Gelenekselden "teknik"e dönüşüm zorunlu…
Hakan GÜLDAĞ - Dünya Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni
Hemen ifade edelim; tekstil ve konfeksiyon sektörü sanayi devriminin öncü sektörleriydi. Genel olarak sanayileşmenin ilk basamağı bu sektörlerdi ve bugün de tablo pek farklı değil. İstisnaları olmakla birlikte zenginleşen ülkeler süreç içinde tekstil ve konfeksiyon sektöründen kopuyor ve teknoloji yoğun, daha yüksek katma değerli üretim yapısına geçiyor. Küresel rekabet koşullarının daha da ağırlaştığı günümüzde, emek yoğun niteliği yüksek bu sektörler ağırlıkla işgücü maliyetinin düşük olduğu ülke ve bölgelere kayıyor. Bu sanayilerin doğası itibarıyla bu böyle…
Ekonominin dışa açılmasıyla birlikte 1980'li yıllardan başlayarak hızlı bir gelişme gösteren tekstil ve konfeksiyonda Türkiye'nin gelişme çizgisi, açık söylemek gerekirse ortalamanın üzerine çıkamadı. Bunda kuşkusuz, özellikle 2005'ten sonra Çin başta olmak üzere Doğu Asya'nın yeni gelişen ekonomilerinin, hem "basic" hem de giderek markalı ürünlerde fason üretim üssü haline gelmelerinin ciddi etkisi oldu.
Tekstil sektörünün gelişimi görünüşte yavaş bir seyir izlese de küresel ölçekte payını artırdığı ve önemini koruduğu açık… Nitekim, 1990'ların ortalarında Türkiye toplam ihracatı içinde yüzde 12 civarında payı bulunan tekstil sektörü, geçen 20 yılda ihracatını 3 katından fazla artırmasına karşın, genel ihracat artışının yarısı düzeyinde kalması dolayısıyla, payı yüzde 5.5 seviyesine geriledi. Bununla birlikte, dünya ticaretindeki payı 1995'te yüzde 1.7 iken, 2014'te yüzde 2.8'e yükseldi.
2014 yılı itibarıyla dünya tekstil ihracatı 314 milyar dolar, aynı dönemde Türkiye'nin ihracatı ise 8.9 milyar dolar düzeyinde… Türkiye, dünya ihracatı sıralamasında yüzde 1.01 payla 31. sırada bulunurken, tekstil ihracatında 5. sırada bulunuyor.
Halen Avrupa'nın en büyük tekstil üreticisi konumunda bulunan Türkiye, havlu, bornoz ve ev tekstili gibi alt kategorilerde de dünyanın önde gelen tedarikçileri arasında…
Gelinen noktada tekstil sektörü Türkiye için hala önemli yere yere sahip… Her ne kadar tekstil makinelerinde ciddi ithalat faturası olsa da, sektör hala dış ticaret fazlası veren önemli ihraç kalemleri arasındaki yerini koruyor. Diğer yandan emek yoğun yapısı ile istihdamda ve işsizlik sorununun baskılanmasında da ciddi bir rol oynuyor.
Her sektörde olduğu gibi tekstilde katma değerli üretim desenine geçilmesi zorunluluğu var. Bu çerçevede özellikle nano teknoloji kumaş ve teknik tekstil üretiminin geliştirilmesi, akıllı aksesuarlar ve giyilebilir teknoloji ürünlerine yoğunlaşma önümüzdeki dönemde Türkiye için potansiyel rekabet üstünlüğü yaratabilir. Teknik tekstil sektörü dünyada en hızlı gelişen sanayi dallarından birini oluşturuyor ve Türkiye’nin bu pazarda henüz kayda değer bir varlığı bulunmuyor. Nitekim ilk sıralarda Çin, Almanya, ABD, İtalya ve Belçika gibi ülkelerin bulunduğu listede Türkiye ilk 20 içine zar zor girebiliyor. Oysa teknik tekstilin kullanım alanlarının hızla genişlemesine paralel olarak, üretim ve ihracatında hızlı bir artış yaşanıyor. Nitekim, 2012 yılında 133 milyar dolar düzeyinde bulunan dünya teknik tekstil ihracatının 2020’de 170 milyar doları aşması bekleniyor. Türkiye’nin halen 2 milyar dolara yaklaşan teknik tekstil ihracatında dünya pazarından daha fazla pay alması için sektörün ciddi bir dönüşüme ihtiyacı var ve bu dönüşümü başarmadan parlak bir gelecek beklentisini taşımak gerçekçi görünmüyor…
★ ★ ★
Memnuniyetle ifade etmek gerekir ki, gelinen noktada Türk tekstili dünyada önemli bir imaja sahiptir ve ülkenin bu alandaki marka algısı birçok sektörün oldukça ilerisindedir. Bu algıyı daha güçlendirmek ve ileriye taşımak, kuşkusuz Türkiye’den tekstilde daha fazla sayıda güçlü markalar çıkmasını da kolaylaştıracak önemli bir kaldıraçtır. Bu konuda en önemli eksiklerimizden birinin yüksek öğretim dahil, mesleki teknik öğretimdeki açığının giderilmesi olduğunu vurgulamak gerek… Ne yazık ki, hemen tüm sektörlerde olduğu gibi tekstilde de sanayicilerimizin, hükümetten ve karar alıcılardan öncelikli talepleri arasında eğitim konusu hak ettiği ölçüde yer almıyor. Sorun sanki, "mili eğitim" meselesine bakış açısı içine hapsedilmiş gibi görünüyor. Oysaki, yüksek katma değer, inovasyon ve diğer rekabet unsurları öncelikle bir eğitim ve Ar-Ge sorunudur ve olmazsa olmaz eğitimin sonucudur.
Türkiye tekstil sektörü dış pazarlarda doğru konumlanmış bir sektör. Ancak son yıllarda genel ihracatta olduğu gibi tekstil ihracatımızda bir duraklama var. Küresel kriz nedeniyle daralan dış talep, parite etkisi vb gibi sorunlardan kaynaklanan tıkanmaya son olarak da Rusya, Irak ve İran gibi büyük komşu ülkelerle ortaya çıkan sorunlar da eklendi. Bu sorunları, "coğrafyanın kaderi" şeklinde niteleyerek kendimizi avutmak da mümkün. Ancak, on yıllar içinde geliştirilen ekonomik ve ticari ilişkilerin bir günde yok edilmesi için gerçekten yaşamsal gerekçelerimizin olması gerekir.
Dolayısıyla da sektörün önde gelen sorunlarını, çözüm önerileri ve beklentilerini daha güçlü sesle ortaya koymasında yarar var. Aksi halde orta ve uzun vadede tekstil sektörünün açmazlarına kalıcı çözüm beklemek gerçekçi değil…