Şiddetin anatomisi: “Otomatik Portakal”

“Seyirci Kalma” sloganıyla düzenlenen 5. Nilüfer Tiyatro Festivali, geçen hafta son olarak Gürcü topluluk Liberty Theatre’ın Anthony Burgess’in kült yapıtını yorumladığı oyunu ağırladı. Festivali bu yıl 17 bin 500 seyirci takip etti.

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

nermin_sayin-019.jpg

Bursa’nın sanatsever ilçesi Nilüfer’de bu yıl 5. kez düzenlenen Uluslararası Tiyatro Festivali, hemen hemen her oyununu dolu oynayıp 17 bin 500 seyirciyle buluşarak geçen hafta sona erdi. 27 Mart'tan beri, Nilüfer’de, hem Türkiye’de bu sanat sezonunun en iyilerini, hem de yurtdışından önemli toplulukları ağırlayan festivalin son konuklarından biri, Gürcü topluluk Liberty Theatre’dı. Açıklandığında programda yıldız gibi parlayan “Otomatik Portakal”ı görünce, Nilüfer’de festival havasını solumak için seçtiğim oyun da tabii ki bu önemli uyarlama oldu. 

Salonu tıklım tıklım -üstelik de neredeyse tamamı genç seyirci- görünce mutlulukla başladım “Otomatik Portakal”ı izlemeye. Nilüferli gençler, tiyatroya, aynı festivalin sloganındaki gibi “seyirci kalma” mış, 20. yüzyılın bu en önemli metinlerinden birinin uyarlaması için salona koşmuştu işte. Gençlikten, elbette de sanattan hiçbir zaman umut kesilmemeydi! Edebiyat dehası Anthony Burgess’in kendi ülkesinden yola çıkarak insanın insanın kurdu olduğu her coğrafyaya uyabilecek formatta yarattığı bu ünlü metnini, Gürcistan’ın ödüllü yönetmeni Artandil Vasimashvili, kendi topraklarına taşımıştı uyarlamasıyla. Stanley Kubrick’in ünlü filmine de selam duran, ama daha çok romanın yeni bir uyarlaması olarak okunması gereken oyunda; hikâyesi anlatılan sokak çetesi elemanlarının adları İngiliz değil, Gürcü ismiydi artık. Dönemse çok daha yakına, Gürcistan topraklarında şiddetin kol gezdiği hepimizin anılarında yer eden 90'lı yıllara çekilmişti, Sovyetler Birliği’nin dağılmasının hemen sonrasına. Başka da bir değişikliğe gerek yoktu aslında, “Otomatik Portakal” artık hikâyesini anlatabilir; şiddetin o ürkünç, ama hepimizin içinde gizlenen doğasını bir kez daha ortaya serebilirdi. 

Liberty Theatre’ın son derece hızlı uyarlamasının en başarılı yanı, romanın, hatta tüm sinematografik şansına rağmen filmin bile hızını, oyuncularının üstün performansıyla yakalayabilmiş olmasıydı. Alt tarafı tekerleklerle hareketli hâle getirilmiş bir levhaydı oyunun dekoru. Fakat, çete üyeleri onu birbirlerine savurarak aşırı hız yaptıkları bir arabaya, içine girip ritmik sallanarak bir metroya, üstündeki plakayı da kullanarak bir eve çevirmişler, muhteşem bir hızla bunu yaparken, hepimizi de ikna edebilmişlerdi. Metin ve rejinin kolkola girdiği uyarlamanın oyuncu kadrosu o kadar rollerine nüfuz etmişlerdi ki ertesi sabah otelde kahvaltı ederken rastladığım “çete üyeleri” ne “günaydın” demeye “aman bulaşmayayım!” diyerek korkmuştum. Şiddet sahnelerini o kadar gerçekçi oynamışlardı ki, gülmeyin, yerimde olsanız siz de aynısını yapardınız! 

Dakikalarca alkışlandı “Otomatik Portakal.” Hatta üç yıldır bu oyunu oynayan ekibini şaşırtacak kadar. Ne de olsa Nilüferli tiyatronun iyisinden anlıyor, Nilüfer Tiyatro’nun yapımlarına bakarak da anlamak mümkün bunu. Baksanıza “Tersine Dünya”yla İsmet Küntay En İyi Erkek Oyuncu (Çağdaş Tekin) ve Özendirme (Cansu Ecem Karabulut) ödüllerini kaptılar bile!