Huzur ve başarı birlikte varolabilir mi? İnsanlık 2.0

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

degisim_yelpazesi.jpg

Değişim Yelpazesi’nde bu haftaki konuğumuz İndex Grup İnsan Kaynakları Direktörü Timur Tiryaki. Kendisi yöneticilik kimliğinin yanında, sosyal girişimi, yaşam koçluğu ve yazarlığıyla da öne çıkıyor. Yeni çıkan kitabı ‘İnsanlık 2.0,’ koçluk çalışmaları ve sosyal projeleriyle ilgili keyifli bir sohbet gerçekleştirdik.

Timur Bey, yeni kitabınız hayırlı olsun. İnsanlık 2.0 ilgi çekici bir kitap ismi. Sosyal medya ve internet/ mobil teknolojilerle ilgili terimleri çağrıştırıyor. Kitabınızın ismi nereden aklınıza geldi?

Kitabın adı temel olarak Web 2.0 kavramından geliyor. Web 1.0, internetin tek yönlü içerik sağladığı, insanların girip okuduğu öğrendiği dönemi temsil ediyor. Web 2.0 ise, iletişimin iki yönlü hale geldiği, bilgi alanların içerik üretmeye, yorum yapmaya başladığı dönemi, iletişimin özgürleşmesini ve yeni kuşağı anlatıyor. Bu dönemde anlattıklarım ile müthiş kesişen bir konu olan yönetim gurularından Peter Drucker'ın kullandığı Capitalism 2.0 kavramına rastladım. Kapitalizm 2.0 - tüm paydaşların değerinin ve sürdürülebilirliğin öneminin arttığı, sosyal kapitalizm kavramı üzerine kurulu bir bakış açısıydı. Bu sentez beni İnsanlık 2.0 'a götürdü.

İnsanlık 2.0 ne anlatıyor bize kısaca bahseder misiniz?

İnsanlık 2.0 - yeni versiyon bir insanlığa doğru neden geçiş yapmamız gerektiğini anlatıyor. Binlerce yıllık ticaret hayatı içerisinde sadece son 100-150 yıla sığdırdığımız kurumsal hayat döneminin insanlığı nereye getirdiğinin gerçeklerini paylaşıyor. Sanayi devrimi sonrasında başlayan süreç, kurumsallaşan şirketlerin keşfettiği pazarlama ve markalaşma stratejileri, geliştirdiği tüm verimlilik araçları kalite programları, CRM araçları, finans dünyasının geldiği yer ve bilişim ile birlikte ivmelenerek değişen dünyanın İNSAN'ın üzerindeki etkisini bizlere düşündürüyor. İnsanlık 2.0, günümüzde yaşadığımız sosyal, bireysel, çevresel, birçok problemin kaynağının şu anki temel kurumsal paradigmalarımız olduğunu gösteriyor ve temel problemimize bazı çözümler sunuyor.

Bugünün dünyasında insan nasıl biri haline geldi? Ya da sizin deyiminizle İnsan 2.0 kim?

Bugünün dünyasında insan ne amaç uğruna çabaladığını unutmaya başladı. Bireyselleşen toplumun yaşam felsefesi ve insani değerleri erimeye başladı. Bunun etrafında mutsuzluk oranları artmaya başladı. Bununla birlikte bir o kadar da mutlu olmaya yönelik bu problemimizi tanımlamak için wellbeing endeksleri, mutluluk ölçekleri geliştirilmeye başlandı. Viktor Frankl'in deyimiyle "insanlığın anlam arayışı" hızlanmaya başladı.

"İnsan 2.0 kimdir? Değer denklemini yeni baştan tanımlamış bir insandır. Ekonomik değer yanı sıra sosyal, ekolojik ve insani değerleri değer denkleminin içerisine koymuş hatta üst sıralara taşımıştır." Günümüzdeki sistem lineer ve hiyerarşik düşünme sistemleri üzerine kuruludur, egolarımızdan beslenen bu değere ben egolojik değer diyorum. Öte yandan birleştirici ve bütünsel bir yöntem ile düşünen, bütünü görebilen, ekosistemi anlayabilen insanların temsil ettiği ekolojik değer kavramı var. İnsan 2.0 işte bu geçişi temsil ediyor. Önce hele belirli bir miktar ekonomik değer üreteyim sonra dünya ile ilgileniriz, sonra insanlara değer gösteririz diyen eski insandı. Artık günümüz dünyasında böyle bir bakış açısına yer yok.

Amaç ve vizyonumuz uğruna erdem ve değerlerimizi bir kenara bıraktık demek doğru olur mu?

Amaç, vizyon insanları ileri götüren liderlik araçlarıdır. Vizyonu olan insanlar adeta bir TV istasyonu gibi geleceğe dair yayın yaparlar ve amaçları onların bu resme doğru gitme tutkusunu gösterir. Ancak bu amaç ve vizyon insani değerlerden, erdemlerden yoksunsa, vizyon sahibi insanı ve çevresindekileri büyük felaketlere ve vahşetlere de götürebilir. Bir insanın amaç ve vizyonu adeta zihinsel bir güçtür, akıl ve zeka vardır ancak değerler ve erdemler işin yürek boyutudur. Diktatörlerin güçlü amaçları ve vizyonları vardır ancak insani değerlerinde önemli eksikler vardır. İnsanların tekrar hayatlarının merkezine değerleri ve erdemleri koymanın zamanı geldi de geçiyor.

İnsanın doğasına, insanı insan yapan niteliklerine dönmesi için çok mu geç kalındı sizce?

Geç kalındığını düşünmüyorum. İnsanlık tarihinde dönemlerin içinde yaşarken bu dönem ileride "rönesans" olacak denildiği çok az olmuştur. Çoğunlukla dönemin önemi sonrasında anlaşılmıştır. Son yüz yıllık nüfus artışı, doğal kaynakların kullanımı ve dağılımı gibi ölçeklere ve grafiklere bakarsanız zaten kaçınılmaz bir dönüşüm sürecinin eşiğinde olduğumuzu göreceksiniz. Dünya tarihindeki doğal inişler ve çıkışların bir ritmi var ve onlardan bir tanesinin içerisindeyiz, zaten değişimi yaşıyoruz. Bugün sosyal işletmeler, sosyal girişimcilik kavramlarının dünyada yayıldığını görüyoruz, şirketler ‘Great Place to Work’ (En İyi çalışma yeri) olarak kendilerini güncellemeye ve değiştirmeye çalışıyorlar zaten.

İnsanı ekonomik değerlerin yanında insani değerlere yönlendirecek, iyilik yapmaya ve sosyal değer yaratmaya itecek ortak bir yön gerekli. Böyle bir yönlendirme nasıl gerçekleştirilebilir?

Bize bir yol haritası çizebilir misiniz? İnsanlık 2.0 problemimizi felsefi olarak incelemenin yanı sıra çözüm önerileri de getiriyor. Kurumsal hayatın değerler odaklı bir değişim yaşaması öncelikle liderler ve daha sonra İnsan Kaynakları üzerinden işleyecek. İnsan Kaynakları 2.0 - yeni İK uygulamaları yeni kuşağı kucaklayan ve diğer kuşaklar ile entegre etmeye çalışan yaklaşımları barındırıyor. Bu süreçte Great Place to Work (GPTW) ve Corporate WellBeing gibi programlar çalışma ortamlarının insan odaklılığını yükseltiyor. Girişimcilik tarafında, ekosistemin önemli bir bacağı olduğunu dünyadan bildiğimiz sosyal girişimcilik kavramı da Türkiye'de hızla yayılıyor. Ana iş modellerini sosyal değer üretmek üzerine kurulu girişimciler daha anlamlı işler üreterek gençlerin de tercih ettiği işverenler ve yeni rol modelleri haline geliyor.

Türkiye’de genç girişimcilere destek olan bir sosyal girişimin kurucularındansınız. SOGLA, Dünya Bankası hibesiyle hayata geçen, gençleri kendi işinin sahibi yapan heyecan verici bir sosyal kurum. Böyle bir projeyi nasıl başlattınız?

SOGLA - Sosyal Girişimci Genç Liderler Akademisi, gençlerin arayışı içerisinde oldukları, çalışırken ana iş modeli ile nasıl sosyal değer yaratabiliriz sorusuna cevap bulmalarına yardımcı olan bir yapı. Dünyadaki ve Türkiye'deki sosyal girişimcilik, sosyal işletmelerin modellerini öğretirken bir yandan da liderlik becerilerini geliştiriyor. SOGLA'nın temel farkı şurada; gidin kurumsal hayatta lider olun çok başarılı olun, çok paralar kazanın sonra hayırsever olursunuz demiyor. Yaşamlarının merkezini insanlığa hizmet eden iş modelleri geliştirmek haline getiriyor.

SOGLA ile neleri hedefliyorsunuz?

SOGLA'dan çıkan gençlerden ikisinin şimdiden kendi sosyal girişimi var. Ancak çoğunun ortalamada 10 yıl sonra sosyal girişimlerin kurucuları olarak ortaya çıkmalarını bekliyoruz. Yani SOGLA aslında uzun vadeli bir proje, pişmesi ve olgunlaşması zaman alacak. Bu yıl SOGLA'nın da versiyon 2.0'ını lanse ettik. SOGLA 2.0 artık açık bir kaynak haline geldi ve dijital kütüphanesi üzerinden herkese bu alan ile iligli malzemeler ve içerik sağlıyor. Ayrıca, yerele yatırım yaparak SOGLA Öncüleri ile 30 farklı üniversitede sosyal girişimcilik kavramını yaymaktayız.

İş-yaşam dengesi birçok profesyonelin idealleri arasında ancak çoğu bu dengeyi korumakta güçlük çekiyor. Sizin gibi birden fazla şapkayı layıkıyla takan bir profesyonel iş-yaşam dengesini nasıl kuruyor? Siz Türkiye’nin önemli bir kuruluşu İndex'de İnsan Kaynaklarını yönetiyorsunuz. İş-yaşam dengenizi nasıl koruyorsunuz? Bu anlamda İndex'te neler yapıyorsunuz?

Ara sıra toplantılarıma geç kalmıyorum dersem yalan söylemiş olurum ancak zaman yönetimi konusunun eğitimlerini veren biri olarak bu konuyu hayatımda uygulamaya dökebildiğimi söyleyebilirim. Farklı iş kollarımda iyi takımlar kurarak başlangıçta yoğun zaman harcıyorum ama sonrasında ekiplerin kendi kendilerine işlerini halledebilmelerini sağlıyorum. Planlama merceğimi geniş tutuyorum, yapılacaklar listemi ve randevularımı haftalara hatta bazen aylara yayabiliyorum, ileriye yönelik toplantılar ve tarihleri belirleyip sık sık hatırlatıcılar kuruyorum. Küresel rekabet şartları bizleri hem bireysel olarak hem de organizasyon anlamında daha hızlı, daha hırslı olmaya yönlendiriyor ve hatta itiyor. Yalnızca iş hayatında değil kişisel hayatta da "networking" olarak adlandırdığımız ilişki yönetimini kollamak, belli klüplere üye olmak, belli aktivitelere katılmak zorunda hissettiriyor.

Kitabınızda artan oranda yaşanan bu Batı tarzı hedef anlayışından bahsediyorsunuz. Siz de kendinize şu soruyu sormuşsunuz: Bir insan Buda ( huzurlu, aydınlanmış, ermiş) olmanın peşinden mi gitmeli, yoksa CEO ( başarılı, üretken) olmak için mi çabalamalı? Peki, çözüm var mı? Hem bu ortamda yaşayıp çalışıp bu döngüden uzak kalmak mümkün mü?

Zihinlerimizde huzurlu bir insan olmak ve başarılı bir insan olmanın genelde iki uç noktayı, iki kutbu temsil ettiğini söyleyebilirim. Genelde ya birini ya ötekini tercih etmemiz gerektiği söylenir. Öte yandan da, Einstein'ın izafiyet teorisi gibi her iki kavramı büken ve birbirine yaklaştıran bir farkındalık seviyesinin olduğunu söyleyebilirim. Güçlü bir hayat amacınızın olması, yüksek insani değerlere tutunmanız ve insanlara hizmet bilinci ile yaşamanız ayrıca tüm bunların içerisinde kendi geçiciliğinizin farkında olmanız adeta kutupları birbirine yaklaştırıyor.

Kurumlarda hızla yayılan "kurumsal kanser"e dikkat edin diyorsunuz? Nedir kurumsal kanser ve çaresi var mı?

Kurumsal kanserin temelinde korkularımız ve egolarımızın çatışması var. Kurumsal hayatta pratikte bunun yansıması ise olumsuzluk, dedikodu ile kendini göstermekte. Bizim kültürümüzde dedikodu adeta bir terapi yöntemidir insanlar arasında. Zor çalışma koşulları, düşük maaşlar insanları dedikodu yapmaya sevk eder ancak bu süreç şirketlerin içerisindeki bölünmeyi arttırır ve şirkete eninde sonunda büyük zararlar verir. Kurumsal kanserin önüne geçmenin yolu, uluslararası şirketlerde rastladığım şeffaf ve açık iletişim kültürü hakkında bilinçlendirme ve eğitim. Tüm hastalıklarımızın çözümü bilinçlenme ile başlar.

Liderlik önemli bir kavram. Her ne kadar şirketler göz önünde olsa da, arkasında onu yöneten bugünlere getiren liderler var. Steve Jobs hepimizin elektronik ürünlere bakışını değiştirdi, şu anda yaşamadığı halde bizim alışkanlıklarımızda yaşıyor. Uluslararası şirketlerin liderleri bir anlamda dünyayı değiştirme etkisine sahip kişiler. Sizce çağımızda liderlerin özellikleri nasıl olmalı?

Liderlik konusunda hiç değişmeyen evrensel bazı parametreler hala devam ediyor. Bir yandan bazı yeni nitelikler ve yollar ortaya çıkabiliyor. Bir amacınızın olması, vizyon sahibi olmak, insanlara ilham verebilmek, yüksek insani değerlere (cesaret, yaratıcılık gibi) sahip olmak yüzyıllardır önemini koruyor ve korumaya devam edecek. Çağın gerektirdiği liderlik becerilerinin ise, değişime ayak uydurabilme, teknolojiye adapte olabilme ve kuşaklar arası müthiş bir birleştiricilik gücü olduğunu düşünüyorum. Önümüzdeki 10 yılın çıkış yapan liderleri kuşakları bir arada tutabilen, dengeleyebilen ve uzlaştırabilen kişiler olduğuna inanıyorum.

datasist_kck.jpg

www.datassist.com.tr