Sözen Grup Ceo’su Gökmen Sözen: Turizmin gelişmesi için Gastro-politikalara ihtiyaç var
Gastronomi denilince akla gelen ilk isimlerden biri olan Gökmen Sözen, Türk gastronomisini dünyaya tanıtma konusundaki çalışmalarıyla dikkat çeken bir isim. Yirmi yılı aşkın süredir sektörde faaliyet gösteren Sözen: “Türk mutfağı, geleneksel yemekleri, servisi, otelleri, restoranları ve doğasıyla, gastroturizm için çok önemli bir pazar”
Zühre KURT
Türkiye’nin gastronomi kültürünü tanıtma çalışmalarında aktif rol oynayan Gökmen Sözen bu nedenle sektörde ‘gastronomi iletişimcisi’ olarak anılıyor. Dünyadan ve Türkiye’den yeme içme sektörü temsilcilerini, şefleri, restoran sahiplerini, yatırımcıları, tarım ve endüstri tarafını bir araya getirerek ve farkındalık yaratarak sektörün gelişmesine çok önemli katkılar sağlayan etkinlikler yapmaya devam ediyor. Sözen, yeme içme sektöründeki trendleri, Türk mutfağının nasıl gelişebileceğini ve tanıtılabileceği üzerine sorularımızı yanıtladı:
Türk mutfağı dünya gastronomisinde nasıl bir yere sahip?
Türk mutfağı, dünya gastronomisinin yükselen değerlerinden biri. Geleneksel yemekleriyle, servisiyle, otelleriyle, restoranlarıyla, doğasıyla, gastro-turizm için çok önemli bir pazar olabilir. Türk gastronomisine ciddi anlamda katkı sağlayabiliriz. Bu bağlamda bir gastro-politikaya ihtiyaç var. Dünya gastronomisi, Türk mutfağını tanımıyor ama tanımak istiyor. Biz de köprü kurmak istiyoruz. Yıllar önce, Türkiye’den göçen insanlarla Türk mutfağı tanıtılmaya çalışılmış. Almanya, İsviçre gibi farklı ülkelere yatırımlar var, ancak bunu daha planlı yapmak gerekiyor. Oradaki ürünlerden endüstriyel mutfağa kadar doğru konseptlerle Türk mutfağı yatırımları yapılabilir. Onun için Türk mutfağının yeterli anlamda tanıtıldığını zannetmiyorum. Türk mutfağı 2-3 üründen ibaret değil. Türk mutfağı yelpazesi çok geniş. Bu nedenle bunun için doğru bir politika oluşturmak gerekiyor.
Gastronomi turizmi hakkında düşünceleriniz nedir?
Gastro-turizm, Türkiye’de sadece restoranları değil, otelleri, marketleri, gıda ve tarımsal ürünleri, aynı zamanda müzeleri, tarihi noktaları ve doğayı da kapsayan, turistleri çeken ve ticari anlamda etkileyen bir alandır. Bu nedenle, Peru, Kolombiya, San Sebastian, Lyon, Toskana ve Torino gibi birçok bölge gastro-turizmle gelişmektedir. Bizim de bu destinasyonlarla altyapımızı kurmamız gerekmektedir. Özellikle Mezopotamya bölgesinde, eğer gastro-turizm istiyorsak, burada farklı konseptler oluşturmamız ve gastro-turizmin gerekliliklerini yerine getirmemiz gerekmektedir.
Türkiye bu konuda ne durumda?
Nitelikli turist için ne yapmak gerekir? Altyapı kurulmadan nitelikli turist çekmemek gerekiyor. Altyapı için; ilkokuldan itibaren tüm eğitim sektörünü eğitmek, ağırlama sektörünü anlatmak lazım. Onlara eğitim vererek tüm insanlarımızın davranış biçimlerini olumlu yönde dönüştürmek gerekiyor.
Bunların ardından uluslararası daha fazla markayı ülkemize çekmemiz gerekiyor. Şef restoranını destekleyecek, hükümetimizin farklı politikalarla yatırım olanakları vermeleri gerekiyor. Doğru tanıtım için uluslararası medya ile bu restoranları tanıttıktan sonra yol alabiliriz. Peru’daki Central, Maido gibi, İspanya’daki Mugaritz, Eneko gibi restoranlar yaratılırsa gastroturizm artar.
Bir toplantıda yerel ürünlerimizin birçok ülkenin ünlü restoranlarında kullanıldığını söylemiştiniz örnekler verebilir misiniz?
Bizim ürünlerimiz, yabancı şefler tarafından çok seviliyor. Özellikle Antep sumağı, San Sebastian’da üç Michelin yıldızlı Elena Arzak’ın restoranı Arzak’ta tatlı menüsünde kullanıldı. O nedenle biz ne kadar doğru yabancı getirirsek, o zaman Türkiye’yi daha fazla tanıtırız ve yurt dışına da ürünlerimiz daha fazla çıkar.
Festivallerin şehirlere ekonomik sosyal ve kültürel katkıları nelerdir?
Biz şehirlere uluslararası gastronomi festivalleri yapıyoruz. Yurt dışından getirdiğimiz kişiler arasında Türkiye’yi tanıyan var, tanımayan var. Niçin biz yabancı şef getiriyoruz? Gaziantep’te Antep fıstığı, Antalya’nın susamı, narenciyesi bunlarla reçeteler yapıyorlar. Ayrıca bunlarla yatırımcıları, şefleri bir araya getirerek gastro-turizmi tetikliyoruz. Burada şehirlerarası köprü kuruyoruz. Kolombiya’da Bogota, Peru’da Lima nasıl konuşuluyorsa biz de şehirlerimizin gastro-turizm seviyesini yükseltiyoruz.
AMACIMIZ, GASTROMASA’YI DÜNYA MARKASI HALINE GETIRMEK
Gastromasa etkinliği nasıl geçti?
Önümüzdeki dönemde neler var? Gastromasa, sektörün en önemli kongrelerinden biri oldu. Türkiye’de fine-dining sektörünün de gelişeceğini görüyoruz. Biz sadece İstanbul’da değil, Londra’da da ses getirdik. Amacımız, Gastromasa’yı dünya markası haline getirmek. Farklı ülkelerle temasımız var. Gelecek sene İstanbul’da yapacağımız Gastromasa çok önemli bizim için. 10’uncu yıl için çok ciddi hazırlanacağız. Amacımız, Türkiye gastronomisindeki bazı çekirdekleri kırmak. Bu çekirdekleri kırarak hem dünyadaki önemli teknik ve tasarımları almak hem de Türkiye kültürü ile köprü kurmak. Kültürümüzün geleneksel yemekleri çok değerli, biz bunu dünya ile entegre etmek istiyoruz. Uluslararası normlara uygun olarak birçok markayı Türkiye ile buluşturmayı planlıyoruz.