Yavaş başlayın, hızlı bitirin
Yedi Bilgenin ikincisi Prieneli Bias bizi adalete, doğruya, iyiye yönlendirir. Haksızlığa tahammülü yoktur. Her zaman temkinli olmayı tavsiye eder: ‘İşe başlamak için acele etmeyin ancak işe başladığınızda sıkı sıkıya sarılın’ der
Teutamus’un oğlu Bias Priene’nin en değerli düşünürlerindendir. Bias’la ilgili fazla bilgi yoktur, ancak kendisinden sonra yaşayan Efesli Heraklitos’un kaleminden Bias’ın ‘logos’unun (aklının) ötekilerden daha büyük olduğunu öğreniriz. Aklını muhakeme ve savunma yeteneğine başarıyla taşır. Bias’ı döneminin diğer bilgelerinden ayıran savunma yeteneğidir. Bu yeteneğini hep doğrunun, iyinin ve haklının tarafını tutarak ve haklıları savunarak hayata geçirmiştir. Bias’tan sonra, ‘hakimsen, bir Prieneli kararı ver’ denilmeye başlanmıştır. Dönemin şairi Hipponax başkalarının savunmalarıyla ilgili ‘Prieneli Bias’tan daha güçlü bir savunma’ şeklinde değerlendirmeler yapmıştır.
Bias hayatın içinde bir düşünürdür, antik dünyanın en gelişmiş şehirlerinden biri olan Priene’de politikayla uğraşmıştır. Priene, Söke ovasının kuzeyinde Mikale Dağı’nın güney eteklerinde bulunur. Yedi Bilge’nin ilki Thales’in yaşadığı Milet ise, bugünkü Söke ovasının ortasında yer almaktadır. Anadolu’nun en verimli toprakları dönemin ileri uygarlıklarına ev sahipliği yapmıştır.
Bias’ın Yolu İyi, Doğru ve Haklı’nın Yönünü Gösterir
Bugün Vatikan Müzesi’nde çağdaş insanı büstüyle karşılayan Bias’ın insanoğluna öğütlediği birçok davranış ve yaklaşım tarzı vardır. Herşeyden önce Bias iyi ve doğrudan yana olmayı telkin eder. Bias’la ilgili anlatılan meşhur hikayelerden biri, haksız yere hapse giren kadınların serbest bırakılması için yüklü bir kefalet parası ödemesi ve onları kendi kızları gibi yetiştirmesi üzerinedir. Eğitimlerini tamamladıklarında da, babalarının evine göndermiştir.
Bias’ın günümüze gelen ve hayata bakışını özetleyen birçok sözü vardır. Çoğu sözü ahlak anlayışı, iyilik yapmak, haksızlığa karşı durmak gibi etik kuralları hatırlatır. Aralarında bir sözü ise, bulunduğumuz dünya düzeni, yaşam koşuşturması ve iş yapma biçimimizle ilgili bizi dikkatli davranmaya davet eder:
"Bir işe girişmek için ağırdan alın. Fakat o işe başladığınızda da sıkı sıkıya sarılın."
Bias bu sözle insanın özünü kavradığını gösterir. Üstelik döneminin insanıyla bugünün insanı arasında da büyük bir fark yoktur. İçgüdüsel olarak biz insanlar yeni bir işe başlamadan önce heyecan duyarız, neler yapacağımıza dair planlar kurar, bir an önce işbaşı yapmak isteriz. İçimizde duyduğumuz heyecan dünyayı kurtarmayı hayal eden küçük bir çocuğunkine benzer. Henüz birçok konu netleşmeden oldu bu iş deriz, hiç vakit kaybetmeden kolları sıvamak isteriz. Bu noktada Bias temkinli davranmayı önerir. Bu tür henüz olgunlaşmamış işler kimi zaman doğmadan ölür. Bu durum da bizde hayal kırıklığı yaratır. Boşuna enerji harcamamak ve olmayacak işlere kafa yormamak gerekir.
Zamanı geldiğinde -yani start verildiğinde- ise, o iş sizin tüm varlığınızla benimsemeniz, üzerine düşünmeniz, onunla yatıp kalkmanız gereken bir hâl almalıdır. Başarılı insanlar işiyle tam anlamıyla bütünleşmiş, kendini mesleğiyle tanıtan, dünyaya mesleği çerçevesinden bakan, yaptığı işleri bebeği gibi gören kişilerdir. İşlerine neredeyse takıntı denilebilecek bir titizlikle yaklaşırlar. Kimsenin umursamadığı detaylar onlar için bir bütünün vazgeçilmez parçalarıdır. İşle ilgili ancak kendileriyle doğrudan ilgili olmayan konularla bile içten bir merak ve çözme gayretiyle ilgilenirler. Önlerine çıkan engellerle, sorunlarla yılmazlar. Bir bir bitmek bilmez bir azimle problemleri çözmeye çalışırlar. Emek verdikçe işlerine duydukları bağlılık artar, iş ve kendi benlikleri arasında kopmayacak bir bağ kurulur. Bu tür bir bağlılığın doktorlarda, sanatçılarda, gönüllü işler yapan profesyonellerde daha sık görüldüğünü düşünebilirsiniz. Maneviyatı güçlü ve birçok insana fayda sağlayan işlerde bu bağ çok daha fazla ve hissedilir olabilir.
"Ne iş yaparsanız yapın, yapabileceğinizin en iyisini yapın"
Yaptığınız işi severek yapmak ve kimseden takdir görme çabası içinde değil de, kendiniz için iyi iş çıkarmak tatminlerin en büyüğüdür. Evlere temizliğe giden biri, tamirci veya doktor olmak bu açıdan bakıldığında belirgin bir fark içermez. Öncelik işi kendi işiniz olarak görmektir. Temizlik yapan insan kendi evini temizler gibi, kendi eşyalarının tozunu alır, çamaşırını yıkar, eşyaları yerli yerine yerleştirir gibi çalışırsa, yaptığı işe özenir. Tamirci ‘hurdaya çıkmış bir motor geldi bundan iş çıkmaz’ gözüyle baktığı bir motoru yepyeni bir araç haline getiremez. Oysa, ‘ne kadar da güzel bir motormuş haydi senelere meydan okuyalım’ diye yaklaşırsa, yapabileceğinin en iyisini hedeflemiş olacaktır. Birebir insan sağlığıyla uğraşan, can kurtarma yetisinde olan doktora ise, çok büyük sorumluluk düşer. Hipokrat yeminiyle, insanları son nefesine dek kurtarma çabası çok değerlidir. Doktor, kendi deneyimleri, bilgisi ve yerinde öngörüleri doğrultusunda yapabileceğinin en iyisini yapacak ve birçok insanın hayatını kurtaracak ve iyileştirecektir. Günün sonunda birilerinin hayatını kurtarmanın verdiği tatminin ötesinde bir şey yoktur. Ne yaparsanız yapın yaptığınız işi hakkını vererek yapmak sizi farklı bir tatmin seviyesine taşıyacaktır.
İlkokula giden iki çalışkan öğrenciyi hayal edin. Biri, ders çalışmayı ve ödev yapmayı öğrencinin işi olarak görüyor, sorgulamadan hızla okuldan eve döner dönmez, dersinin başına oturuyor ve geç olmadan ertesi güne hazır oluyor. Öğrenciliği sevdiği bir iş haline getirmiş, benimsemiş. Diğeri ise, daha az didaktik, uçarı ve çocuksu tarafı öğrencilik kimliğinin önünde. Sevdiği dersler için kendine özgü küçük projeler yaratıyor. Örneğin, İngilizce defterine yeni öğrendiği kelimeleri yazarken, yanlarına renkli kalemlerle resimlerini yapıyor, çıkartmalar yapıştırıyor, internetten kelimelerin doğru telaffuzlarını dinliyor ve öğreniyor. Resim dersinde renkleri karıştırmaktan, farklı teknikler ve materyeller kullanmaktan geri kalmıyor, kendini yansıtan farklı bir şey yapmak ona büyük bir tatmin veriyor.
Birinci öğrenci her derste başarılı olurken, ikinci öğrenci sevdiği derslerde çok başarılı oluyor, o derslerin öğretmenlerinin takdirini ve hayranlığını kazanıyor.
Yıllar sonra hayata atıldığında ikinci öğrencinin sevdiği işi yapması durumunda o işi bambaşka seviyelere taşıma olasılığı çok yüksek. Birinci öğrenci ise, hangi işi yaparsa yapsın, elinden geleni yapacak, iş ki öğrencilik gibi edineceği mesleği de benimsesin.
Ne iş yapıyorsanız yapın elinizden gelenin en iyisini yapın.
Bias’tan Öğütler*
Yanılmamak için erken konuşmaktan nefret edin; ardından pişmanlık gelir.
Ne ahmak olun, ne de kötü.
Yaptığınız şey üzerinde düşünün.
Çok dinleyin, yerinde konuşun.
İkna ederek alın, zorlayarak değil.
Kendinizi gençken işe, ihtiyarken hikmete verin.
İyi bir iş yaptıysanız Tanrı’dan bilin, kendinizden değil.
*Cevdet Kılıç’ın hazırladığı Bilgelik Hikayeleri kitabından alıntıdır.