Ekonominin yanında kitap da olacak

TÜYAP Kitap/Kültür Fuarları Genel Koordinatörü Kavukçuoğlu ile konuştuk

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

 

İstanbul-Cihangir doğumlu; 12 yaşına kadar Cihangir'de, 12-20 yaşları arasında Moda'da yaşadı. 1963 yılında yüksek öğrenim yapmak üzere Almanya'ya gitti. Tübingen Üniversitesi’nde Prof. Ernst Bloch'un kürsüsünde 2 yıl felsefe derslerine devam etti. Daha sonra Heidelberg Üniversitesi'nde 2 yıl sosyoloji, Avrupa İşçi Hareketleri Tarihi okudu, Marksizm'in temel metinleri seminerlerine katıldı. Yüksek öğrenimimi Erlangen-Nürnberg Üniversitesi Ekonomi Bölümü’nde tamamladı. 1970-1992 yılları arasında AEG, Dr. Oetker-Deutscher Ring, BMC gibi firmalarda yönetici olarak görev yaptı. Bu süre içinde, 1986-1989 yılları arasında Hamburg'da öğretim görevlisi olarak çalıştı. 12 Mart 1971 Askeri Darbesi'nden sonra yurttaşlıktan çıkarıldı, Türkiye'ye ancak 22 yıl sonra, 1992 sonunda döndü. 1993 başından beri TÜYAP'da Kitap/Kültür Fuarları Genel Koordinatörü olarak görev yapıyor; 1996 yılndan bu yana da Cumhuriyet Gazetesi'nde köşe yazarı. Yayımlanmış 13 kitabı var. Deniz Kavukçuoğlu’dan söz ediyorum. Türkiye’nin “Onur Konuğu” olduğu Uluslararası Frankfurt Kitap Fuarı’nın açılmasına bir, TÜYAP İstanbul Kitap Fuarı’nın başlamasına üç hafta kala – her zaman manşette olan ekonomik gelişmelerin yanında bu kez - gündemde kitap da var... Bu söyleşinin konusu da kitap... Önce, 15 – 19 Ekim tarihleri arasında geçekleştirilecek 60. Frankfurt Kitap Fuarı’yla başlayalım diyorum.

Uluslararası bir borsa

“‘Onur Konuğu’ statüsü, o ülkenin edebiyatına, kültürüne önemli bir alan açıyor. Dünyanın en büyük kitap fuarı olmasının yanısıra, son derece büyük uluslararası boyutu olan bir borsa orası. Bir yayın borsası... Dolayısıyla dünyanın her tarafından yayıncılık sektörüyle ilgili ziyaretçiler geliyor. Onların önemli bir bölümü, meraktan da olsa, o yılki ‘Onur Konuğu’ ülkenin standlarını geziyor. Böylece dünyanın dört bir yanındaki sektörün profesyonelleriyle, yetkili, ilgili yayın insanlarıyla Türkiye yayıncıları arasında bir tanışıklık doğmuş oluyor. Bu nokta çok önemli her şeyden önce.

Bir de bu tür büyük etkinliklerde kartopu etkisi denilen bir etki vardır: Hiç akla gelmeyen bir ülkeden, örneğin Latin Amerika’dan Peru diyelim... Oradan bir yayıncı gelir, Türkiye standını gezer... Bakar ki bir yazarın kitabı altı-yedi dile çevrilmiş, o da merak eder ilkin ‘Kim bu yazar?’ diye... O ana kadar aklında hiç yer etmemiş o Türk yazar, birdenbire onun belleğinin bir tarafına takılır. Değerlendirir, görüşü olumluysa, o yazarın kitabı Peru’da yayınlanır... Bu gibi rastlantılar açısından da çok önemlidir kitap fuarları.

Bir de Türkiye kültürünün tanıtılması söz konusu. Ben, Türk edebiyatının tanıtılmasına öncelik veriyorum bir yazar ve fuarcı olarak. Çünkü, Türkiye kültürünün tanıtılmasının doğru mekânı olmayabilir kitap fuarları. Böyle uzmanlık fuarları el sanatlarımızın, çinilerimizin ille de tanıtılması gereken yerler değil. Zaman zaman turistik sapmalar olabiliyor. Özellikle devletin el attığı etkinliklerde rastlanabiliyor bu duruma. Kitaptan, yayıncılıktan dışarı  çıkılıyor. Belki çok geniş bir turizm fuarında sergilenmesi gereken birtakım objeler, kitap fuarında ziyaretçilere gösterilmek isteniyor... Ben, içeriğinin çok zengin olması gereken etkinlerde folklorik öğelerden, gösterilerden mümkün mertebe kaçınılması gerektiğini düşünüyorum. Biz şunu da yaparız, bunu da yaparız, işte biz böyleyiz, şöyleyiz gibi şeylerden...”

Almanya’daki sektörü biliyor

Deniz Kavukçuoğlu, söyleşimizin başında belirttiğim gibi, 22 yıl “zorunlu” olarak Almanya’da yaşadı. Almanya, onun için yabancı bir ülke değil. Almanya’da yayıncılık sektörünü, kitap okurunun ne istediğini, ne düşündüğünü biliyordur mutlaka... Biraz da bunlardan söz etmesini isteyeceğim. Bu arada, Türkiye’nin etkinlikleri, yalnızca kitap fuarının tarihleriyle sınırlı değil. “Onur Konuğu” ülke olması nedeniyle Almanya genelinde 2008’in Mart’ında başlayan, yıl sonuna kadar sürecek etkinlikler gerçekleştiriliyor Almanya’da. Deniz Kavukçuoğlu da bu etkinliklerle ilişkilendirilen bir okuma için, Temmuz ayında, Berlin Kitap Festivali’nin açılışındaydı...

“Söylediğiniz gibi Almanya, benim için yabancı bir ülke değil. Uzun yıllar orada yaşadım. Öncelikle Berlin Kitap Festivali’yle başlarsak, bu etkinlik, Hitler’in 10 Mayıs 1933'te kitapları yaktırdığı Opera Meydanı'nda yapılıyor. Şimdiki adıyla August Bebel Alanı. Bu gerçekten bir festival, içinde okumalar da var, müzik de... Her gün etkinlikler yapılıyor.

Ben, Frankfurt Kitap Fuarı’yla ilişkilendirerek Berlin festivalinin açılış okumasına bir Alman yazarla, Ingo Schulze ile birlikte katıldım. Schulze genç kuşak yazarlardan. İki kitabı Doğan Kitap’tan çıktı. Üçüncü yapıtı da geliyor, ama hangi yayınevine bilmiyorum. Oradaki izleyici kitlesi tipik değildi, çünkü doğrudan doğruya Berlin Kitap Festivali’ni düzenleyenler tarafından davet edilmişlerdi. Berlinli kitabevleri yöneticileri, yayıncılar ve gazeteciler vardı. Berlin Radyosu’ndan gelen iki Türk dışında gerisi Alman’dı.

‘Komik Şeyler Yazmak’ adlı kitabımdan bir öyküyü Almanca okudum. Yarısını ben, yarısını da Hamburg’ta yaşayan Demir Gökgöl seslendirdi. Dikkat ettim Ingo Schulze de, ben de öykülerimizi seçerken komşuluk kavramına ilişkin olanlarını yeğlemişiz. Dolayısıyla birbirimizden habersiz olarak seçtiğimiz öyküler arasında da böyle bir köprü vardı...

Gelelim Almanya’da yayıncılığa... Yayıncılık çok büyük bir sanayi orada. Bertelsmann’nın dünya cirosu tek başına, bir ülke bütçesinden büyük. Bu, sektör olmanın ötesinde bir şey. Birçok sektörün daha önünde yayıncılık sektörü. Bunları yan yana getirdiğin zaman Alman yayın endüstrisi büyük bir sektör. Şöyle bir örnek de verebilirim. Mesela Libre isimli Alman kitap dağıtım firmasının katalogunda, 1990’ların başında 750 bin title vardı. Ve bu 750 bin başlıktan oluşan listeden verilen siparişlerin ulaştırılma süresi 24 saati geçmiyordu. Gerek dağıtıcı organizasyonuna, gerek kitabevlerinin yaygınlığına baktığınız zaman Almanya’da, Türkiye’yle kıyas edilemeyecek ölçüde büyük bir pazar var...”

Hak veriyor, ama…

Deniz Kavukçuoğlu, Frankfurt Kitap Fuarı etkinlikleriyle ilgili bu toplantıya katıldı. Frankfurt’ta da bu bir fuar kuruluşunun yöneticisi olarak bulunacak, yazar kimliğinin yanında. Yakınlarda, yazarlar arasında, bireysel olarak, fuara katılmayalım şeklinde görüşler tartışılmaya başladı... Bu konudaki yorumunu öğrenmek istiyorum Deniz Kavukçuoğlu’ndan...

“Ben gitmekten yanayım. Ancak, gitmiyorum diyen arkadaşların duyarlığını da anlıyorum. Devletle yazarın, sanatçının münasebetleri çoğunlukla olumsuz oldu bizim tarihimizde. Birisi çıktı sanatçının sanatına tükürdü, öbürü sanat galerisinden resimleri kaldırttı, başkası kitap yasaklattı, öbürü geldi içeri attırdı, bir diğeri sürdürdü... Şimdi dolayısıyla yazar-sanatçı haklı nedenlerden ötürü devlete küs. Bazılarının barışması zor oluyor. Ben de barışık değilim. Fakat bu seferki durum biraz farklı. Burada devletin yazardan bir talebi yok. Yani sen şunu yap diyen bir buyurucu tarafı yok. 

İlk defa sivil toplum örgütlenmeleri her zaman devletin organizatör olarak çıktığı, çıkmak istediği bir alanda bu işlevi eline aldı. Frankfurt Kitap Fuarı için ne yapılıp yapılmayacağını belirleyen yazar ve yayın kuruluşlarının meslek örgütleri oldu. Burada bir sivil durum var.

Öte yandan gidiş-geliş yol, kalma masraflarını Kültür Bakanlığı ya da devlet üstleniyor. Bu, devletin asli görevi. Yazarlar, sanatçılar yayıncılar da devlete ödedikleri vergilerle gidiyorlar, yani kendi paralarıyla... Bu arada orada yapılan konuşmalarda insanların kendilerini sansürlemesi için zorunlu bir koşul da yok. Kimi şeyleri eleştiriyorum, hoş görmüyorum denilebilir orada.”

Frankfurt modeli

Frankfurt Kitap Fuarı’nın örgütlenme benzeri bir modeli uygulayarak siz de TÜYAP Kitap Fuarı’nı Türkiye Yayıncılar Birliği ile birlikte düzenliyorsunuz, diyorum. Bu sene, 1 Kasım’da kapılarını açacak olan İstanbul Kitap Fuarı ile bitirelim söyleşimizi.

“Frankfurt Kitap Fuarı’nı düzenleyen Alman Yayıncılar Birliği. Biz de fuarı Yayıncılar Birliği’yle birlikte düzenliyoruz. Modelimiz Frankfurt gibi. Ancak, bizim fuarımız bir tüketici fuarı, okur fuarı. Tüketici kavramı daha uygun düşüyor. Bizim fuarımızın işleyişi, amacına ve hedef grubuna bağlı olarak profesyoneller içi, sektör içi fuarlardan daha farklı. Biz, yeterli kitap alıcısı sayısına ulaşabilmek için ziyaretçi sayısının mümkün mertebe fazla olmasına gayret ediyoruz. Fuarı her sene birtakım farklılıklarla renklendirmek durumundayız ki, ziyaretçi sayısı beklediğimiz düzeyde gerçekleşsin.

Etkinliklerle destekleniyor

Demin de belirttim son altı yıldır eriştiğimiz ziyaretçi sayısı ortalaması 343 bin, bazen 350 bini aşıyor. Bu sayı içerisinde ilköğretim ve ortaöğretim öğrencileri önemlice bir yer tutuyorlar. Dolayısıyla hedef gruba erişebilmek için, o grubun ilgisini çeken birtakım etkinlikler de yapmamız gerekiyor. Bunlar nedir? Çocuklara, gençlere yönelik etkinlikler... TÜYAP Çocuk Kulübü diye bir ana başlık oluşturduk. Ve bu ana başlığın altında doğrudan doğruya ilköğretim öğrencilerini hedef alan etkinlikler düzenliyoruz. Yazar okumaları, performanslar, gösteriler, tiyatro gibi. Bu ilgi çekiyor.

Öte yandan her sene fuarın ana başlığını, ana temasını değiştiriyoruz. Bu seneki ana tema ‘40 yıl önce, 40 yıl sonra 1968.’ Bu ana başlık kendi hedef grubunu da aşağı yukarı ortaya çıkarıyor. 1968’i, öğrenci hareketlerini yaşamış, merak eden aydınlar, herkes… Şairler yazarlar, müzisyenler, sanatçılar geliyor. Onların da kendi hedef kitleleri var tabii ki.

Her fuar bir yenilik

Dolayısıyla şunu rahatlıkla diyebiliriz ki her fuar zaten başlı başına bir yenilik. Doğan ve ömrü dokuz gün süren bir özel hayat orası. Açılış günü doğuyor, sonra kapanış günü ömrü bitiyor. Dokuz gün boyunca gerek yeni etkinlikler, gerek yeni kitaplar, o yıl ilk defa kitaplarıyla ünlenen yazarlar, gerek ilk defa edebiyata ilgi duyan insanlarla bir hayat yaşanıyor fuarda. Tüm bunlar, bir önceki yıla göre yeni oluyor hep... Her fuar, yeni bir fuar. Her fuar kendi içinde kendi yeniliklerini taşıyor. Bize sorduklarında bu sene fuarda ne gibi yeniklikler var? diye, ‘bizzat fuarın kendisi yenilik’ diyebiliyoruz. Bu yıl da 250 civarında kültür-edebiyat etkinliği olacak. Üç kişiden hesaplarsak ortalama etkinliğe katılanları 700 – 750 kişi sadece konuşmacı olarak katılacak. 500’ün üzerinde imza günü yapılacak. TÜYAP’ın bütün salonları eşzamanlı düzenlenen Sanat Fuarı’nı da hesaplarsak doldu. Yalnızca kitap fuarı için 26 bin metre kare alan ayrıldı.”

Deniz Kavukçuoğlu ile söyleşimiz burada sona eriyor. Ama sektörün İstanbul Kitap Fuarı sonuna kadar sürecek olan bir aylık maratonu devam ediyor. Önce Frankfurt’ta, sonra Beylikdüzü’nde olacağız... Son sözünüz diye de soruyorum Kavukçuoğlu’na, gülümsüyor: “Can Yayınları’ndan yeni romanım çıkıyor fuara: ‘Onu Ben Öldürdüm Leonardo.’ Bir de Literatür Yayıncılık’tan seçme yazılar. Adı ‘Umut: Sosyalizm.’”

Teşekkürler Deniz Bey...