Eğitim, müzecilik ve restorasyona büyük destek

ış Bankası GM Özince, bankanın kültür, sanat, sponsorluk, sosyal sorumluluk projeleri yaklaşımlarını anlattı

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

Faruk şüyün

Cumhuriyet döneminin ilk ulusal bankası olan Türkiye ış Bankası, Atatürk'ün direktifleriyle ızmir Birinci ıktisat Kongresi'nde alınan kararlar doğrultusunda 26 Ağustos 1924 tarihinde kuruldu. ış Bankası ilk Genel Müdürü Celal Bayar'ın liderliğinde iki şube ve 37 personel ile hizmete başladı. Banka, 1924 yılında kuruluşundan günümüze finans sektörünün yanı sıra sanayinin gelişmesine de büyük katkılar sağladı, bu alanlardaki yatırımları ve iştirakleriyle birçok yeni işkolunun Türkiye’deki öncülüğünü yaptı. Benzer faaliyetleri sanat ve kültür alanında da sürdürdü. Bugün de eğitim, sanat ve kültür deyince ış Bankası önde gelen kuruluşlardan. 84 yaşındaki şirketin Genel Müdürü 10 yıldır Ersin Özince.  Özince’nin ış Kuleleri’ndeki ofisinde, kanaryaların şarkıları eşliğinde başlıyoruz bu haftaki "Çarşamba Söyleşi"mize. Sosyal sorumluluk, diyorum ve Özince, çok yeni bir projeyi anlatmaya başlıyor:

"Sosyal sorumluluk projelerimizde ağırlığı eğitime vermeyi amaçlıyoruz. Bunlardan en yenisi Darüşafakka ile yapacağımız işbirliği. Amacımız çağdaş insan eğitimine katkıda bulunmak ve bunu da daha ziyade yetenekli öğrencilere uzun süreli destek vererek gerçekleştirmek. Darüşafakka ile yapacağımız program da bu kapsamda: 81 ilden 81 öğrenciyi tüm öğrenim hayatları boyunca performans bağlantılı olarak mümkün olduğunca en yüksek ideallere yönlendirerek okutacağız."

Cumhuriyet’in çeşitli dönemlerinde ış Bankası’nın Darüşafakka ile bu tür yardımlaşmaları olduğunu, örneğin birçok tabii afetten sonra benzer kampanyalar yapıldığını biliyorum. Bankanın 75. yılı için hazırlanan elimdeki 732 sayfalık "Türkiye ış Bankası Tarihi" isimli kitap, Cumhuriyet ekonomisinin tarihi olarak da incelenebilecek bir yapıt. Onu okumanın ve anlatmanın keyfini bir başka yazıya bırakıp Ersin Bey’e bir başka sponsorluğu sormak istiyorum. ış Bankası ile ana sponsorluğunu üstlendiği Türkiye Satranç Federasyonu’nun işbirliğinde, bu yıl üçüncüsü düzenlenen ve Türkiye’de bir ilk olma özelliği taşıyan "Türkiye ış Bankası Minikler Satranç şenliği" geçtiğimiz günlerde gerçekleştirilen final maçları ile sona erdi. Bu konudaki değerlendirmelerini öğrenmek istiyorum:

"Türkiye genelinde eğitime yönelik çalışmalarımızdan satranç sponsorluğumuz fevkalade gidiyor. Memnuniyet verici olan, satrancın hem toplumda kabulünde artış olması, hem de federasyona lisanslı üye adedinde çok büyük patlama yaşanması. Yine memnuniyet verici bir başka yönü, yeni katılımlar yüzde doksanın üzerinde çocuk ve gençlerden. Önümüzdeki nesillerde tahmin ediyorum satranç, ülkemizde çok daha popüler bir spor halini alacak."

ış Bankası Müzesi

Bankacılıkta kullanılan kopyalama, para paketleme ve bağlama, sayma, daktilo, cari hesap makineleri, soğuk damga, mühür, terazi, teyp, gaz lambası, bekçi saatleri, telefonlar ve telefon rehberleri, personel defterleri gibi nesne ve belgeler; bankanızın müşterilerine çeşitli zamanlarda dağıttığı defter, kalem, anahtarlık, takvim, kibrit kutusu, kumbara gibi promosyon malzemeleri; toplumsal ve ticari alandaki etkinlikleriniz sonucu aldığı plaketler, teşekkür belgeleri, kupalar, yıldönümü hediyeleri, şeref defterleri… Yani müzeye dönüştürülen Eminönü’ndeki tarihi Yenicami şube Binası’nda sergilenen Türkiye ış Bankası Müzesi koleksiyonu. Müzeye ilgi nasıl? diye soruyorum Ersin Özince’ye:

"ış Bankası Müzesi güzel ilgi görüyor. Ziyaretçi adetleri umduğumuzun üzerinde gelişiyor. En zayıf günde bile en az yüz ziyaretçisi oluyor. Bir banka müzesi için, banka müzesinin ötesinde bir ekonomi tarihi müzesi gibi olan bu mekânda iyi bir performans diye düşünüyoruz. Özellikle hoşumuza giden orada da ziyaretçilerin büyük bölümünün çocuklar olması. Okullar öğrencilerini getiriyorlar Türkiye Cumhuriyeti ekonomik tarihinin gelişimini göstermek için."

ılk kumbarayı 1928 yılında Türkiye’ye ış Bankası’nın getirdiği, o kumbaranın benim çocukluğumun da en önemli eşyalarından biri olduğu, onun, bu müzede sergiye dönüştüğu, sergi ile aynı ismi taşıyan bir kitabın da yayınlandığı aklımdan geçerken Özince devam ediyor anlatmaya:

"Okullar öğrencilerini getiriyorlar dedim ya, onlar yalnızca müze görmeye, sergi gezmeye gelmiyorlar. Özellikle ilköğretim okullarında öğretmenler kumbara nedir, tasarruf nedir bu konuda geçmişte yapılanlar ne işe yaradı, ne yapılabilir bunu gösterip anlatıyorlar öğrencilerine, ayrıca gelen çocuklarımıza hediye kumbaramız da var."

ış Bankası Müzesi’nin ilk süreli sergisi olan "Bir Kumbara Öyküsü", 15 Eylül  tarihine kadar ıstanbul’da gezilebilecek; ardından ızmir’de ziyarete açılacak. Sohbetimizde sıra ış Sanat’ta. Banka, müzik ve sahne sanatları alanındaki faaliyetlerini 2000 yılından bu yana ış Sanat çatısı altında gerçekleştiriyor. Ersin Özince bakın ne diyor :

"ış Sanat artık rüştünü ispatladı. Her sezon salonumuzda neredeyse hiç boş yer kalmıyor. O kadar yoğun oluyor ki yönetici kadrolar, protokol için rezervasyon falan yapmak mümkün olmuyor artık."

ış Kuleleri’nde ış Sanat’ın yanı sıra Kibele Sanat Galerisi’nde de etkinlikler sürüyor. Banka, sivil toplum kuruluşlarına desteğini de aralıksız devam ettiriyor:

"Öteden beri sürdürdüğümüz sivil toplum örgütleriyle sponsorluk tarzı çalışmalar da devam ediyor. ıstanbul’da ve Ankara’da düzenlenen çeşitli sanat kültür faaliyetlerine sponsorluk yapılıyor. Sivil toplum örgütlerinin çoğunun kurucusu ış Bankası" diye anlatmaya devam Ersin Bey. Ve çok önemli bir projeyi de açıklıyor:

Yeni "kültür merkezleri"

"Biz, kendi müessesemizin ev sahipliğini yapacağı bir kültür ve sanat merkezi kurmayı çok arzu ediyoruz. Bunun için uygun yerleşim de herhalde Taksim ve civarı olur, diye düşünüyoruz. Bu yöredik binalarımızın bu amaçla yeniden planlanması aşamasındayız. Çok zaman alıyor maalesef bunlar. Özellikle mevcut şube teşkilatlarını çıkarabilmek ve binaları yeniden yapabilmek için, çoğu tarihi bina olduğundan, uzun izin dönemleri gerekiyor. Bizim esas itibariyle istediğimiz Taksim, Beyoğlu, Galatasaray şubelerimizi yenilemek, Parmakkapı’yı yeniledik zaten, ve bu binalarda oluşacak olan ihtiyaç fazlasını da sanata ayırmak. şubeleri küçülerek koruyacağız. Geriye ciddi hacimler kalıyor. Örneğin Beyoğlu şubesinde 3 bin metrekareye yakın kültür sanata ayrılabilecek bir alan çıkabiliyor."

Yani ış Bankası’nın o görkemli resim koleksiyonunun büyük bir bölümünü görebileceğiz, diyorum.

"ış Bankası’nda 2 binin üzerinde, özellikle Cumhuriyet öncesi ve dönemine ait Türk resmini ihtiva eden Türkiye’nin en önde gelen koleksiyonlarından biri var malûmunuz üzere" diye sözlerine başlıyor Özince:

"Biz bu koleksiyonu özenle muhafaza ediyoruz. Bu koleksiyonun eserlerini de olanaklar ölçüsünde kendi sergi salonlarımızda ve kimi zaman yurtiçi, yurtdışı çeşitli salonlarda düzenlenen sergilerde teşhir ediyoruz. ıstanbul Modern ile sürekli ilişkimiz var, Türk resmi ile ilgili sergilerin hemen tümünde istenilen tabloları tahsis ediyoruz. Fakat amacımız bu koleksiyonu tamamen gün yüzüne çıkarabilmek ve bunu da her yönüyle hakim olabileceğimiz bir ortamda yapmayı arzu ediyoruz."

Peki, Taksim civarındaki binalar ne kadar sürede hazır olabilir?

"Taksim’deki binaları inşaat sürecine geçebilirsek, başladıktan sonra en az iki yıl içinde bitirebiliriz. Ne yazık ki birçok binanın orijinalitesinin banka şubesi olmadan önce bozulduğunu görüyoruz. Eski özelliklerini bulmak için arkeolojik araştırma yapar gibi çalışıyoruz. Tabii bu da zaman alıyor."

Peki, bu koleksiyonun sergilenmeden önceki restorasyon ihtiyacı nasıl giderilecek. Türkiye’de restoratör sayısı çok az, çoğu alaylı diyebiliriz, çünkü mektebi yok. Bu konuda çok önemli bir destek vermek üzere olduğunuzu duydum, hatta ıstanbul Resim Heykel Müzesi Müdürü Ferit Özşen’le yaptığımız Çarşamba Söyleşi’sinde, ış Bankası ismi vermeden bahsettik diyorum, Özince anlatıyor:

"Konunun uzmanı olmamama rağmen büyük üzüntü duyduğum bir meseledir. Tabii öncelikle restorasyona ihtiyaç yaratmayacak ortamı oluşturmak lazım, bizim de kendimize ait bir sanat müzesi veya bir sergi mekânı yaparken birinci önceliğimiz bu olacak. Restorasyon konusuna dönecek olursak ış Bankası koleksiyonunu muntazam restore edecek kişi veya kurum aradığımızda Türkiye’de bu konuda usta insanlar bulunmasına rağmen, bunların daha münferit kaldığını, müesseseleşmiş olmadığını, restoratör yetiştiren bir akademik ortamın bulunmadığını gördük.

Bugünlerde Mimar Sinan Üniversitesi’nin ilgili birimleri ile temas içindeyiz. Amacımız üniversiteye sürekli katkı sağlamanın yanısıra orada bu işin kurumsallaşmasını sağlamak. Böylelikle biz de ış Bankası’nın büyük koleksiyonunun restorasyonunu, ücreti karşılığında orada yaptırabileceğiz. Bu, hem ekonomik hem sanatsal yönden önemli bir işbirliği olacak. Üniversitede kurulacak olan bölümün laboratuvarlarının desteğini de sağlayacağız. Bunun son derece kolay ve uygun maliyetle ortaya çıkan bir proje olması dikkatimi çekti, keşke şimdiye kadar düşünseymişiz, düşünmediğimiz için üzgünüm."

Sırada yayıncılık var. Türkiye ış Bankası Kültür Yayınları, 1956’da Hasan Ali Yücel tarafından kurulmuştu, bugün 52. yılında yayıncılığa devam ediyor. Ersin Özince bakın nasıl değerlendiriyor:

"Yayın bölümünün politikasının her alanıyla çok yakın ilgilenmediğimi ifade edeyim. Son on yılda önce genişleyen bir yayın politikası izledik, fakat bunun özellikle iş yönetimi ve iş performansı yani ticari performans yönlerine çok özen göstermediğimizi gördük. O dönem birçok okurumuzu mutlu etmesine rağmen, amaçların hepsi gerçekleşemedi, yani durup bir baktığımızda elde satılamamış, iki milyona yakın adette kitap olduğunu gördük. Bunları Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği’ne bağışladık. Bu da bize şunu öğretti: Bir işi sadece kültürel endişelerle yapmak yeterli olmuyormuş. Seçimlerinizi doğru yapacaksınız, dağıtımınızı doğru yapacaksınız, fiyatlamanızı doğru yapacaksınız.. yani bunu böyle yapmadığınız takdirde kitapları bedava bile verseniz ilgi görmeyebiliyor. Bu bize ciddi bir ders oldu. Öyle çok kitap basarak amaca ulaşılmadığı kanaati edindik.

Çocuk yayınları yoğunlaştı

Dolayısıyla yeni dönemde yaptığımız en önemli iş, mümkün olduğunca doğru kitabı doğru adette basmak oldu. Çok değerli ekipleriniz olmasına rağmen işin kültür yönüne eğilip ticari yönünü ihmâl ederseniz, amaç tam anlamıyla gerçekleşmiş olmuyor. Yeni dönemde biraz daha planlı programlı hareket etmeye gayret ettik ve bunu da başardık.

Bu konuya artık çok daha uzaktan, âdeta bir okuyucu gibi yaklaşıyorum. Direkt ilgimize ihtiyaç kalmadı. Biz, ucuza mal etmeye de, ucuza satmaya da muktedir olduk, seçimlerimizi özellikle kitabevlerinin ihtiyaçlarını göze alarak da düzenledik.. tabii yayın politikalarımızdan fedakârlık etmeden.

Örneğin, çocuk yayınlarımızdaki çıkış, bence son dönemdeki en önemli hareket. Çocuk yayınında çok önemli bir eksiklik olduğunu hayretle gördük veya ben gördüm. Ciddi bir biçimde çocuk kitapları yayıncılığına başladık. şu andaki pazar payımız da önemli boyutlarda, arkadaşlarımdan duyduğum en son rakamlar, yüzde yirmilerin üzerinde bir pazar payına karşılık geliyor. Burada da amacımız, en uygun ürünü en ucuz fiyatla satışa sunabilmek. Artı, uygun maliyetle ürettiğimizde eseri, gerektiğinde satmayıp dağıtabiliyoruz."

Evet, "Karneni göster, kitabını al" kampanyası bunun en iyi örneği, diyorum. Ersin Bey şöyle devam ediyor:

"Bu kampanya ile her çocuğumuza bir kitap hediye etmeyi arzu ettik. Amacımız her çocuğumuzun kütüphanesi olması. Devam etmeyi düşünüyoruz. Seneye bir kitap daha verdiğimizde, çocuklarımızın kütüphanesinde herhalde yalnızca bizim verdiğimiz kitap olmayacaktır. Bizim verdiğimiz de olsa önemli değil, amaç çocukları kitap okumaya, kitap biriktirmeye, kitap değiştirmeye yönlendirmek. Okul kütüphanelerine de, kitap okumayı destekleyen kuruluşlara da elden geldiğince desteğimiz sürüyor. Sonuç olarak Kültür Yayınları’nın son dönemde kendi ayaklarının üzerinde her yönüyle duran bir yapıya geldiğini görüyorum. Eleştirilen yönler oluyor kimi zaman, ama bizim amacımız bu işi verimli yapmak. Giderek artan ilgiden, kitap satışlarımızın yükselişinden doğru yolda olduğumuz düşünüyoruz."

"Kaliteli bir emeklilik hayatına kendimi hazırlıyorum"

Kitabı, kültür-sanatı seven genel müdüre Ersin Özince olarak bu alanlarla ve doğayla ilişkisini de soruyorum:

"Bizi yönlendiren çocukluğumuz. Nitekim, benim de çocukluğuma en fazla yön veren herhalde kitap olmuştur, doğa olmuştur. Öğretmen bir ailenin çocuğu olduğum için okul kütüphanesinde ne varsa onları mutlaka okumayı tamamlardım. Kitaplar bugünkü kadar çok ve çeşitli değildi, ama çok kaliteli çağdaş eserler vardı. şu anda da özellikle kültür yayınlarımızda sürdürdüğümüz kampanyanın çocuklara bu katkıyı yapacağını düşünüyorum bunu çocukluğunda yaşamış bir insan olarak.

Bugün, çocukluğumda okuduğum kadar kitap okuyamıyorum ne yazık ki. ınşallah emekliliğimde okumak üzere birçok kitabı satın alıyorum. Bu kötü bir his. Bir yandan çok kitap seviyorsunuz, birçok kitabı konusu itibariyle almak zorunda hissediyorsunuz kendinizi veya aileniz alıyor.. sonra ailede en okuma özürlü ben kalıyorum. Bazen bundan dolayı olumsuz duygular içine giriyorum. Eşim çok iyi bir okur. Ben şimdilik planlar yapıyorum, hangi kitapları ne zaman okurum diye… Muhakkak ki okuyorum. Bütün seyahatlerimde mutlaka bir kitap bitirmeye gayret ediyorum, boş zamanlarımda nispeten okumaya çalışıyorum.

Önde gelen bir tutkum da doğa. Toprak ve suyla ilgilenmek. O da dayanılmaz bir tutku. ış Bankası Kültür Yayınları’nın bu konuda da çıkan kitapları var, onlardan hemen edindim. Kısacası boş zamanlarımda mümkün olduğunca basit amatör tarımdan, balık tutmaktan, her türlü hayvanı beslemekten (doğadaki hayvanı da) evcil köpek, kedi, balık kuş gibi hayvanları keyif alıyorum. Kanaryalarım var. Bu sene üçüncü parti yavru çıkartacağız kuluçkadan. şu ana kadar beş yavru yetiştirdik. Hem de büromuzda.

Kısacası, özellikle kitap ve doğa önde.

Kültür-sanat konusunda vakit bulabildiğimce bir şeyler yapmaya çalışıyorum. Her tür müziği seviyorum, yozlaşmamış olan, daha doğrusu her tür özgün müziği. Ve bu konuda da mümkün olduğunca konser falan takip etmeye çalışıyorum. ış çok fazla, işin yorgunluğu çok fazla, sanatla yeterince ilgilenemiyorum. Bundan dolayı da mutlu değilim. Ne yazık ki içinde bulunduğumuz iş hayatının finans ve ekonominin çalkantıları bizi o kadar fazla meşgul ediyor, yoruyor ki diğer yönlerini hayatın yaşamaya ya zaman, ya enerji kalmıyor. Yeterince yaşanılamıyor, çok büyük noksanlık. Yine de çok yoğunum, işten başımı kaldıramıyorum, bu nedenle de hiçbir şeye imkân bulamıyorum, diyen insanlara da hayret ediyorum. Ben, mümkün oluduğunca bölerek yapmaya çalışıyorum bunları. Ne yazık ki hiçbirine iş kadar zaman ayıramadığım için, iş kadar da başarılı olamıyorum.

Sonuçta kaliteli bir emeklilik hayatına kendimi hazırlamaya çalışıyorum. Zevkleri, hobileri bulunan ve etrafında kültür-sanat, doğa bu kadar güzellik olan olgun yaşta insanların emekli olmaktan kaçınmalarına, çalışmanın dışında başka konularda performans gösteremeyeceklerini düşünmelerine de doğrusu üzülüyorum. Mutlaka bunu tersine çevirmeliyiz, diye düşünüyorum."