Yeni ay altında "Çıplak Ayaklı Bir Kontes"

Buika, D-Marin Turgutreis'in bu yılki en coşkulu konuğuydu...

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

Buika... "Kadife ses" diyen mi istersiniz, "ateşin kızı" mı, yoksa "puslu bir hava gibi" mi... Caz, hatta soul, elbette Mayorka’da büyüdüğü mahalledeki evlerin "pencerelerinden sokağa akan" flamenko, komşularının enerji kokan coplaları ve Ekvator Ginesi’ne dayanan etnik kökeninin getirdiği yerel tınıların ortaya çıkardığı başka kimselere benzemeyen bir tarz... Son yıllarda sıkça gelişinin de etkisiyle ülkemizdeki hayran sayısı hızla artan -NPR’nin deyişiyle- "Dünyanın En Büyük 50 Sesi"nden Buika’yı sıcak mı sıcak bir ağustos akşamında Turgutreis’te dinledik geçtiğimiz günlerde... Hem de bu yıl sanatsal programlama ve planlaması Pozitif tarafından üstlenilen D-Marin Turgutreis Uluslararası Klasik Müzik Festivali’nin sürprizi olarak, Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası’nın (CSO) eşliğinde...

Müzikal ruhuyla Nina Simone, Cesaria Evoria ve hatta Edith Piaf ’a benzetilen Buika’nın yeteneğinden elbette şüphem yoktu yeni ay altındaki D-Marin’deki yerime yerleşirken ama, doğrusu CSO’yla nasıl bir uyum yakalayacaklarını da merak ediyordum. Üstelik solistimiz prova sürecini pek sevmediğini de sık sık söylüyor. "Birzamanlar gladyatörler arenaya nasıl çıkıyorlarsa ben de sahneye ‘bakalım birazdan ne olacak’ duygusuyla çıkarım" diyordu. 6 bin kişinin marinadaki konser alanını neredeyse hıncahınç doldurduğu o gece işte bu duygular içinde beklediğim Buika, üstü ışıltılı, altı dans etmesine izin verecek şekilde önden yırtmaçlı elbisesi ve çıplak ayaklarıyla sahneye çıkıp tüm Turgutreis’e yeteneğinin büyüklüğü kadar, müziğin evrenselliğini de yeniden kanıtladı. Öyle ki kurucu destekçiliğini Doğuş Grubu’nun üstlendiği ve bu yıl 11 konserde toplam 25 bin 200 sanatsevere ulaştığı açıklanan festivalin en çoşkulu programı hiç kuşkusuz Buika gecesiydi.

Bir solukta anlatmam gerekirse... Orkestraya hakimiyeti kadar soliste ve enstrümanistlere verdiği imkânlarla da göz dolduran Toni Cuenca yönetimindeki CSO, kariyerinin belkide en eğlendiği konserlerinden birini verdi o gece... Ritme uyup neredeyse dans eden şef Cuenca, sık sık orkestrayı bırakıp çelloyu aldı eline ve Buika’yla nefis bir şov çıkardılar ortaya. İngilizcesi kötüyken Las Vegas barlarında bir iki kelimeyi şarkı gibi birbirine bağlayıp sesinin sınırlarını ortaya koymaya alışmış Buika, şefin çellosuyla bu gösteriyi bizim için de yaparak cazın ruhundaki etkilerini ortaya koydu. "Soledad"da adetâ kendisini sınırlarını ölçmeye davet eden orkestraya kafa tuttu usta şarkıcı, ama, bir yandan da gece boyunca CSO’ya hayranlığını ortaya koydu. Özellikle de "maestro" diye hitap ettiği birinci keman Bilgehan Erten’e. Kendi piyanisti ve perküsyoncusuyla sahnede olan solist, "Misery" de enstrümanların sololarına da bayıldı. Elbette sadece o değil, biz de... Programın sonunda görevliler çiçek ve plaket vermek için sahneye çıktıklarındaysa Buika’nın "Yoo, yoo henüz kimse bir yere gitmiyor" nidalarına hem güldük, hem bol bol alkışladık... Netice derseniz, Buika "gerçek kabilem" dediği izleyicisine "Siboney"le veda ederkenki görüntüsüyle hafızalarımıza kazındı, diyebilirim.

Bu yıl Bodrum Kalesi’ni kullarak mekân anlamında, Gündoğumu konserleri serisini hazırlayarak da repertuar anlamında bir genişleme yaşayan D-Marin Turgutreis Uluslararası Klasik Müzik Festivali’ne ve hem bu masal anlatıcıyı ağırladıkları hem de yıllardır destekledikleri CSO’yu farklı bir "kulak"la dinlememize vesile oldukları için Doğuş Grubu’na teşekkürler...