İlk işimden öğrendiğim paha biçilemez dersler
Sırf cep harçlığı çıkarmak için okul yıllarında çalıştığınız ufak tefek işleri düşünün. Birkaç saatlik çalışmanızla belki birkaç kutu çikolata, biraz kuruyemiş alabilirdiniz. Ancak çalışıp kendi paranızı kazanmanın zevki başkaydı...
Hepimizin ilk iş deneyimlerinden aklımızda kalan anlar, dersler, gaflar vardır. Her bir hatadan, gözlemden veya anıdan öğrendiklerimiz daha sonraki yıllarda uygulamak üzere ders aldığımız durumlar. Zamanında bize yol göstermiş bir müdür ilk liderlik derslerini aldığımız kişi haline gelir. Genç yaşlarda henüz okuldayken veya yeni mezunken iş yaşamında tanık olduklarımız gelecekte nasıl bir profesyonel olacağımızın temellerini atar, kişiliğimizin, duruşumuzun oluşmasında önemli rol oynar.
İş bağlantıları kurma üzerine odaklı Linkedin sosyal medya sitesinde profesyonel yaşamında belli bir noktaya gelmiş küresel firmaların kurucuları, üst düzey yöneticileri, saygıdeğer yazarlar fikir ve deneyimlerini Etkili Kişiler bölümünde paylaşıyor. Geçtiğimiz günlerde bu Etkili Kişiler kendi ilk işlerini ve bu işlerden öğrendiklerini kaleme aldılar. Tüm bu deneyimlerden her bir profesyonel liderlik, dayanıklılık, şirket kültürü ve azimli çalışma üzerine değerli dersler çıkarmış. Dersler kişiden kişiye değişmekle beraber herkes şu prensipte birleşiyor: 'En basit işlerden yaşam dersi çıkarmak size kalmış.'
Tim Brown: IDEO'nun CEO'su
Henüz lisedeyken ilk para kazandığı iş evine yakın Waitrose süpermarketinde kasiyerlikmiş. İlk kez sabahları hep aynı saatte iş başı yapmayı ve gelecekteki iş disiplinine dair önemli dersleri bu İngiliz süpermarket zincirinde öğrenmiş Tim Brown. Müdürü fırsat doğduğunda çalışanlarına liderlik dersleri vermeyi ihmal etmeyen babacan bir adammış. Birgün iş çıkışı garaja giderken müdürün kocaman süpermarket kutularını çöpe attığını görmüş. Şaşkın bir şekilde müdürü izleyen Brown'i müdür birkaç saniye sonra fark etmiş ve yıllarca kafasında tekrar edeceği şu sözleri söylemiş: 'Kendin yapmaya hazırlıklı olmadığın şeyleri başkalarından isteme.'
Tim Brown, ayrıca, Waitrose'dan güçlü bir şirket kültürü oluşturmanın önemini öğrenmiş. John Lewis Partnership'in bir parçası olan şirketin felsefesi çalışanlarını mutlu etmek üzerine kurulu. Tüm Waitrose çalışanları hem ortaklığın bir parçası hem de şirketin hissedarları. Lise çağındayken yıllık genel toplantıya katıldığında veya kar paylaşımına dayanan bonusunu aldığında, Brown kendini şirketin değerli bir parçası olarak hissetmiş. Bugün, üzerinden 30 yıl geçmiş olmasına rağmen, çocukluğunun geçtiği kasabaya gittiğinde, Waitrose süpermarkete uğramayı ihmal etmiyor.
Shane Snow: Gazeteci, Contently'nin CCO'su
İlk işi Snow'a bir girişimci gibi düşünmeyi öğretmiş. İlk işi çilek toplamakmış. Çilek toplamak nasıl bir girişimcilik dersine dönüşebilir? Snow'u perişan hissettirerek.
15 yaşındayken her Cumartesi çilek tarlasından çilek toplayarak cep harçlığını çıkarırmış. En eski yırtık pırtık kotunu giyer, şapkasını takar, toprağın arasından kırmızı meyveleri incitmeden nazikçe yeşil dallarından ayırırmış. Bir sepet çileği toplamak 45 dakika ila 1 saatini alırmış, sepet başına kazandığı para 3 dolarmış. Her Cumartesi öğleden sonra eve döndükten sonra elleri kıpkırmızı boyanmış, kolları dallar tarafından çizilmiş olurmuş. Yaparken hep söylendiği, herhangi bir zihinsel çaba gerektirmeyen bu işten 4 önemli ders almış:
1. Eğer azimle çalışırsanız, yoktan var edebilirsiniz. Snow Latince'de 'creatio ex nihilo' (yoktan var etme) kavramının savunucusu. Çilek tarlasında çalıştığı çiftçi Haroldsen bir tarla dolusu çileği birkaç tohum ile başlatmış, azimli bir çalışma, toprağa gösterdiği özen ve biraz yatırımla geçim kaynağı haline getirmiş. Bu, önemli bir girişimcilik dersi. Yeni birşeyler yaratmanın özünde bir fikir ve kendini her anlamda veren bir çalışma disiplini var.
2. Çok çalışmak yeterli değil, her zaman beyninizi kullanın. İyi bir çilek toplayıcısının en önemli özellikleri arasında güneşe, sıcağa ve rutin bir işe dayanıklılığı sayabiliriz, ancak en kısa zamanda en iyi çilekleri toplamak için bir strateji oluşturmak gerekli. Gözlemleri doğrultusunda en iyi çilekleri seçmeyi, iki elle zedelemeden almayı ve orta büyüklüktekileri büyümeleri için bir sonraki haftaya bırakmayı öğrenmiş Snow. Bunlar hep beyninizle karar vereceğiniz, fiziksel bir iş olarak görüp es geçmemeniz gereken ayrıntılar arasında.
3. Rekabet sizi daha iyi yapar. 1 yaş küçük kardeşi çilek toplama işine katıldığında, çilek toplama savaşları başlamış. Kendisinden hızlı çilek toplayan ve bunu böbürlenerek anlatan kardeşi sayesinde Snow çok daha hızlı ve etkin bir şekilde çilek toplamayı öğrenmiş. Bu sayede iki kardeş de daha çok para kazanmış.
4. Eğer doğru şeyler üzerine yeterli zaman harcarsanız, yararlı sistemler yaratabilirsiniz. Başarılı girişimcilerinin çalışma biçimin özünde bu vardır. Doğru bir iş bölümü yapar belli işleri yapmak üzere başkalarını görevlendirirler ve kendi kendine üreten sistemlerini kurarlar. Sistemi kurduktan sonra ille de bilfiil işi yapması gerekmez. Belli bir mesafeden işlerin gidişatını kontrol etmesi ve çalışanlarını yönlendirmesi yeterli olur.
Dennis K. Berman: Wall Street Journal Business Editörü
15 yaşındayken ilk işi bir süpermarkette müşterilerin satın aldıklarını poşete koymakmış. İkinci işi ise, bir dondurma dükkanında ayak işleri. İki işte de aldığı maaş yok denecek kadar az. Bu iki işten de en aklında kalan görev: Yerleri silmek.
Dükkan kapanmadan önce radyonun sesini açar derin bir konsantrasyonla bir aşağı bir yukarı dans eder gibi yerleri silermiş. Sıcak su ve paspas ile... Kimse sildiği yerlerin üzerinden geçmediği sürece keyfine diyecek yokmuş ancak biri geçer de yere ayak izlerini bırakırsa... işi sil baştan yeri tekrardan silmek olurmuş...
Berman bugün bile işyerinin koridorlarında, havaalanlarında, mağazalarda yerleri silen birini gördüğünde, ayak izi bırakmamak için özen gösteriyor. Berman'ın aldığı ders net: Eğer yeri belli bir süre silersen, senden daha aşağı işler yapan insanlara saygı duymayı içselleştirirsiniz.
John Donahoe: eBay'in Kurucusu e CEO'su
Lise son sınıfı bitirdiği yaz bir arkadaşının babası Donahoe'ya Schlitz bira dağıtım firmasında bir yaz işi teklif etmiş. Her sabah 6.30'da Chicago'nun evinden uzak bir bölgesinde depoda işbaşı yapması gerekiyormuş. 25 kamyon, her birinin şoförü ve muavini varmış. Donahoe'nun görevi muavinlerden biri tatilde veya başka bir sebepten işbaşında değilken onun yerine bakmakmış. İşin maaşı o yaştaki bir genç için çok iyiymiş. Ancak işin zorluğu erken saatleri ve şoförlerle geçinebilmenin ötesinde, Chicago'nun pek de tekin olmayan bölgelerinden arabayla geçmek ve buralardan nakliye sonucunda nakit para tahsil etmekmiş. Daha önceki muavin böyle suç oranının yüksek olduğu bir mahallede başından vurulmuş. Donahoe her hafta farklı bir şoförün muavinliğini yapmış.
Beraber çalışmayı en çok sevdiği şoför Harry'ymiş, kimsenin izin vermediği şeyleri yapmasına izin veriyormuş. Örneğin; dev dağıtım kamyonunu kullanmasına. Bir keresinde garaja girerken açıyı doğru hesaplayamamış ve kamyonu çarpmıştı. Binlerce dolarlık zarara mal olan bu kaza sonucunda ödü patlamış. Depo şefine yaptığı büyük hatayı söylediğinde Harry yanındaymış ve 'kamyonu kullanmasına ben izin verdim' diye araya girmiş. Şef önce ciddi bir surat takınmış sonra gülmeye başlamış 'üzülme olur böyle kazalar' deyip geçmiş.
Geriye dönük baktığında Danohoe'nun bira dağıtım firmasından öğrendiği iki önemli liderlik dersi var: 1. Birçok değişik tipte insanla beraber çalışmak. Onları kendisine benzetme veya onlar gibi olma çabasına girmek yerine onların farklılıklarından öğrenmek altın değerinde bir bakış açısı. İş yapış biçimleri, işi algılayışları, birbirleriyle olan etkileşimleri, davranış tarzları ve Donahoe ile kurdukları ilişki. Bugün Danohoe biriyle tanıştığında ya da iş yapmaya başladığında kendine şu soruları soruyor: 'Bu kişinin iyi yönleri neler ve ben bunlardan neler öğrenebilirim?' Böyle bir yaklaşımla çevrenizdekiler de sizin onların en iyi özellikleriyle ilgilendiğinizi hisseder. İyi bir lider olmak ve çalışanlarınız arasında bağlılık yaratmak bu soruları her bir çalışanınız için sormanız ve kendi kendinize cevaplamanızla başlar.
2. Güven yaratmak. Kazanın akabinde Şef ile konuşmasında araya giren ve sorumluluğu alan Harry Donahoe'ya inancını göstermiş, onun arkasında durmuştu. Güvenin ilişkiler arasında ne kadar belirleyici olduğunun göstergesi. Bu sayede, Donahoe'nun Harry'ye karşı saygısı ve bağlılığı tam olmuş. Ayrıca, Donahoe'nun yazın geri kalanındaki motivasyonu hep en yüksekte kalmış, işi en iyi yapmanın yollarını aramış.
Kariyerinin devamında 'güven' iş yapış biçiminin önemli bir parçası olmuş. Danışman olarak başladığı ve zaman içinde CEO'luğunu yaptığı Bain danışmanlık şirketinde uygulamaya koyduğu 'Presume Trust' (Varsayılan Güven) prensibi sayesinde takım oyununu zaman kaybetmeden güven üzerine kurmayı başarmış. Bugün eBay'de de her işe karşısındakine güvenerek başlama prensibini uyguluyor. Prensibin arkasındaki mantık şu:
'Neden karşınızdakine güvenerek işe başlamıyorsunuz? Bırakın karşınızdaki güveninizi boşa çıkaracak bir şey yapana kadar güvenilir biri sayılsın' Güven kazanmak için zaman kaybetmeyin. Güven çalışma ortamını geliştirir, destekler, çalışanları motive eder, herkesin başarma isteğini körükler. Bu prensip hem birebirde hem de takım içinde ve organizasyon genelinde başarıyla uygulanabilir.