Ziyan olmuş ömürler müzesi
Eskişehir Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları'nın İstanbul turnesine gelen “Ağır Roman” yorumlandı.
Öyle bir roman ki sayfalara sığmadı yazılalıberi: Önce film oldu, kült yapıtlar arasında yerini aldı... Dans tiyatrosuna uyarlandı, bizim sahnemizin en özgün üretimlerinden biri oldu... Tiyatroya taşındı, hatta modaya uyup dizi bile oldu... Anlattıkça daha da ağırlaştı sanki, metninin şiddetini izleyicisine bulaştırdı... Trajik bir sonra aramızdan ayrılan Metin Kaçan'ın başyapıtı “Ağır Roman”dan bahsediyorum... Romanı açtım, yeniden okuyorum şu günlerde. Çünkü; Eskişehir Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları'nın İstanbul turnesine gelen “Ağır Roman” yorumu, beni yeniden o iklime çekti...
Biraz hatırlatmak gerekirse, öykümüz adetâ bir ziyan olmuş ömürler müzesi olan Kolera Sokağı'nda geçiyor. “Yırtmak” için her yolu deneyenler, geçkininden en güzeline hayat kadınları, ağır abiler, ağır abilere özenen tıfıllar, haraç yiyenler, haraç yedirmeyip ömrünü yedirenler ve diğerleri, oyun kişilerimiz... Hikâyenin odağında, Zerrin Akdenizli uyarlamasında “Gli Gli”si kaybolmuş yeni yetme Salih var. Mahallenin namlı kabadayısı Arap Sado'nun “kimvurduya giderken”; iki posta koydu, bir iki yerde delikanlılık gösterdi diye, namını ve sustalısını emanet ettiği Salih... Peki, Salih her dakika bin türlü belanın kolera gibi sardığı Kolera'yı koruyabilir mi?
Yıllar önce Sadri Alışık Tiyatrosu için “Ağır Roman”ı sahneye taşıyan Barış Erdenk, Eskişehir'deki prodüksiyonun da kaptanı. Bir romanı sahneye uyarlamak hiç kolay iş değil, hele de “Ağır Roman” gibi kendine özgü bir dili ve anlatımı olanı. Zerrin Akdenizli uyarlamasında bu dili “mümkün olduğunca” yaşatmaya çabalasa da sadeleştirdiği olay örgüsünün üstüne gitmeyi denemiş, bazı karakterleri öne çıkarken, bazıları -örneğin mahallenin belalısı Reis- silik kalmaya mecbur olmuşlar. Sadece karakterler değil, yan temalardan kimisi de kaybolmuş uyarlamada ama, mazeret belli: Oyun, bu haliyle bile, özellikle ilk perde çoğu seyirci için uzun... İkinci perdeyse, toparlama telaşıyla fazla mı hızlı ne? Salih'le Tina'nın aşklarının sonbaharını yeterince veremiyor örneğin... Ama neyse ki çarpıcı bir final var, böylelikle bu “hız” handikapının üstesinden geliyor ekip. “Ağır Roman”da; müzikler Orhan Enes Kuzu, salonu kullanarak seyirciyi de Kolera'ya dahil eden T dekor Emre Satı, Kolera kadar uyumsuz kostümler Funda Karasaç, dövüş sahnelerinde dikkat çeken hareket düzeni Sibel Erdenk, yangın sahnesinde daha çarpıcı olmasını beklediğim ışıklar ise Zeynel Işık imzalı...
Eskişehir Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları ekibi, izlediğim her oyunlarıyla, önce tiyatro sevdaları ve işlerini iyi yapma gayretleriyle alkışı kapıyor benden. “Ağır Roman”da bu farklı değil... Eskişehir'deyseniz siz zaten çoktan keşfettiniz ama, baharda bir Eskişehir molası verirseniz, soluklanmak için tiyatrosuna da uğrayın, derim. Bense şimdi İstanbullu sanatseverlerle birlikte Tiyatro Festivali'ni ve “Aslan Asker Şvayk”ı bekliyorum merakla...
Kalabalık bir ekip sahnede
Yönetmen Barış Erdenk, süre sorunu yüzünden uyarlamanın es geçmek zorunda kaldığı ayrıntıların “Ağır Roman”a kattıklarını görsellikle çözmeyi deniyor yorumunda. Renk, hüzün, curcuna ve kavga ekleyerek Kolera'yı romandakine yaklaştırıyor. Tabii şiddet ve taşkın neşenin başrolde olduğu bu hikâyede en ağır yük, oyunculara düşüyor böylece. Eskişehir'in yetenekli ekibi, özellikle kalabalık sahnelerde bir Kolera fotoğrafı koyuyor ortaya. Bunun için tüm ekibe kuvvetli bir alkış... Öne çıkan karakterlere bakacak olursak da; Salih'te Berkay Akın, hem fizik olarak rolünü güzel taşıyor hem de karakterin toyluğunu, hem içindeki özlemleri, hem de aldığı sorumluluk altında ezilmeyi ardı ardına, hatta bazen aynı anda başarıyla veriyor. Oyuncularına derya deniz imkânlar sunan “Ağır Roman”ın şanslı rollerinden Gaftici Fethi'de Emre Basalak, oyunculuk sınırlarının ne kadar geniş olduğunu kanıtlayan bir kompozisyon çiziyor; ilk sahnelerdeki mahallenin sevimli dolandırıcısında da, kazadan sonraki sahnelerde de gayet iyi. Özlem Boyacı'nın Puma Zehra'sı tam feleğin çemberinden geçmiş bir kadın, Salih'in aşkı Tina'da Özlem Baykara Danacı tam da olması gerektiği gibi şuh ve uçucu... Finaldeki sahnesiyle de hatırda kalacak. Arap Sado'da Sinan Demirer gerçek bir ağırabi, Berber Ali'de Mustafa Kılıkcı özellikle işkence sahnelerinde göz dolduruyor, Tilki Orhan'da Mehmet Alp Sunaoğlu abartmaya müsait rolünü son derece naif canlandırıyor.