseniz fahri müfettişimiz olun ve sosyal sorumluluk projelerinde bundan sonra birlikte çalışalım dedik. Bu konuda da çok talep geldi. Dolayısıyla onlar vasıtasıyla da bizim, çevremizdekilerle irtibatımız arttı.

Çok zor bir işe girişmiştik 'Temiz Tuvalet Kampanyası'yla… Hijyen bilincinin yerleşmediği bir toplumda bu olayı devam ettirmek çok zordu. Denetim mekanizmasının çok iyi çalışması gerekiyordu. Bunun için bir çağrı merkezi kurduk. Bu çağrı merkezinde şu anda 39 kişi telefon başında, gelen aramaları yanıtlıyorlar. Memnuniyetlere dönülüyor, ilgileri için teşekkür ediliyor. Şikâyetler en geç bir hafta içinde çözümleniyor ve çözdük diye kendileri aranılıyor, hatta, 'İsterseniz gidin bakın gerçekten çözülmüş mü' deniliyor."

Önce kendi istasyonlarınızdan başladınız, zamanla proje, tüm yurda yayıldı ve OPET istasyonlarında, sadece standart kurumsal görüntü ve hizmet kalitesinin değil, temizlik ve hijyene verilen önemin farklılığını vurguladınız. Geçtiğimiz günlerde ise yeni bir projeyi daha hayata geçirdiniz: "Öneri Günleri"...

"Bu çağrı merkezine gelen öneriler, boşlukta kalıyorlardı, çünkü oradaki kişilerin bunlara yanıt vermesi mümkün değildi. Bu, biraz daha yönetimi ilgilendiren bir konuydu. Ne yapalım diye düşündük. Diğer taraftan şirket içerisinde insanlarımızın amir - memur, alt - üst ilişkilerinin daha yakın, sıcak olabilmesi adına bir şeyler yapmak lâzım. Çalışanların enerjilerinden de faydalanmak, onların önemli olduklarını hissetmeleri ve de üstlerine hissettirmeleri gerekir diye düşündüğümüzden her çarşamba 'Öneri Günleri' yapalım dedik. Bunun için işi de çok aksatmayacak bir saat seçtik. Yemekten sonra 13.00- 14.00 saatleri arasında 'hadi' dedik 'baklavanızı, tatlınızı bizimle beraber 5. katta yiyin. Ve sizin önerilerinizi duyalım. Bir problem varsa, bunun çözüm yollarını görebiliyorsanız tartışalım, ama bize problem getirmeyin. Çünkü problemi değil, çözüm yolunu tartışmak istiyoruz. Ve yalnız sizlerle değil, bu toplantılarda dışarıyla da görüşelim. Çağrı merkezimize gelen önerileri yine bu toplantılarda birlikte değerlendirelim. Fahri müfettişlerimizle, müşterimizle, yapmış olduğumuz okullardaki öğrencilerimizle, yöneticileriyle, burs verdiğimiz, mezun ettiğimiz öğrencilerimizle konuşalım. Dolayısıyla bu saatler, bizim halkla ve birbirimizle kaynaşma saatlerimiz olsun.' Böylece 6 Ocak Çarşamba günü başlattığımız bu faaliyet, inanıyorum ki çok sevilerek devam edecek, çünkü umduğumuzun üzerinde bir ilgi gördü."

Sizin farklarınızdan birisi bu; Nurten Öztürk olarak bizzat ilgileniyorsunuz her şeyle, bizzat sahip çıkıyorsunuz… 2004 yılında başlattığınız "Yeşil Yol" projeniz vardı, hâlâ devam ediyor değil mi? Hatırladığım kadarıyla 10 yıl sürdürmeyi ve yarım milyondan fazla ağaç dikmeyi planlıyordunuz.

"O kadar çok proje varki bizde inanamazsınız. Girdiğimiz bir kuyudan çıkamıyoruz kolay kolay ve sürekli genişletiyoruz. Veya şöyle diyelim; eğer bir fidan dikiyorsak bu fidanı dallandırıyoruz, budaklandırıyoruz, çiçekler açtırıyoruz. Her projemiz böyle… 'Yeşil Yol' da 'Temiz Tuvalet Kampanyası'nın arkasından gelen bir proje. Başlangıçta istasyonlarımıza ödül diye düşünmüştük. Eğer bayilerimiz istasyonlarımıza iyi bakıyorlarsa, temiz tutuyorlarsa, istediğimiz hizmeti veriyorlarsa, istasyonun önü ve arkası müsaitse 1,5 kilometrelik alanı ağaçlandırıyorduk. Fakat daha sonra istasyon yeri müsait değilse ne yapalım diye düşündüğümüzde bulunduğu yere hizmet edelim, parklar, bulvarlar yapalım oralara fikri ortaya çıktı. OPET Parkları, OPET Bulvarları ile doğaya katkımız da zincir şeklinde artmış oldu."

Örnek köyler...

Bilinçli toplum yaratma hedefiyle yola çıkan OPET, "Örnek Köy" projesiyle, uzak köylerin yakına gelmesi, kendi kendine yetmesi, tarihi, coğrafi ve kültürel potansiyelinin değerlendirilmesinin yanı sıra eğitim düzeyinin yükselmesi ve çevre bilincinin gelişmesi gibi toplumsal göstergeleri de hedefleyen bir çalışma içinde… Mardin Dara, Gaziantep Yesemek, Bolu Pazarköy, Muğla Saklıkent "Örnek Köy"ler arasında…

"Evet, Kekova Üçağız Kaleköy de var. Çok da talep geliyor. Her sene bir köye destek veriyoruz. Tabii talepleri değerlendirirken ön keşifler yapıyoruz. Köyün tarihi bir özelliği, turistik, öne çıkarılacak bir yönü yahut doğal bir özelliği, güzelliği var mı diye... Ve köy halkının böyle bir şeyi ortaya çıkarmaya ne kadar yatkın olduğunu araştırıyoruz.

Dolayısıyla önce köylerde eğitimler veriyoruz. Kekova'da da geçen sene eğitimler başladı. 'Eğitimlere ilgi gösterdiğiniz sürece biz de buraya bir şeyler yaparız' diyoruz. Dolayısıyla insanların düşüncelerinde, duygularında, becerilerinde bir değişimi yakalıyoruz ve devamlılığını sağlıyoruz yaptıklarımızın. Çünkü, o zaman koruyorlar."

Bu seneki köy belli mi?

"Kekova'da deneme sürecindeki kurslar devam ediyor. Oraya ağırlık vereceğiz. Antalya'dan bir - iki köy önerisi geldi. Ama Kekova orada olduğu için Antalya demiyorum. Safranbolu'nun yakınında bir yörük köyü var, belki oraya gireceğiz. Şu an keşif net değil, ama bir köy daha olacak."

Şubat 2006'da başlattığınız "Tarihe Saygı" projesi ile Gelibolu Yarımadası Tarihi Milli Parkı sınırları içinde büyük bir değişim gerçekleşti.

"Kendiliğinden gelişen bir proje oldu. 'Temiz Tuvalet' kampanyamız nedeniyle hâlâ eğitimler veriyoruz iller bazında. Okullara olsun, geniş çaplı Milli Eğitim'in düzenlediği organizasyonlara olsun. Böyle bir organizasyonu da bizden Çanakkale Milli Eğitimi talep etmişti. O toplantıda 'Örnek Köy' faaliyetlerimizi de anlattık. 'Burada bir Örnek Köy ne güzel olur, neden yapmıyorsunuz, hep Doğu köylerine gidiyorsunuz?' dediler. 'Bir yer gösterin ki hak etsin yapacaklarımızı' dedik. 'Tamam' dediler. Biz de şimdiki gibi Örnek Köy arayışındayız. Aradan zaman geçti hiç ses çıkmadı. Kalktık valiye gittik 'Vali bey böyle bir sözümüz vardı, neresi Örnek Köy olabilir Çanakkale'de?' diye sorduk. O da bizi Alçıtepe'ye yönlendirdi. 'Yılda 3 milyona yakın turist geliyor ve bunlar, Alçıtepe'den geçmek zorunda kalıyorlar. İhtiyacı olan bir köy, Örnek Köy faaliyetleriniz için güzel olur' dedi.

Aynı gün Çanakkale'den Kilitbahir'e feribotla geçiyoruz, Kilitbahir benim üzerime üzerime geldi, o kadar kötü, o kadar köhneydi ki… Her taraf dökülüyordu... İnanılmaz kötü bir görüntüydü ve bu görüntü, attığımız her adımda Alçıtepe'ye kadar devam etti. Çok ilginç bir yer Çanakkale, her adımda farklı bir duygu alıyorsunuz ve sanıyorum orada o kadar çok insanın ölmesi, o kadar çok merminin atılmış olması ve geçen olaylar etkiliyor…

Belki bilinçaltı; çok farklı bir duyguya büründük orada. 'Yazık' dedik attığımız her adımda, 'burası bunu hak etmiyor', yollar kötü, evler kötü, insanlar perişan… Dolayısıyla bu artık bir köy değil, bir yarımada projesi olmalı.

Dönüp geldiğimizde hemen projeyi kafamda tasarladım ve yönetime sundum. Dedim ki 'Böyle bir proje var, bütçe istiyorum.' 'Sizin bütçeniz sınırlı, sosyal sorumluluk projeleri bütçeniz var' dediler ve 1 buçuk milyon dolar verdiler. Ben de 'Bu yetmez, ben 5 milyon dolar istiyorum sizden' dedim. 'Nurten Hanım bütçeniz sınırlı, diğer sosyal sorumluluk bütçeleriniz de var' dediler. 'Öyleyse ben para bulurum' dedim ve hemen yola çıktım. Bütün fahri müfettişlerimize, bütün bayilerimize, bütün hizmet aldığımız firmalara 'Böyle bir proje gerçekleştireceğiz gelin hep birlikte yapalım' dedim. Böylece proje için ön faaliyetimize rahat başlayabilecek bir birikimimiz oldu ve 150 kişilik bir ekiple yüklendik Yarımada'ya. Projelerin izinleri vs. bir taraftan alınıyor, bir taraftan da Bakanlık bu çok güzel bir proje hemen başlayın diyor. Dolayısıyla 1-1,5 ay gibi bir sürede Yarımada'yı rehabilite ettik. Ama gerçekten çok şey değişti orada. 18 Mart Üniversitesi'nin yapmış olduğu akademik çalışmalarda da yalnız fiziki değil, insanların ekonomik yapısında, fikirlerinde de değişimler olduğu ortaya çıktı. Bu da bizi son derece mutlu ediyor."

"Tarihe Saygı Parkı"

Ardından Eceabat'ta "Tarihe Saygı Parkı" geldi...

"Yarımada'yı rehabilite etmek kolay değildi. Bütün evleri boyadık halkla. Hâlen de çalışmalar devam ediyor. Yarımada'nın girişinde Eceabat ve insanlar, transit geçip Yarımada'ya gidiyor. Orada da oyalanmaları, yemeklerini yemeleri ve bir şeyler görmeleri lâzım. O açıdan oraya da bir şeyler kazandıralım dedik ve Eceabat'ta feribot iskelesinin yanındaki 2,5 dönümlük alanda bir 'Tarihe Saygı Saygı Parkı' projesi yaptık… Bir açık hava müzesi niteliğindeki bu park da sevilen, insanların ziyaret ettiği bir yer oldu. Özelliğimiz yaptığımızı bırakamıyoruz. Bir taraftan onarılması gerekenleri, yapılanlardan deforme olanları tamir ediyoruz, diğer taraftan yeni köyler yapıyoruz."

Burada açıklayabileceğiniz yeni projeleriniz var mı?

"Girmek istediğimiz daha çok projeler, bu ülkede yapılacak çok işler var. Şirket içerisinde bir sürü proje gerçekleştiriyoruz. Mesaj sistemi oluşturduk insanlarımıza daha yakın olabilelim, bize mesajla ulaşabilsinler, bir nefes kadar yakın olabilelim diye. Anında sesli mesajlarla görüşme şansımız var. Onun yanında fahri müfettişlik sistemimiz devam ediyor, OPET'i geleceğe taşıma çalıştayları sürüyor. Bunlar kendi içimizde, ama dışadönük projeler. Diğer taraftan da hayalimde olanlar var. Çok güzel bir trafik projesi yapmak istiyorum başarabilirsem, bakalım inşallah olacak. Onun yanında hobilerle uğraşıyorum."

Evet, fotoğraflarınızı, şiirlerinizi de konuşacağız. Sponsorluklarınız da sürüyor değil mi? Meselâ Bienal'e sponsordunuz en son, Tiyatro Festivali'ni de destekliyordunuz…

"Tabii, tabii… Biz, eğitime, kültür ve sanata çok önem veriyoruz. Her yıl karşılıksız öğrenci burslarımız var. 7 okulumuzun 2'si Anadolu Lisesi, 5 'i ilköğretim okulu. Kültür merkezleri, halk eğitim evleri, müzeler yapılıyor. Bunlar hep kültürel, sanatsal faaliyetler boyutunda."

"Fotoğraflarımda görünmeyeni yakalamaya çalışıyorum"

Sosyal sorumluluk projelerinin önderi Nurten Hanım'ın hobileri, sanatsal uğraşları da var, onlara nasıl vakit buluyor ve neler yapıyor? Duvarlarda görüyorum, OPET'in takvimlerinden izliyorum çok güzel fotoğraflarınız var…

"Teşekkür ederim… Şimdi öncelikle, konuşmalarımda da her zaman söylerim, şanslı bir insan olduğumu düşünüyorum. Çünkü birtakım şeyleri yapabilmek için fırsatım, zamanım ve gücüm ve de beraber çalışabileceğim çok çok iyi ekipler kurma şansım oldu. Hiçbir şey tek başına olmaz. Arkadaşlarımız, tüm çalışanlarımız ve tüm karşılaşıp elimizi uzattığımız, beraber bir şeyler yapabilir miyiz dediklerimiz de bir süre sonra bize katıldılar. Bu, büyük bir şans, öyle görüyorum.

Tabii ki tüm bunları büyük bir şevkle yapıyorum, yorulmuyorum, yorulsam da çabuk dinleniyorum. Bir 'Temiz Tuvalet Kampanyası' için 1,5 milyon kilometreyi aşkın yol gitmiş olmak, 500 bin civarında insana birebir bir şeyler anlatmak kolay değil, çok yorucu aslında. Ama ben, büyük zevk alıyorum ve yorgunluklarımı gittiğim yerlerdeki güzellikleri gezerek ve yöreyi tanıyarak atmaya çalışıyorum. Onun için yıllardır oralarda müdürlük yapmış elemanlarımıza 'neden sen yöreni tanımıyorsun, şuradaki güzel yerleri, çevreyi öğren, bize tanıt' diyoruz.

Gezme fırsatım ve gezerken de oraları görüntüleme şansım oldu. O kadar güzellikler var ki ve onlar, belki de bir süre sonra kaybolacaklar. Fotoğraflarını çekerek bir süre sonra bir portfolyoya sahip oldum. Ve şirket takvimlerinde 10 yıldır bu fotoğrafları değerlendiriyoruz. Bayilerimize gönderiyoruz, artık onlar arar oldular, hoşlarına gitti.

Ben de bu birikenleri sergilerle değerlendirmek istedim, 2 fotoğraf sergisi açtım. Birisi Ankara'da Tayfun Talipoğlu ile beraber kanserli çocuklar, diğeri Koç Müzesi'nde TEMA Vakfı yararına. Üçüncü sergiye hazırlanıyorum şimdi…"

Bu arada fotoğraflarınızda büyük bir değişim var…

"Evet, fotoğraflar değişiyor. Denemelerle, tesadüfen kendime göre bir teknik yakalamışım öyle çekmeye başladım. O da beğeniliyor diye ben biraz gemi azıya aldım!"

Artık birebir doğa görüntüleri yok, daha soyut, resme yakın çalışıyorsunuz...

"Evet, onları çekiyorum, ama bir de görünmeyen yönlerini yakalamaya çalışıyorum. Cismin özüne indiğimi veya yaklaştığımı hissediyorum. Önce yalnız objeyi görüyordum, şimdi detaylarını, gerisindeki şeyleri yakalamaya çalışıyorum. Yalnız gündüz değil, gece de fotoğraf çekilebileceğini gördüm ve bu gece fotoğraflarında ışık bana farklı bir yol açtı. Işığın dansı, bir yerde ışığın enerjisi fotoğraflara yansıdı."

"Sosyal sorumluluk içerikli şiirlerimi de kitaplaştıracağım"

Nurten Öztürk, şiirler de yazıyor değil mi?

"Ben, biyoloji öğretmeniyim, bir doğa tutkunuyum. Bu, şiirlerde hep kendini gösterdi. Başlangıçta bir bayramda okuyacağım şiirdi... Daha sonra öğretmen olduğumda bir doğa şiiri okunacaksa onunla ilgili dizeler yazmak, çocukların şiir ödevleri derken kendi şiirlerim de oldu. Bunları mini bir kitapta değerlendirdim ve dostlarıma dağıttım onu. Sosyal sorumluluk şiirleri ile duygusal şiirleri ayırdım. Duygusal şiirler kitap hâline geldi, sosyal sorumluluk içerikli olanların kitabını da hazırlıyorum."