Kültürlerarası iletişim danışmanlığına ihtiyacınız olabilir
Ferhan Alesi. Bir kültürlararası iletişim danışmanı. Eğitim ve profesyonel yaşamının 17 yılını 10 farklı ülkede geçirmiş, 5 dil bilen, bilgi ve deneyim birikimini kültürlerarası iletişim alanında odaklamış değerli bir profesyonel. Kendisiyle henüz Türkiye’de pek bilinmeyen ancak önemi günden güne daha fazla hissedilen kültürlerarası iletişim danışmanlığı üzerine konuştuk.
- Ferhan Hanım merhabalar, kültürlerarası iletişim danışmanlığı nedir bize biraz bahseder misiniz?
Kültürlerarası iletişim danışmanlığı aslında farklı kültürler arasında köprü kurmaktır bir nevi. Her kültür ve o kültürden gelen kişiler kendi kültürlerine ait özellikler ve değer yargıları taşırlar. Bu değer yargıları farkında olmasak da bizi birçok yönden etkiler. Verdiğimiz kararlar, kişiler arası iletişim, olaylara gösterdiğimiz tepkiler ve bunun gibi birçok şey kültürümüzün bize kattığı şeylerdir ve bizler bu değerler doğrultusunda davranışlarımızı şekillendiririz. Doğruyu- yanlışı, güzeli –çirkini buna göre değerlendiririz. Kültürlerarası iletişim danışmanı olarak yaptığım ise, farklı ülkelerde çalışmaya giden kişilere gittikleri kültürlerin değerlerini, doğrularını ve yanlışlarını anlatarak, yeni ortamlarında daha başarılı olmalarına yardımcı olmak ve hızla kabul görmelerini sağlamaktır.
- Neden kültürlerarası iletişim önemli?
Kültürlerarası iletişim çok önemli çünkü dünyamız gittikçe küçülüyor. Daha önce birbirlerinin ülkeleri hakkında en ufak bir fikre sahip olmayan kişiler globalleşen dünyamızda birlikte çalışmak ve iletişim kurmak durumunda kalıyorlar. Bilinmeyen/tanınmayan şeyler insanları her zaman korkutur. Burada da aynı durum söz konusu oluyor. Kültür farklılıklarından doğan yanlış anlaşmalar ve farkında olmadan yapılan hatalar beraber çalışmayı zorlaştırıyor. İşte bu yüzden günümüz insanının kültürlerin farkında olması ve kendini kültürel açıdan bilgilendirmesi şart.
- Bize kültürlerarası iletişimin etkisini başınızdan geçen bir hikayeyle anlatabilir misiniz?
Tabii ki, memnuniyetle.. Bugün gülümseyerek sizinle paylaştığım bu hikaye aslında beni seneler önce çok zor duruma sokmuştu, ecel terleri dökmeme sebebiyet vermişti. Genç bir yönetici olarak o zaman birlikte çalıştığımız Japon heyetine bir sunum yapmam istenmişti. Altını çizerek söylemeliyim: ben yirmili yaşlarımın sonlarında genç bir Türk kızıydım. 6 kişilik sadece erkeklerden oluşan bir heyete heyecanla hazırladığım sunumu sunmaya başladım. Evet heyecanlıydım ama sanırım asıl sorun benim tarzımın Japonlardan çok farklı olmasıydı. Beden dilimi Japonların alışık olmadığı kadar fazla kullanıyordum. İngilizce yaptığım sunumda günlük hayatta konuştuğumdan daha yavaş ve net konuşmak için fazlaca çaba sarfediyordum. Bir süre sonra 6 kişilik heyettekilerin bazılarının oturdukları yerde, bazılarının ise hafifçe kaykılarak sandalyelerinde gözlerini kapadıklarını gördüm, içleri geçiyordu!!! Aman yarabbim çok sıkıcı ve kötü bir sunum mu yapıyorum da adamların hepsi uyumaya başladı diye çok panikledim! Benim için gerçekten çok zor anlardı… düşünsenize sunum yaptığınız kişiler karşınızda gözleri kapalı oturuyorlar. Bir Türk olarak hiç alışık olmadığınız bir durum! Çok daha sonra bunun tipik bir Japon özelliği olduğunu öğrendim. Konsantre olup dinlemek için Japonlar genelde gözlerini kapatıyorlarmış! Bunu bilmeyince benim gibi sunum sırasında demoralize olup karşınızdakilerin uyuduklarınızı düşünmeniz kadar doğal bir şey olamaz!
- Kültürlerarası iletişimde başarılı veya başarısız olmak kişiye neler kazandırabilir veya kaybettirebilir?
Hem kazandırdıkları hem de kaybettirdikleri saymakla bitmez. Kazandırdıklarından bazıları; kişilerin daha başarılı iletişim kurarak işlerinde daha başarılı olmaları, çevrelerindekilerin saygısını ve sevgisini daha kolay kazanmaları, astlarıyla daha iyi empati kurarak daha iyi yönetici olabilmeleri diye sayılabilir. Kaybettirdikleri ise düşündürücüdür: kişiler sizi saygısız, düşüncesiz hatta duygusuz biri olarak görebilirler. Genelde bu özelliklere sahip olduğu düşünülen kişiler saygı görmez ve sevilmezler, kimse onlarla çalışmak istemez hatta aynı projeye düşmekten veya ortak bir iş yapmaktan korkarlar. Kültürlere göre davranmak biraz da damara göre şerbet vermeye benzer. İşin başarıyla tamamlanması ve kişilerin beraber çalışmaktan memnun kalması için kültürlerin birbirini tanıması ve anlaması çok önemlidir.
- Kültürlerarası danışman ve eğitmen olabilmek için nasıl bir eğitim almak gerekir? Siz mesleğinize nasıl başladınız?
Ben kendimi çok şanslı görüyorum çünkü bu konuda hem okullu hem de alaylıyım. Hem Amerika’da kültürlerarası iletişim konusunda eğitim aldım hem de 17 senedir 10 farklı kültürde çalışıp yaşayarak pratik kazandım. Amerika’da okurken daha sonrasında Amerikalı meslektaşlarım arasında beni ön plana çıkaran ve daha kıymetli yapan özelliğim birçok farklı kültürde yaşamış olmam ve kişisel deneyimlerimdi. Mesleğe başlamama da yine Amerikalı bir meslektaşım ön ayak oldu. Kendisi ile bir uluslararası Kongre’de tanışmıştık. Kendimden de bahsettiğim sohbet sırasında, meslektaşım ‘böyle bir deneyim ve bilgi birikimiyle senden harika bir “interculturalist” olur’ demişti. Amerika’da konunun uzmanı olarak yıllardır emek veren bu kişinin geri bildirimini göz ardı edemezdim. Bunun üzerine üniversiteye giderek kültürlerarası iletişim eğitimi gördüm ve tüm hayat tecrübemi eğitim ile bütünleştirip tamamlamış oldum. Mesleğim benim için biçilmiş kaftan gerçekten. İşimi çok seviyorum ve insanlar bunu kesinlikle farkediyorlar.
- Nasıl bir özgeçmişe sahip olmak lazım kültürlerarası danışmanlığı layıkıyla yapabilmek için? Nelerdir bir danışmanın sahip olması gereken en önemli nitelikler?
Bu çok önemli bir soru, sorduğunuz için teşekkür ederim. Geçen gün katıldığım bir toplantıda mesleğe yeni adım attığı her halinden belli olan genç bir hanımın sözleri şöyleydi: 'Ben bu işi çok iyi biliyorum çünkü 1 sene Almanya’da expat eşi olarak yaşadım.' Bu genç hanıma 1 sene expat eşi olarak yaşamanın hiç kimseyi kültürlerarası iletişim danışmanı yapamayacağını söylemeyi çok isterdim. Kendisinin öğrenmesi gereken çok şey var bırakın başkasına danışmanlık yapmayı.. Üstelik bunun farkında bile olmaması en kötüsü…
Kültürlerarası iletişim danışmanı unvanını taşıyabilmek için sağlam bir uluslararası geçmişe sahip olmak şart. 1 sene bir ülkede yaşamak kimseyi uzman yapmaz, yapamaz. En az 3-4 farklı ülkede, herbirinde en az 2-3 sene olmak üzere yaşamanız ve çalışmanız lazım. Bu deneyim işin olmazsa olmazıdır. Kültürlerarası iletişim sadece kitaplardan öğrenilecek bir alan değildir. Önemli olan birikimleri, kişisel deneyimleri teori ile harmanlayıp yurtdışında yaşayan profesyonellere yol gösterebilecek düzeye gelmektir.
Danışmanın sadece yeni kültürü tanıması da yeterli değildir. Öncelikle kendi kültürüne tam anlamıyla vakıf olmalıdır. Sadece İstanbul’u bilen, hayatında hiç Karadeniz, Doğu Anadolu, Güneydoğu Anadolu gibi farklı bölgelerine ayak basmamış olan, kültüründen bihaber olan kişiler bu işi yapmaya çalışmamalıdır. Ayrıca, kültürlerarası danışmanın kendisini siyaset, Türk tarihi, dünya tarihi gibi konularda geliştirmesi şarttır. Karşınızdaki kişiye her iki kültürü de en iyi şekilde temsil ettiğinizi donanımınız ve profesyonelliğinizle göstermelisiniz. Danışman olarak sorulan sorulara detaylı cevap verebilmeli, karşınızdakini bilgilendirebilmelisiniz. Ben şahsen siyaset ve tarih alanında bilgilerimi yenilemek ve geliştirmek için farklı ülkelerde kurslara gitmeye devam ediyorum. Danışmanlarda olması gereken niteliklerin başında hoşgörü, açık fikirlilik ve yüksek iletişim kabiliyeti gelir.
- Türkiye’de ne kadar alışılagelmiş bir konu kültürler arası iletişim?
Maalesef, kültürler arası iletişim Türkiye’de halen çok bilinen, tanınan ve aranan bir konu değil. Konunun önemi halen bilinmiyor ve anlaşılmıyor. Ben şahsen son 10 senedir Türkiye’de konu ile ilgili farkındalık yaratmaya ve konunun önemini anlatmaya çalışıyorum. İlk seneler çok yıpratıcı geçti. Şu an kısmen yerine oturmuş bir müşteri profilim var. Bazı uluslararası şirketler konunun önemini bildikleri için kendileri beni çağırıyorlar. Fakat ben bununla yetinmiyorum, halen aktif olarak IK yöneticilerine konunun önemini anlatmaya devam ediyorum. İnanın yurtdışında çalışırken çok daha az yorulup enerji harcıyordum. Özellikle Avrupa ve Amerika’da bu konunun önemi herkes tarafından biliniyor, siz anlatmak durumunda kalmıyorsunuz.
- Kültürlerarası iletişim eğitimlerinizde neler öğretiliyor?
Eğitimler, vereceğiniz kişilere, kurumlara ve onların ihtiyaçlarına göre çok değişiyor. Benim hiçbir eğitimim birbirinin aynısı değil, hepsi kişiye/kuruma özel programlar. Her eğitimi kişinin profili, kişiliği, birikimi ve kültürü doğrultusunda şekillendiriyorum. Her eğitimde kültürden kültüre geçiş, kültür şoku, kültürel değerler, örf ve adetler, din ve dil ile ilgili bilgiler yanında iş adamlarına mutlaka iş kültürü hakkında bilgiler veriyorum.
- Eğitimlerinize katılan profesyonellerin profilleri nedir? Eğitime katılarak neyi amaçlıyorlar?
Çok farklı profillerle çalıştım şimdiye kadar. 45 farklı kültürden kişiye eğitim verdim. Çoğu üst düzey yöneticiydi, ayrıca expat eşleri ve çocukları, orta düzey yöneticiler ya da yönetici seviyesinde olmayan kişilerle de çalıştım. Aslında profiller değişse de amaç hep aynı... Gidilen ya da gelinen kültürü daha iyi tanımak, yanlış davranışlardan kaçınmak, daha iyi bilgi sahibi olarak hem kendi hayatlarını daha yaşanabilir ve hoşnut kılmak, hem de yeni ülkede daha başarılı olmak.
İtalyan CEO örneği
- Hizmetlerinizden potansiyel müşterilerinize söz ederken ne gibi zorluklarla karşılaşıyorsunuz?
İşte bu harika bir soru! Maalesef çok zor bir konu bu.
Yeni biriyle tanıştığım zaman, içinde olduğu yeni kültürde ne gibi zorluklar yaşayabileceğini bazen birkaç dakikada saptayabiliyorum. Tabii bu kişilere benim sizinle çalışmam iyi olur diyerek eğitimime katılmalarını söylemem zor. Ben bu tür durumlarda danışmanlık hizmetlerimden ve eğitimlerimden söz ediyorum, eğitimin özellikle karşımdaki kişiye yararlı olabileceğini düşündüğüm yönlerini vurguluyorum. Kariyerinde belli bir noktaya gelmiş hem yaşam hem de iş deneyimine güvenen çoğu insan yeni bir kültüre alışmanın zorluklarını hızla aşacağını hatta böyle bir geçişin pek de zor olmayacağı yanılgısına düşebiliyor. Örneğin, geçenlerde bir davette İstanbul’a yeni atanmış büyük bir şirketin İtalyan CEO’su ile tanışma fırsatım oldu. Kendisiyle Türkiye deneyimi üzerine kısa bir sohbet ettik, ben işimi ve hizmetlerimi anlattım, kartvizitimi verdim. CEO benim birçok arkadaşım var, böyle bir hizmete pek gerek duyacağımı düşünmüyorum diyerek gülümsedi. Oysa, kısacık konuşmamızda bile kültürel anlamda yanlış anlaşılacak sinyaller gözüme çarpmıştı.
Bir hafta kadar önce uçakla eğitimden dönerken tamamen tesadüf eseri yanıma oturan beyden öğrendim ki, CEO’nun verdiği yanlış kararlar birçok kişinin tepkisini çekmiş, şikayetler sonucunda CEO’yu apar-topar farklı bir göreve tayin etmişler.
Sanırım en önemlisi ve makbulü, kişinin farklı bir kültüre gittiğinde bunun farklı bir dünya ve farklı bir oyun düzeni olduğunu kabul edip kendisinin böyle bir eğitimi istemesidir.