“Mazhar Olmak”la müşerref olmak!
MFÖ'nün “daima yaşı 19” olan delikanlısı, “Bir Mazhar Alanson Sahnelemesi: MAZHAROLMAK1” adını verdiği özel konseriyle dinleyicileri kişisel tarihinde müzikli bir gezintiye çıkardı.
Ülkemizin en köklü müzik grubu MFÖ ile on yıllardır anılarımıza fon oluşturan Mazhar Alanson, geçen haftasonu solo bir proje konser gerçekleştirdi. “Bir Mazhar Alanson Sahnelemesi: MAZHAROLMAK1” başlıklı konser, “daima yaşı 19” olan müzisyenin hem sanat hem özel dünyasında çıkılmış gökkuşağı renkli bir yolculuktu adetâ. Atlantis Yapım’ın organize ettiği konser, hem minimal, hem dopdoluydu. Nasıl bir şeymiş o, diye soranlara cevabım net: Mazhar Alanson'un müziği gibi.
Sahnede yaratılan kanepeli, şömineli dekorla ve konser ilerleyince kulisten sahibinin yanına gelen dev şirine köpeği Tatanga'nın da katılımıyla bir ev ortamı yaratılmıştı Mazhar Alanson için. Yağlıboyalarıyla süslediği gitarı baş köşedeydi. Arkada ise kimi eski kliplerin, kimi yeni tasarlanan animasyonların yansıtıldığı bir barkovizyon... Turhan Yükseler'in yönettiği müthiş orkestra, Zorlu PSM'nin orkestra çukurunda. Salon hıncahınç dolu. 2009'da çıkan, adını Serdar Erener'in koyduğu albüm-kitap “Mazharolmak” kılavuz gibi elimizde, “Mazharolmak”la müşerref olmak için hazırız! Olduk da... Tabii en çok şarkılarla... Baladlar biraz torpilliydi: “Bodrum”, “Ah Bu Ben”, “Benim Hâlâ Umudum Var”, “Neden Bana Aşk Şarkısı Yazan Çıkmaz”, “Gözyaşlarımızı Bitti mi Sandın”, “Bu Sabah Yağmur Var İstanbul'da”, “Sarı Laleler” başrolde... “Hamak”, “Mecburiyetten”, “Ele Güne Karşı” “Ali Desidero” gibiler kanımızı kaynatacak, özellikle de ikinci yarıda. Aralara serpiştirilmiş yaşanmışlıklar, hayal ve hayat kırıntıları... Pena dahi bulunamayan, gitar teli almanın hayal olduğu günler... Şarkıları yoğuran her şey... Barkovizyona yansıyan anılar: Cumhuriyet'in ilk öğretmenlerinden annesi Melek Hanım, babası Senfoni Orkestrası'nın kurucularından Ferruh Alanson, Orhan Pamuk; Ege Aydan; Kadir İnanır'lı askerlik günleri, müzisyenimizin “mazhar olmak” için gezip durduğu dünya; Paris, Hindistan, Amsterdam, Zürih, New York... Birikmişler... “Onlarla başladım” dediği Beatles, Türkçe şarkıya yapmaya bir anlamda onu şarkılarıyla “ikna eden” Fikret Kızılok, dostça andığı Barış Manço, sahne hayatımızdaki devrimleriyle andığı Zeki Müren, kısa bir süre önce kaybettiğimiz David Bowie, “Onlar olmadan heyecan bastı tabii” diye andığı Fuat Güner ve Özkan Uğur da katılacaklar sanki geceye...Mazhar Alanson'un Ali Taran, Cem Yılmaz, İzzet Öz, Nil Karaibrahimgil, Serdar Erener gibi konsere gelen dostlarına da gece boyunca küçük küçük sataşacak... Sahneye çıkıp onunla birlikte “Psikopat”ı söyleyen Cem Yılmaz konseri tatlı bir talk show'a benzetecek...
Ve bis: “Buselik Makamına.” Salonda bırakıp Mazhar'ın nağmelerini yağmurlu İstanbul gecesine karışırken, “Benim bu dünyadan, insanlıktan hâlâ umudum var,” diyen ozan da bizimle gelecek, her birimize ayrı bir şarkıyla eşlik ederek! İşte özetlenemeyecek gecenin özeti...
'Ben' meselesi
Konserin daha ilk dakikasında anlattığı hikâye Mazhar Alanson'un: Uçmaya özenen kurbağa, iki güvercine şu çubuğun iki ucundan tutun, ben de ortasından ısırayım da uçayım, diyor. Yapıyorlar... Başlıyor bizimki uçmaya... Fakat karşıdan gelen iki güvercin, “Aa ne güzel bir şey, kimin fikri?” diye sorunca kadar... Bizimki “BENNN” demesiyle, yerde... Mazhar Alanson bütün gece bu “BENNN” durumuyla da uğraşıp duracak, BEN diyecek büyük harflerle, BENİM diyecek, “Bu BEN meselesinden kurtulmanın bir yolu yok maalesef!” diyecek. Samimiyetle.
Ezbere bildiğimiz şarkıları yaratan anılar
► Sarı laleler
Günlerden bir gün Mazhar Alanson ve eşi Biricik Suden'in yolu Amsterdam'a düşüyor. Alanson'un halledilecek işleri var, çıkıyor otelden. Neyse işler bitiyor, yorulmuş, sıkılmış da, bir kafeye giriyor... Yan masaya çok güzel bir hanım gelmez mi! “Tabii orası Avrupa, 'Hello', diye sohbet başlıyor” diye anlatıyor Alanson, “Bir de güzel oluyorlar” diye ekliyor... Neyse, laf ilerlerken saat de durmamış, saate bir bakıyor, eyvahh! “Biriciğin onu mahvetme” aralığını geçmiş. Fırlıyor, hemen yanındaki Çiçek Pazarı'ndan sarı lalelerini alıyor. Geliyor otele, eşi uyuyor. Not defterine “Uykulu gözlerle döndüm rüyamdan / Sana sarı laleler aldım çiçek pazarından” diye bir not düşüyor... O not, bugün Türkçe en güzel baladlardan birinde gülümsüyor müzikseverlere... İşin hoş tarafı, Mazhar Alanson o gece bunları bize anlatırken, güzel bir manken ve sarı lale buketiyle adetâ bir canlı klip de çekti.
► Yandım yandım
“'Yandım yandım yandım yandım / Ah ki ne yandım.' Ben bu satırı Medine'de yazdım, tamam. Peki arkadan 'Bana yeniden şarkılar söyleten kadın' geliyor. Bak şimdi! Şöyle oluyor: Şarkıları ben iki satır halinde yazıyorum. Yani orada 'Yandım yandım'mış ama, sonradan bir durum olmuş ki 'bana şarkılar söyleten kadın' satırı da olmuş. Ha diyeceksiniz ki 'Bunlar ayrı ayrı şeyler.' Onları bir araya getirip bir aşk şarkısı yapmak da fakirin işi.”
► Güllerin içinden
Prodüktör Ergin Bener; Mazhar'ı da alıp mavi yolculuğa çıkarıyor, ama şimdiki gibi 3-4 günlük bir mavi yolculuk değil bu, 15 gün Halikarnas Balıkçısı'nın gösterdiği rota... Prodüktör ona diyor ki, “Böyle İngilizce söylersen, Türkçe de yaparsın.” Eve dönünce “Güllerin İçinden”i yapıyor: “BENNN yapmışım! Şaşıyorsunuz değil mi: Bu BENNNlikten kurtulmanın hiçbir çaresi yok, maalesef!”
► Ele güne karşı
“Yıllar önce Ferhan Şensoy'un bir oyununa gittim: Şahları da Vururlar. Bizim Fuat'la Özkan orada müzik yapıyorlar. Fuatçığım da besteleri yapmış, bir şarkı var, şöyle: “Ey gidi Tahran bu kaçıncı terk ediliş.” Ben hemen onu ordan “Ele güne karşı yapayalnız böyle de olmaz ki” yaptım. Bir çeşit çaldım. Picasso'nun bir lafı var: Çalacaksan, sanatçı gibi çalacaksın!”