Sessizliğin gücü
Sesinizin duyulmasını istiyorsanız, bağırmayı değil, sessizliği deneyin. Çok azımız bu konuda gerçek anlamda başarılıdır. Duygusal tepkileri minimuma indirip soğukkanlı cevaplar verme imkânınız olur
Kanuni Sultan Süleyman, kendi adını taşıyacak Süleymaniye Camii´nin yapımı için bugünkü Cami’nin bulunduğu yeri beğenir. Mimar Sinan´ı çağırtır; araziye bakmasını ve arazinin böyle görkemli bir cami için uygun olup olmadığını değerlendirmesini ister. Mimar Sinan ile beraber araziye giderler.
Kanuni cami konusunda heyecanlıdır, tez zamanda inşaatın başlamasını istemektedir. Birkaç dakika sonra sorar: “Nasıl buldun Sinan?” Koca Sinan cevap vermez, bir tür trans halinde araziye bakmaya devam eder. Bakışlarıyla öyle derinlemesine inceler ki araziyi, adeta bedeni oradadır ancak zihni çoktan çizim yapmaya başlamıştır.
Tüm vezirler dikkatle Sinan´ı ve Kanuni´yi seyrederler. Herkes suspus, gergin bir hava içinde çıt bile çıkarmadan beklemektedir. Kullarına soru sorduğunda anında cevap almaya alışkın Padişah’ın ne yapacağı, durumu izleyen devlet erkânı arasında merak konusu olmuştur.
İğne düşse duyulacak bir sessizlik ortama hâkimdir. Mimar Sinan konsantre olmuş, gözünü kırpmadan araziye bakmaktadır.
Kanuni, bir kez daha sorar: “Ne düşünürsün, bre Sinan?”
Mimar Sinan gözlerini araziden ayırmaz ve cevap vermez. Herkes korkmuş, Muhteşem Süleyman ´ın hiddetli bir tepki vermesini beklemektedir. Padişah hiçbir şey söylemez.
Aradan bir süre daha geçer, bu arada tüm arsayı karış karış gezmiş olan Mimar Sinan başını eğerek arsadan içeri girer. Herkes Sinan´ın onları duymadığını, o kısa süre içerisinde tasarımını yapıp hayalinde oluşturduğu kemerlerden birine çarpmamak için kafasını eğerek boş arsaya girdiğini fark eder. Kanuni de önce beklemiş, sonra da kendi ismine yaraşacak muhteşem caminin mimarının çoktan tasarımına başladığını anlamıştır.
Sessizlik doğru kelimelerle birleşince etkili iletişim doğar
O dönemde Mimar Sinan’ın Kanuni’nin sorusuna cevap vermemesi ve sessiz kalması ne kadar garipsenmişse, bugünün hızlı dünyasında birkaç saniyelik suskunluklar dahi bir zafiyet veya rahatsızlığın dışa vurumu olarak değerlendirilir. Bir yoruma sessiz kalındığında, o yorumun kabul edildiği düşünülür. Her şeyin söze vurulması, sessizliklerin gelişi güzel doldurulması beklenir.
Sessizliğin kıymetini bilen az sayıda insan, kelimelerin gücünü arkasına almayı başarır. Kelimeleri doğru yerlerde kullanmak, söylemek istediklerini ne bir kelime fazla ne bir kelime az kullanarak ifade etmek herkesin harcı değildir. Son dönemde çevrenizde gerektiği zaman susmayı bilen kaç kişiye rastladınız bir düşünün.
Etkili konuşmak için doğru kelime seçimi yetmez. Her kelimeye anlamını hakkıyla vermek için doğru tonlama, noktalama işaretleri çerçevesinde durmak gerekir. Oysa içinde bulunduğumuz toplum biraz uzun hissedilen sessizlikleri tabu ilan etmiştir. Bu nedenle, sessizlikleri bir anlam ifade etmeyen sözlerle doldurmaya alışmış, dur durak bilmeden konuşmaya, kelimeleri gelişi güzel kullanmaya endekslenmişizdir. Sessizlik oldu mu, hele de 20 saniyeyi geçti mi, garip bir sessizlik oldu deyip sessizliği bozmayı görev biliriz.
Hiçbir şey söylemeyi amaçlamayan sözler söylemek yerine hiçbir şey söylememe cesareti göstermeye ne dersiniz?
NEDEN SESSİZLİK ETKİLİ BİR İLETİŞİM ARACIDIR?
► Daha iyi iletişim kurmayı sağlar
Birçoğumuz çok konuşuruz. O kadar kelime kalabalığı yaparız ki, söylemek istediğimizi söyleyememiş oluruz. Daha doğrusu mesajımız önemsiz kelimeler içinde kaybolur. Oysa bir an susmak, hem konuşanın hem de dinleyenin nefes almasına ve yeniden odaklanmasına uygun ortam hazırlar. Susmalarımız dengeli bir şekilde arttıkça, daha az kelimeyle mesaj vermeye özen gösteririz. Az kelime kısıtlaması insanı daha odaklı ve yaratıcı düşünmeye, konuşulacaklar konusunda gereken ön çalışmayı yapmaya iter. Daha az konuşup daha çok şey söyler hale geliriz. Konuşma sonucunda karşımızdaki kişi konuşulanlardan daha net bir sonuç çıkarır.
► Gerçekten ne söylendiğini kavrarsınız
Konuşmanın amacını, söylenenlerin gerçekten ne anlama geldiğini anlayabiliyor musunuz? Yoksa toplantılar sırasında karşınızdakilere laf yetiştirme çabasından ta ki toplantı notlarına bakana kadar konuşulan birçok konunun yaptırımlarını ve büyük resmin içinde ne anlamlara geldiğini anlamakta güçlük mü çekiyorsunuz? Tamamıyla sessiz kalmakla, zaman zaman sessiz kalarak söyleyeceklerinizi kafanızın içinde düzene koymak ve konuşmaya akılcı sorular ve cevaplarla katılmak arasında büyük bir fark vardır.
► Ortak noktaya daha hızlı ulaşırsınız
Çözüme ve karşınızdakiyle varmak istediğiniz noktaya ulaşmak için ara sessizliklere ihtiyacınız vardır. Konuşmanın amacı, bilgi paylaşmak ve tarafl arın kabul ettiği ortak bir kararda buluşmak olacaktır. Amaç, söz kalabalığıyla bastırıp söz düellosunu kazanmak gibi görülmemelidir. Sessizliklerin olduğu bir iletişim, söz kirliliğini azalttığı gibi, daha hızlı ortak noktaya gelinmesine yardımcı olacaktır.
Bu sessizlik korkusu nereden geliyor?
Düşüncelerimizi ve duygularımızı, olduğu anda paylaşmanın kabul gördüğü bir kültürün içinde yaşıyoruz. Hayat hızla akıp gidiyor, olaylar oldukça durup sessizce düşünmeye zaman kalmıyor. Hızla düşünerek veya düşünmeden otomatik cevaplar vermeye, dolayısıyla, konulara derinlemesine değil, yüzeysel bir şekilde yaklaşmaya, problemlerin ancak görünen kısmını çözümlemeye odaklanıyoruz. Hıza, olaylara ve onlarla ilgili konuşmaya o kadar odaklanmışız ki, sessizlikleri görmezden geliyoruz. Oysa yapmamız gereken sessizlikleri iletişimimizin içine almak ve anlamlandırmak; konuşmaları dinlerken kendimize düşünme zamanı vermek. Bu sayede, sadece konuşma sırasında geçen kelime alışverişine değil, vücut diline, ruh haline ve buna benzer satır aralarına gizlenmiş ancak söze dökülmeyen şeylere de dikkat etmeye başlarız. Sessizlik insanın kendi kendini dinlemesine olanak vererek yaratıcılığına yardımcı olur.
Sözel iletişim ve sessiz kalmak birbirini tamamlamalıdır. İkisi de aynı ağırlıkta önem taşırlar. Konuşmalarımızın arasındaki sessizlik, gerçek anlamda değerlendirildiği takdirde, aldığımız bilgileri sindirmemize yarar ve bir sonraki sözümüzü planlamamız için bize zaman tanır. Yani, o birkaç saniyelik sessizlik biraz önce konuşulanla bir sonra konuşulacak arasında bir bağ oluşturduğunuz önemli bir zaman dilimi haline gelir.
Negatif sessizliğe DİKKAT!
Sessizlik hem olumlu hem de olumsuz açılardan etkili bir iletişim silahına dönüştürülebilir. Kötüye kullanıldığında, sinirliliği göstermek, çevremizdekileri kırmak veya cezalandırmak amacıyla kullanılabilir. Pasif agresif kişilerin iş ve özel ilişkilerini yürütürken sıklıkla kullandıkları bir araç haline gelebilir sessizlik. Surat yapmak, duymazlıktan gelmek veya uzun sessizliklerle insanları rahat olmadıkları bir konuma sürüklemek sessizliğin diğer yüzüne örnek gösterilebilir.
Sessizlik güçtür, kullanmayı öğrenin
Psychology Today’de yayınlanan yazısında Dr. Alex Lickerman, sessizliğin etkili kullanıldığında büyük bir armağana dönüşeceğini yazmakta.
1. ETKİLİ DİNLEME YETENEĞİ KAZANDIRIR
Çok azımız bu konuda gerçek anlamda başarılıdır. Biz dinlemeyi konuşmak için sıra beklemek olarak görürüz. Söze girmek için fırsat beklemek yerine, sessizliğe konsantre olarak etkili dinlemeye hızlı bir giriş yapabilirsiniz. Söyleyeceklerinize odaklanmayı bırakın ve söylenenleri dinleyin.
2. KENDİNİZİ KONTROL ETMENİZİ SAĞLAR
Düşünün ki bir şey duyduğunuzda ilk reaksiyonunuz hızla verilmiş bir cevap yerine sessizlik olursa, kendinizi tam olarak kontrol etme imkânına sahip olursunuz. Duygusal tepkileri minimuma indirip soğukkanlı cevaplar verme imkânınız olur.
3. BİLGELİK SAHİBİ OLURSUNUZ
Yeni bir zorlukla karşılaştığınızda, konuşmadan sessiz kalarak daha akıllıca, hedefe odaklanan, soruya tam cevap veren ve ihtiyacı gideren cevaplar verme olasılığınızı arttırmış olursunuz. Bazen sessizlik anı, insanın ani hareket etmesine veya kararlar almasına engel olur. Kısacık zamanların bile problemleri iyileştirdiğini hatta müdahale edilmeden değiştirdiğini hesaba katarsak, bazı şeyleri zamana bırakmanın en akıllıca seçenek olduğunu görürüz.