‘Eğitim’ büyümeyi doğrudan etkiliyor

OECD’nin açıkladığı rapora göre, Türkiye lise seviyesi eğitimde son sırada yer alıyor

YAYINLAMA
GÜNCELLEME



Talip AKTAŞ

“Dindar gençlik” tartışması ve FATİH projesinin başladığı hafta içinde OECD’nin açıkladığı eğitim raporu, Türkiye’nin karnesinin “pek zayıf” olduğunu ortaya koyuyor. Raporun temel vurgusu, okul başarısı olmadan sürdürülebilir kalkınma ve büyüme olanaksız…

Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü’nün (OECD) raporuna göre, eğitimi ileri seviyeye taşımanın öncelikle hükümetlerin görevi olduğu belirtilerek, “azaltılan okul başarısızlığının, ekonomik büyümeyi desteklediği ve toplumsal adalete katkı sağladığı vurgulanıyor.
Tesadüfi bir zamanlama olarak Türkiye’de eğitim konusunun, “dindar gençlik yetiştirme” tartışmaları ile okullarda bilgisayarlı eğitime geçilmesini amaçlayan FATİH Projesi’nin başlatıldığı hafta içinde açıklanan OECD’nin söz konusu raporu,  bir kez daha Türkiye’nin eğitimde dramatik bir tabloya sahip olduğuna işaret ediyor.

 “Eğitimde Eşitlik ve Kalite: Dezavantajlı Öğrencileri ve Okulları Desteklemek” başlıklı raporda, hükümetlerin ortalama eğitim olanaklarına sahip olmayan okullara ve öğrencilere daha fazla yatırım yaparak, herkesin eşit fırsat sahibi olmasını sağlayabileceğine dikkat çekiliyor.
OECD bünyesinde gerçekleştirilen “Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı-Programme for International Student Assesment” (PISA) testleriyle yapılan ölçümlerin birçok öğrencinin temel eğitim becerilerinden yoksun olduğu belirtilen raporda, OECD içinde her beş öğrenciden birinin liseyi bitirmeden okuldan ayrıldığı kaydediliyor.

Türkiye sınıfta kaldı

Rapora göre, 25-34 yaş grubunda lise mezunu olmayanların OECD ülkelerindeki ortalaması yüzde 19. Bu oran,  Güney Kore’de yüzde 2 olan bu oran Türkiye’de yüzde 58’e ulaşıyor. Türkiye bu seviye ile aynı zamanda OECD ülkeleri içinde en yüksek orana sahip ülke olarak dikkati çekiyor. 25-34 yaş grubunda lise mezunu olmayanların en az olduğu ülkeler sıralamasında Güney Kore’yi Slovakya, Çek Cumhuriyeti, Polonya ve Slovenya izliyor. Bu oranın yüzde 10’un altında bulunduğu diğer ülkeler ise Slovenya, Kanada, İsveç olarak sıralanıyor. Listede PISA testlerinin birincilerinden Finlandiya ise yüzde 10’la sekizinci sırada yer alıyor. Bu oranın yüzde 50’nin üstünde olduğu diğer iki ülke ise Meksika ve Portekiz…

Faal işgücünün ortalama verilerle yüzde 90’ından fazlasını oluşturan 25-64 yaş grubunda lise seviyesi eğitim kurumlarından mezun olmayanların oranında da Türkiye yüzde 69’luk oranla yine listenin son sırasında bulunuyor. Türkiye’yi her iki kategoride de Meksika izliyor.

Devlet yoksunluğu gidermeli

Düşük performans gösterenler ya da okulu bırakanların çoğunlukla yoksul ya da göçmen veya düşük eğitimli ailelerden geldiği vurgulanan raporda, bu kesimin öğrenim gördüğü okulların hem nicelik hem de nitelik bakımından kaynaklarının yetersiz olduğu ve ailelerinin de özel eğitime harcama yapacak gücünün bulunmadığı kaydediliyor.
Okulların başarısızlığını azaltmanın bireysel olduğu gibi toplumsal olarak da önem taşıdığına vurgu yapılan raporda, eğitimin ekonomik büyüme ve sosyal gelişmeye de katkı sunan önemli bir altyapı kurumu olduğu belirtiliyor. OECD ülkeleri arasında en yüksek performansı gösterenlerin “kalite ile eşitliği sağlayan” ülkeler olduğuna işaret edilen raporda, “eğitimde eşitliğin anlamının, cinsiyet, etnik köken ya da ailevi arka plan gibi kişisel ya da sosyal koşulların, eğitim potansiyelini gerçekleştirmeye engel olmaması; büyük çoğunluğun, kişisel ve sosyo-ekonomik koşulları ne olursa olsun yüksek beceri seviyelerine ulaşma fırsatına sahip olması” olarak tanımlanıyor. 
Raporda daha sonra şu tespitlere yer veriliyor:

OKUL BAŞARISIZLIĞI ÖNEMLİ SORUN - OECD ülkelerinde neredeyse her beş öğrenciden biri, hayatını idame ettirecek temel beceri seviyesine (sosyal katılım eksikliği emaresi) ulaşamıyor. Düşük sosyo-ekonomik kökenden öğrencilerin iki kat daha kötü performans sergilemesi, kişisel ve sosyal arka planın eğitim potansiyelini gerçekleştirmede bir engel olduğunu gösteriyor. Katılım ve adalet eksikliği bir yandan okulların başarısızlığını körüklerken, bir yandan da okuldan terki artırıyor.

EŞİTLİĞİ GÜÇLENDİRMEK- Okul başarısızlığı ve okuldan terk, büyük bir ekonomik ve sosyal fatura getiriyor. Orta öğrenimin başarıyla tamamlanması, bireylere daha iyi iş ve sağlıklı bir yaşam tarzı sağlarken, asıl olarak kamu bütçesine ve yatırımlarına katkı yapıyor. Nitekim daha eğitimli bireyler daha demokratik toplumlar ve sürdürülebilir ekonomilere katkı sağlar, kamu yardımlarına daha az muhtaç olur ve ekonomik çöküşlere de daha az maruz kalırlar.

EĞİTİME YATIRI POLİTİKALARI GEREKLİ- OECD ülkeleri için büyüme stratejileri içinde eğitim ekonomik iyileşmeye giden yolda merkezi bir unsur haline geldi. Uzun vadede başarı için eğitim sistemindeki ilerlemeler, tüm öğrencilerin okul öncesi kaliteli eğitime erişmesini ve en azından lise eğitiminin sonuna kadar sistem içinde kalmasını sağlamalıdır. Ayrıca bireylerin verimli bir sosyal ve iş piyasasına entegre olabilmeleri, gerekli bilgi ve beceriyi edinmeleriyle doğrudan orantılıdır. Hükümetler için en verimli eğitim stratejisi, okul öncesinden lise sona kadar yatırım yapmaktır.

BAŞARISIZ SİSTEM UYGULAMALARINDAN KAÇINILMALI - Eğitim sistemlerinin kurgusu, eşitsizliklerin artmasını ve öğrencinin motivasyonu ile katılımı üzerinde olumsuz etkiye sahip olabilir. Dahası, okulu bırakmaya da yol açabilir. Eşitlik açısından sistemdeki engelleri ortadan kaldırmak, hem eşitliği geliştirirken hem de diğer öğrencilerin gelişimine set çekmeden dezavantajlı öğrencilerin sistemden faydalanmasını sağlayabilir.

OKUL BAŞARISIZLIĞINI ENGELLEYECEK BEŞ ÖNERİ

OECD raporunda okullardaki başarısızlığı engellemek, başarı seviyesini daha ileriye taşımak ve bu çerçevede lise eğitimini tamamlamayı teşvik edebilecek öneriler de şu şekilde sıralanıyor:

1-Sınıf tekrarını engelle- Sınıf tekrarı hem maliyetli, hem de eğitim açısından verimsiz sonuçlar doğurur. Sınıf tekrarını asgari düzeye indirebilmek için uygulanabilecek alternatif stratejiler,  otomatik sınıf geçme ya da sınıf tekrarını, “konu” ya da “başarısız olunan hedef modüllerle sınırlama”  ve tekrarı destekleyen zihniyete karşı bilinçlenmeyi artırmayı içerebilir.

2- Erken tercihleri engelle ve öğrencilerin seçimlerini lise sonuna ertele- Erken branşlaşma, öğrencilerin özellikle düşük branşlarda negatif etki yaratarak ortalama performansı yükseltmeden eşitsizliklerin daha da büyümesine neden olabilir. Erken tercihler lise eğitimine ertelenerek etkin okullaşma güçlendirilebilir.

3- Ayrımcılığa ve artan eşitsizliğe karşı okul seçimini yönet- Okul seçimini sadece ailelere bırakmak, öğrencilerin yetenek, sosyo-ekonomik taban açısından ayrımcılığına ve daha büyük eşitsizliklere yol açabilir. Tercih programları, eşitlik üzerindeki negatif etkileri sınırlarken seçimleri dengelemek için kullanılabilir.

4- Kaynak stratejileri ile öğrencinin ihtiyaçlarına yanıt ver- Mevcut kaynakların harcanabilir gelirin nasıl kullanıldığı, eğitimin kalitesi ile birlikte öğrencilerin eğitimden yeterli ölçüde yararlanmasıyla yakından ilgilidir. Eğitim sisteminde eşitliği ve kaliteyi sağlamak için finansman sistemleri: özellikle dezavantajlı aileler için okul öncesi eğitim ve bakıma erişimi garantilemeli; ihtiyaca göre yardım gibi dezavantajlı öğrencilerin eğitim giderlerinin daha fazla katkı sağlayacak finansman stratejilerini kullanılmalı.

5- Liseyi tamamlamaya götüren eşitlikçi eğitim yolları tasarla- Her ne kadar lise eğitimi hem bireyler hem de toplumlar açısından stratejik bir eğitim seviyesi olmasına rağmen,  gençlerin yüzde 10 ile 30’u bu seviyeyi tamamlamıyor. Lise eğitiminin kalitesini ve tasarımını iyileştirecek politikalar ve öğrenciler açısından bitirmeyi daha cazip kılabilir.

Dört öğrenciden biri okuduğunu anlamıyor

OECD tarafından üç yılda bir düzenlenen “Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı-Programme for International Student Assesment” (PISA) testlerinin 2009 yılı sonuçları, Türkiye’nin okuma, matematik ve fen alanlarında bir önceki döneme göre artış sağlamakla birlikte, 2006 yılı sıralamasındaki yerinin değişmediğini ve son sıralarda yer aldığını gösteriyor.
2009 yılında PISA testlerine Türkiye’den katılan lise birinci sınıf öğrencilerinin yüzde 25’i okuma testinde, yüzde 42’si de matematik testinde temel yeterlik düzeyinin altında kaldı. Bir başka ifadeyle bu sonuçlar, Türkiye'de 15 yaşındaki öğrencilerin dörtte birinin okuduğunu anlayamadığını, yarısına yakınının ise basit matematiksel problemleri dahi çözemediğine işaret ediyor.

PISA 2009'a katılan Türk öğrencilerin okuma testinde yüzde 1,8'i, fen testinde ise ancak yüzde 1,1'i üstün performans gösterebildi. OECD ortalamasında yüksek performans gösterenlerin oranı ise yüzde 8 olarak belirlendi. Uzmanlara göre bu durum, Türkiye'nin eğitim sisteminin küresel rekabet gücüne katkısı ve öğrencilerin potansiyellerini ortaya koyma yeteneklerine ilişkin ciddi soru işaretleri oluşturuyor.

Dünyada eğitimin kalitesini ve niteliğini ölçmede en önemli program olarak kabul edilen PISA testlerinin 2009 yılı sonuçlarına göre, Türk öğrenciler matematik testinden Türkiye 445 puan, fen bilimleri testinden 454 puan, okuma (okuduğunu anlama) testinden de 464 puan aldılar. Böylece her üç kategoride de 34 OCED ülkesi arasında Meksika ve Şili’nin ardından sondan üçüncülüğü elde ettiler. Bu üç kategoride OECD ortalaması sırasıyla 499, 501 ve 496 olarak belirlendi. Başarı düzeyinde ilk üç ülke ise Güney Kore, Finlandiya ve Japonya olarak sıralandı.

Türk öğrencilerin 2006 yılında yapılan bir önceki testlere göre 2009’da daha yüksek puan almalarına karşın, Türkiye’nin liste sıralamasındaki yeri değişmedi ve 2009 yılında da 31’inci sırayı aldı. Puan artışları ise, Türkiye'de temel yeterlik düzeyinin altında kalan öğrenci sayısının azalmasından kaynaklandı. Temel yeterlik düzeyinin altında kalan öğrenci sayısı azalmakla birlikte başarı performansının artmaması da ayrıca dikkat çeken bir olgu olarak değerlendiriliyor.
PISA testlerinden eğitimde eşitlik alanında elde edilen bulgular da çarpıcı sonuçlara işaret ediyor. Türkiye’de sosyoekonomik düzey açısından en alt çeyrekte bulunanlarla en üst çeyrekte bulunanlar arasındaki “başarı uçurumu” birçok ülkeye göre daha derin. Nitekim, en üst çeyrekte bulunan öğrenciler, ortalama 92 puan daha fazla alıyor. Bu fark, Finlandiya'da 61 puan seviyesinde bulunuyor.

FATİH Projesi yeter mi?

Kasım 2010’da kamuoyuna duyurulan FATİH projesi, bilgisayar destekli ileri teknoloji kullanılarak eğitimde niteliği artırmayı ve fırsat eşitliğini sağlamak amaçlıyor. Proje, geçen hafta Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın da katılımıyla İstanbul’daki pilot bölgelerde uygulanmaya başlandı. Sınıflara akıllı tahta konuldu ve öğrencilere tablet bilgisayarlar verildi. Törende konuşan Başbakan Erdoğan, “Türkiye’nin eğitim sisteminde küresel ölçekte yeni bir dönemin başladığını ifade ederek, “Bir çığır açıyoruz. Zira şu anda tüm dünyanın gözleri Türkiyemizin üzerinde. Şu anda dünyanın birçok ülkesi, Fatih Projesi'ni çok yakından takip ediyor. Türkiye'de bugün başlatılan Fatih Projesi dünyada örnek olarak gösteriliyor, örnek alınıyor” dedi. 

Bu konularda ilginizi çekebilir