Sanatçı İzzet Keribar: Fotoğraf evrensel bir anlatım dilidir
İzzet Keribar: Renklerin Yolculuğu adlı sergisi ile Türkiye’de ilk kez çalışmalarını gözler önüne seriyor. Sanatçı, sergide yer alan yaklaşık 120 eserini İstanbul Modern’in 20. yılına armağan olarak müze koleksiyonuna bağışladı.
Günay DEMİRBAĞ
İstanbul Modern, 20. yılına özel bir sergiye ev sahipliği yapıyor. Fotoğraf galerisinde izleyicilerle buluşan İzzet Keribar: Renklerin Yolculuğu sergisi, sanatçının Türkiye ve dünya genelindeki seyahatlerinden ilham alarak çektiği fotoğraflardan oluşuyor.
Keribar’ın fotoğrafa ilk adım attığı İstanbul ve Güney Kore fotoğraflarından, 1980’lerde fotoğrafçılıkla yeniden buluşmasından bugüne kadar olan dönemdeki eserleri Türkiye’de ilk kez bir müzede bir araya geliyor.
Sergi açılışında İstanbul Modern Yönetim Kurulu Başkanı Oya Eczacıbaşı yaptığı konuşmada “Türkiye fotoğraf tarihinde özgün bir tarz yaratan İzzet Keribar’ın çalışmalarından özel bir seçkiyi izleyicilerle buluşturuyoruz. Dünyanın çeşitli ülkelerinde birçok sergi açmış ve ulusal ile uluslararası pek çok ödül kazanmış olan İzzet Keribar’ın, sergide yer alan 120’nin üzerinde fotoğrafını İstanbul Modern’in 20. yılına armağan olarak müze koleksiyonuna bağışlamasından dolayı kendisine şükranlarımızı sunuyoruz” dedi. Renkleri, çizgileri etkileyici bir şekilde yansıttığı, kültür ve şehir hafızası niteliği taşıyan sergisini gezmeden önce Keribar’a sorularımızı yönelttik:
Sergi için nasıl bir seçme süreci yaşadınız?
Fotoğraflara geçmeden önce belirli konular benimsedik. Seçime, 1950’lerde çektiğim eski İstanbul fotoğraflarıyla, Kore’de askerlik sırasında çekilenlerle başladık. Ardından Türkiye, yani İstanbul ve Anadolu, sonra ise tüm dünya ve en sonunda, son işlerime, yarı soyut ve grafik çalışmalarıma yer verdik. Başta ayırdığımız yaklaşık 600-700 fotoğraftan sergideki 125 fotoğrafa inmek için bayağı zorlandık ve bu iş için bol zaman ayırdık.
Sizi çok etkileyen seyahat ya da sizi ülke var mı?
Çok doğru bir noktaya değindiniz, fotoğrafsız geçen bir seyahati düşünemiyorum. Kore yıllarımdan beri bu hevesi taşıyor ve bu ileri yaşımda dahi, her seyahatte makinemi yanıma almaktan vazgeçemiyorum. Farklı olan tek şey son yıllarda makinelerin ufalmış boyu. Ve elbette telefonların da devreye girmesi. Beni etkileyen ülkelere gelince, bir ayırım yapmak biraz zor, Asya’da Myanmar ve Pakistan, Japonya, fotoğraf için çok iyi destinasyonlar, Amerika kıtasında, Amerikan Milli Parklarıyla, Meksika’yı da çok seviyorum: Avrupa’da tarihi mimarisine bayıldığım için İtalya’dan hiç vazgeçemem, nerdeyse her yıl bir bölgesine gitmeye çalışırım.
Kariyerinizde size ilham veren ilk yıllardan bahseder misiniz?
Ağabeyim Leon Keribar, benim için bir idoldü, yaş farkı büyük olduğu için benim sanki ikinci bir babam gibiydi. Hem İstanbul’daki tarihi yerlerde gezmeyi hem de fotoğrafın inceliklerini bana ilk öğreten hocamdı. O yıllarda (1952- 53 ) fotoğraf malzemesi bulmak için oldukça zorlandığımızı ve deklanşöre basmaktan korktuğumuzu hatırlıyorum. 300-400 fotoğraftan oluşan eski İstanbul fotoğraflarımın sayısı çok az diye çok üzülüyorum. Aradan geçen 70 yılda oluşan büyük değişimleri fark etmek fotoğraflarıma ayrı bir değer kazandırıyor.
Renklerin duygu ve hikâye anlatımındaki rolünü nasıl tanımlarsınız?
1950’lerde İstanbul ve Kore’de yaptığım çalışmalar dışına kariyerimde hiç siyah beyaz fotoğraf çekmedim diyebilirim. Nedeni basit, öyle bir işe girişmek için evimde de bir karanlık oda kurmam gerekecekti. Sb yerine yaşamım boyunca hem 35 mm 1990’larda da orta format renkli dia çekerek o disiplinde ustalaşmaya çalıştım. Ancak 2004 sonra diaları da ve analog çekimlerini terk ederek dijital fotoğrafçılığı benimsedim. O tarihten sonra makinelerimi hızlı gelişmekte olan teknolojiyi izleyerek hep yenilemeye çalıştım. Zamanla hem ışık hem renk fotoğraflarıma can veren kriterlerin en önemlileri.
‘Fotoğraf düşündürücüdür’
Fotoğrafın ne olduğunu anlatmak istersek, ‘Fotoğraf evrensel bir anlatım dilidir’ diyerek başlayabiliriz. Fotoğraf sadece, doğru kompozisyon, doğru ışık, altın oran ve doğru istifleme değildir. Sadece bu kriterlerle tarif edilemez… Fotoğraf bir öykü anlatmanın farklı ve de çok etkili yöntemidir. Fotoğraf düşündürücüdür. Fotoğraf belgedir ve fotoğraf aynı zamanda estetik formların izleyicilerin gözünde yarattığı efekt ve duygudur. Belki de başarının sırrı nerede diye soracak olursanız, fotoğraf makineniz yanınızda iken yukarıdaki kriterlerin oluştuğunu hissetmenizle başlar.
Bir milyon 500 bin fotoğrafı arasından 125 eser seçildi
İzzet Keribar’ın sanatçı yönünün dışında iyi bir arşivci olduğunu belirten İstanbul Modern fotoğraf küratörü Demet Yıldız sergi ile ilgili şunları söyledi: İzzet Keribar çalışmalarını son derecek düzenli bir arşivleme yöntemiyle saklıyor. Temalara göre sınıflandırılmış, aynı konunun pek çok farklı zamanda çekilmiş fotoğrafına birkaç dakika içinde ulaşmanız mümkün. Ayrıca İzzet Bey, hem dia pozitif döneminde çektiği birçok fotoğrafını dijitalize etmiş, hem de dijital fotoğrafı hızlıca benimsemiş bir sanatçı. Bunlar İzzet Bey’in arşivinde araştırma yapmayı kolaylaştıran unsurlar. İzzet Keribar’ın bugüne kadar pek çok sergi açması ve yayınlar yapması da yine araştırmaya başlarken kolaylaştırıcı unsurlar oldu.
Ancak sanatçının çalışmaları izleyicilerin karşısına çok kez çıkmış da olsa burada dikkat ettiğimiz nokta, sergide İzzet Keribar’ın hem bilinen hem de bilinmeyen çalışmalarına yer vermekti. Dolayısıyla sanatçının hangi bilinmeyen çalışmalarını ortaya çıkarabilir ve sanatında bir yeniden okumayı nasıl mümkün kılabiliriz sorusu aklımızın hep bir köşesindeydi. Hazırlıkları yaparken, sanatçının bugüne kadar izleyicilerle paylaşmayı seçtiği fotoğrafları incelerken zaman zaman yan yollara saparak keşiflerde bulunduk, örneğin Keribar’ın belli temaları sık sık ziyaret ettiğini gittiği yerlerdeaynı konulara odaklandığın fark ettik. Bunlardan biri sergide de örneğini görebileceğinizçatılar: İzzet Bey gittiği hemen her kentte mümkün oldukça yapılardan yüksek yerlere çıkıp o kentin çatılarını görüntülemiş, arşivde sık tekrar eden bu tür konuları yan yana getirince İzzet Bey’in kültürlerin maddi ifade biçimlerini belgeleyen bir antropolog gibi çalıştığını da görüyoruz.