Klasik müziğe adanmış bir hayat: Prof. Saim Akçıl

Borusan ve Tekfen başta olmak üzere ülkeye birçok önemli orkestra kazandırmış olan değerli solist kemancı, orkestra şefi Prof. Saim Akçıl bu yıl sanat yaşamının 65. yılını kutluyor. 22 Nisan’da CRR Konser Salonu’nda ve fuayede yapılacak etkinlikte sanatçının, sanat hayatından kesitler ve eserler değerli sanatçı arkadaşları eşliğinde sunulacak.

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

Günay DEMİRBAĞ

Prof. Saim Akçıl… Türk klasik müziğine adanmış bir ömür… 22 Nisan’da 65. sanat yılını kutlamaya hazırlanıyor. Kendisini önce solist kemancı sonra orkestra şefi olarak tanıdık. Akçıl’ın bir özelliği var ki onu sizlerle paylaşmasak olmazdı. Bugün Türk iş dünyasının sanata ve sanatçıya verdiği değerde Saim Akçıl’ın da emekleri büyük…

Sizleri bu hafta Borusan Oda, Tekfen Filarmoni orkestralarının kuran; Nişantaşı ve Haliç Üniversitelerinin Oda Orkestraları ve Mimar Sinan Konservatuar öğrencileriyle 19 Mayıs Gençlik Orkestrasının hayat bulmasında emeği olan bir usta ile tanıştırmak istedik. Halen Haliç Üniversitesi’nde öğretim üyesi şapkasıyla öğrenciler yetiştiren Akçıl’ın önümüzdeki dönem hedefi ise orkestra çalışmalarına ve bilgi aktarımına devam etmek.

O zaman buyurun sohbetimize…

Sayın Saim Akçıl, ülkemizin klasik müzik dünyasına büyük katkılarınız bulunuyor. Dolayısıyla önemli bir müzik geçmişiniz var, bu alanda her girişiminiz çok değerli müzik tarihinin basamaklarını oluşturuyor. İlk olarak yurt dışında solist kemancı olarak yaptığınız etkinliklerden ve çalışmalarınızdan bahseder misiniz?

Türkiye’de Cumhurbaşkanlığı senfoni orkestrası İstanbul ve İzmir Devlet Senfoni orkestralarıyla yurt dışında Almanya, Hollanda, Romanya, Yunanistan, Azerbaycan, Özbekistan senfoni orkestralarıyla solist olarak çaldım. Türkiye’nin dışında ABD, Hollanda, Belçika, İtalya, Bulgaristan, İngiltere, Fransa, İran, İsviçre ve daha birçok ülkede resitaller verdim. Yurt dışında birçok Uluslararası keman yarışmalarında jüri başkanlığı ve üyelikleri yaptım. Yine birçok ülkede keman olgunluk kursları verdim.

Solist kemancı olarak ilerleyen kariyerinizi ve bir sanatçı için çok dramatik bir şekilde kemanı bırakmanıza neden olan sol el parmağınızdaki rahatsızlığı anlatır mısınız?

1986 yılında İstanbul Devlet Senfoni Orkestrasıyla çaldığım E.Lalo’nun İspanyol Senfonisinden sonra sol el parmaklarımda meydana gelen problemden ötürü solist kemancılığı bırakmak zorunda kaldım. Tedavi için Türkiye’deki doktorlardan başka Paris’e, Moskova’ya gittim. Ankara’da ameliyat oldum. Fakat kolumda bir düzelme olmadı. Kemanı sadece iki parmakla çalabiliyordum. Büyük üzüntü içerisinde kemancılığı bırakmak zorunda kaldım. Bazı kişiler bir enstrümanı başaramadıkları için şefliğe geçiyorlardı. Ama ben kemancı olarak sayısız konser ve resitaller vermiştim. İşte bu yüzden şefliğe yönelme kararı aldım.

Almanya’da okurken bazı oda orkestralarında da görev aldım. Türkiye’ye döndüğüm zaman benim ülkemde de böyle özel topluluklar olmasını arzu ettim. 19 Mayıs Gençlik Orkestrası, Mülkiyeliler Birliği Topluluğu, öğrencilerimden oluşturduğum Saim Akçıl Oda Orkestrası, Nişantaşı Üniversitesi Orkestrası, Haliç Üniversitesi Oda orkestralarını kurdum. Bunların dışında İstanbul’un iki büyük orkestra olan Borusan Oda ve Tekfen Filarmoni Orkestralarını kurup, uzun yıllar yönettim.

Borusan ve Tekfen Filarmoni Orkestralarını oluşturduğunuzda özel şirketler tarafından kurulan başka orkestralar var mıydı?

Sanırım yoktu, ilk kez ben yapmış oldum, öncülüğünü üstlendim. Her şey şirketler içerisinde çok yeni bir oluşumdu. Yönetici sekreterleri orkestranın koordinasyonu ile ilgilenirdi. O zaman sanat yönetimi konusunda yetişmiş profesyoneller yoktu maalesef. Bu nedenle önemli hatalar da yaşandı.

Bu orkestraları kurmadan önce Romanya’ya giderek şeflik kursuna katıldım. Daha uzun süreli bir eğitim için Ukrayna’nın başkenti Kiev’de bulunan Tchaikovsky Müzik Akademisinde Prof. Allin Vlasenko’dan şeflik eğitimi aldım.

Borusan ve Ahmet Kocabıyık ile nasıl tanıştınız?

Mimar Sinan Devlet Konservatuarında hocalık yaparken bir öğrencimiz Ahmet Kocabıyık’a flüt dersi verdiğini söyledi. Enstrüman öğrenmek isteyecek kadar müzik tutkunu olması beni etkiledi. Kendisinden bir randevu talep ettim. Çok nazik karşıladı. Yurt dışında gördüğüm özel orkestralardan bahsettim. Böylece ortak bir görüşe vardık. Oda orkestrasının temelleri atılmış oldu. En az 3 kaliteli yabancı sanatçının getirilmesini de kabul etti. Borusan Orkestrası böylece kurulmuş oldu. Kocabıyık ile karşılıklı konuşarak ilerliyorduk ve programı ben yapıyordum.

Borusan Oda Orkestrasının biyografisinde kaç tarihinde kim tarafından kurulduğu ve 5 sene içerisinde neler yapıldığından söz edilmiyor. Değerli müzikolog Uluslararası piyanist besteci Fazıl Say’ın rahmetli babası Ahmet Say “Fazıl Say Festivalinin iptal edilmesinin arka planında neler var?” adlı Odatv’de ki 2 Eylül 2014 tarihli yazısında benim de yaşadığım gerçekleri anlatılıyor. Merak eden araştırıp okuyabilir. Yapılan her çalışma büyük emekler ile oluşturuldu. Geri dönüp baktığımda bazı şeylere kırılmamak mümkün değil fakat ben her zaman müziğime ve sanatıma odaklanarak ilerledim.

Günümüzde birçok şirket, üniversite sanat alanında eğitim veren bölümler açıyor. İzlediğim kadarı ile Borusan ve Tekfen’in orkestraların açtığı yol bir örnek oluşturdu. Gedik Sanat ve orkestrası gibi yeni orkestralar kuruluyor. Tüm bu gelişmeleri klasik müzik adına sevindirici buluyorum. Fakat yine de bu konuda kat etmemiz gereken çok yol var. Daha fazla orkestra kurulması ve yeni mezun öğrencilere iş olanağı sağlanması dolayısı ile toplumun sanata erişiminin fazlalaşmasını da sağlıyor.

Vakıfların sağladığı burslar, ülkemizdeki yetenekli gençlere bir fırsat sağlıyor ve önemli müzisyenleri kazandırıyor. Genç orkestra şefi Cem’i Can Deliorman Borusan Kocabıyık Vakfı bursu ile Viyana’da şeflik eğitimi almış, böyle haberleri duyunca çok memnun oluyorum. Sanat vakfının kuruluşu ve birçok müzik öğrencisine sağlanan burslar çok önemli, bunlar paha biçilmez. Ahmet Kocabıyık’ı ve kız kardeşi Zeynep Hamedi’yi canı gönülden kutluyorum.

Tekfen Filarmoni Orkestrası ile adeta dünya çapında bir kültür elçiliği görevi üstlendiniz. Karadeniz orkestrasını kurduktan sonra sınırları genişleterek yıllar sonra bile yankıları süren Üç Denizin Sesi Orkestrasını, üç denize (Akdeniz, Karadeniz, Hazar Denizi) kıyısı olan 23 ülkenin solistlerinden oluşturdunuz. Bu süreçten bahseder misiniz?

Karadeniz Ekonomik İş Birliği Örgütünün kurulduğunu gazetede bir yazıdan öğrendim. Bunun üzerine Tekfen Holding sahibi Nihat Gökyiğit’i ziyaret ettim. “Nihat Bey Karadeniz İş Birliği kurulmuş, bu alt yapıya bir üst yapı gerekmez mi? Dilerseniz sizin sponsorluğunuzda bir oda orkestrası kuralım” dedim. Böylece çalışmalar başladı ve süreç sonunda adı “Karadeniz Oda Orkestrası” oldu.

Tekfen orkestrası kurulduktan birkaç ay sonra Antalya’da Karadeniz ekonomik İş Birliği Ülkeleri Dış İşleri Bakanlarının toplantısında konser verdim. Sonra Hazar Denizi kıyısındaki ülkeleri de katalım dedik. Bu suretle İki Denizin Sesi Orkestrası oluştu, diğer bir deyiş ile genişletilmiş Karadeniz Orkestrasıydı. Sonra bir gün Süleyman Demirel, Nihat beye Akdeniz’in de çok önemli olduğunu söylüyor. Bunun üzerine biz Akdeniz havzasındaki ülkeleri de kattık ve böylece Üç Denizin Sesi Orkestrasını oluşturduk. Akdeniz bölgesindeki sanatçıları da alınca bayrak sayısı 23’e çıktı. Yani 23 ülkeden sanatçılardan oluşan bir orkestra haline gelince Nihat beye Tekfen Filarmoni Orkestrası olsun adı dedim. O da bunu kabul ederek orkestranın ismini değiştirdik. Verdiğimiz konserlerde 23 ülkenin bayrağını sahneye koyuyorduk.

Azerbaycanlı sanatçı İlyas Mirzayev’in çok büyük katkıları oldu. Birçok eseri o seslendirdi. Yani yöresel enstrümanlarımıza ait ezgilerimizi, tanınmış türküleri, eserleri büyük orkestra için orkestrasyon yaptı. Onun eserlerini çok çaldık. Ayrıca Üç Denizin Senfonisi orkestra eseri olarak Mirzayev yazdı.

Tekfen ile çok başarılı geçen 20 yıl içerisinde 80-100 kişilik orkestra ile uluslararası kültür elçiliği yaptık. Çok değerli CD’ler kayıt ettik, festivallerde çaldık. Diğer ülkelerden gelen tüm sanatçılar çok değerlilerdi. Bulgaristan’dan gelen Sofya Filarmoni Orkestrası baş kemancısı, Mısır Devlet Operasının baş kemancısı ile en arka rahlede oturuyorlardı. Baş kemancımızda Ukraynalı devlet sanatçısıydı. Nihat bey ile anlaşarak 20 yıl sonra orkestrayı bıraktım, Genel Müzik Direktörü olarak kalmamı arzu ettiler ama kabul etmedim. Nihat beyi çok severim, çok iyi kalpli bir insandır. Arada bir ararım konuşuruz.

Bu kadar çokuluslu bir orkestra ile nasıl anlaşıyordunuz?

Onlarla konuşurken Türkçe ve Rusça konuşmak zorundaydım. İki dilde mutlaka söylemem gerekiyordu. Çünkü Türklerin dışında en çok Rusça konuşan sanatçılar vardı. Daha önce Kiev’de Rusça öğrenmiştim ama onlarla konuşabilmek için daha da ilerlettim. Anlamayanlar için çok gerekirse Almanca, İtalyanca da söylemek zorunda kalıyordum. Dil problemimiz hiç olmadı.

Özel orkestralar, kültür sanatta kazandırdıklarının yanı sıra firmaların da olumlu olarak anılmasında önemli oluyor. Böylece piyasa güvenilirliği artıyor, prestij elde ederek iş hacimlerini de genişletebiliyorlar. Bir holding olarak güvenilir olmak önemli, böyle büyük orkestralara kalıcı ve uzun soluklu yatırım yapmak bunun en büyük göstergesi. Özel orkestralar ülkeye hem de çatısı altında olduğu firmalara artı değer sağlıyor. Benim yaptığım tüm etkinliklerde holdingin ismi yurtdışı ve içinde duyuluyordu ve her iki basında da geniş yer alıyordu.

İKSV’nin açılış konserlerini birçok kez Tekfen ile gerçekleştirdiniz. Ülkemizdeki sanat vakıflarının gelişmelerini nasıl görüyorsunuz?

Türkiye’de kurulan sanat vakıflarından söz edersek İstanbul Sanat Vakfı önemlidir. Eczacıbaşı, 17 iş adamı ve sanat sever tarafından hayal edilmiştir. Her birinin ismini sayabilmek isterdim. Çelik Gülersoy ve Ara Kuyumcuyan hatırlayabildiklerim. İstiklal caddesinde Luvr apartmanında ilk çalışmalarına başladılar. En üstte çatı katında rahmetli Ara beyin ofisi bulunurdu. Sanat sever değerli iş insanıydı. İKSV bünyesinde düzenlenen birçok festival ve bianel İstanbul şehrinin adeta kan damarları oldu. İstanbul Müzik festivalinin açılış konserlerini Tekfen Filarmoniyi yönettiğim 20 yıl içinde birçok kez yaptım. 50. yıldönümlerini kutladılar. Fırsatım olursa yarım asırlık sanata hizmet çalışmalarından dolayı bizzat İKSV’yi kutlamak isterdim.

Sizin çok önemli keman için varyasyon çalışmalarınız var. Bunlardan biri olan Paganini’nin 24. Caprice’inden bahseder misiniz?

Türkiye’nin çok değerli keman virtüözü Cihat Aşkın eserimin ilk seslendirmesini yaptı. Eserle ilgili düşüncelerini bizimle Instagram hesabından paylaştı. Onun dilinden birtakım bilgilendirmeler yapmak istiyorum. “Onun solo keman için bestelemiş olduğu kanaatimce iki tane önemli eseri var. Biri Katibim teması bir diğer eseri Saim beyin Paganini’nin 24. Caprice üzerine çeşitlemeleri. Paganini’nin müthiş bir dehası basit armoni bir dört, bir beş kurallarıyla yapmış olduğu muhteşem bir tema. Rahmaninov, Ritz, Bach, Lute, Slavski, Boris Blacher daha birçok besteci bu eserin teması üzerine çeşitlemeler yapmışlar. Farklı keman varyasyonları var. Bunlardan bir tanesini de Saim Akçıl yazdı. Saim bey bir tane de bizden olsun demiş ve çok güzel bir şekilde tam 16 tane varyasyon yazmış. Eserin orjinali 5,5 dakika kadar, diğer varyasyonlarla beraber 12-13 dakikalık adeta Chocconne tarzı bir eser meydana getirmiş.”

Cemal Reşit Rey ile ilgili olarak CRR ile bir bellek çalışması yaptınız. Müzik tarihi için bu değerli fikir kime aitti?

Bu çalışmanın çıkış noktası CRR Sanat Yönetmeni Murat Cem Orhan’ın göreve başlaması ile oldu. Cemal Reşit Rey’in öğrencisi olmam kalıcı bir bellek oluşturmak düşüncesi ile anılarımı paylaşmam Murat Cem Orhan’ın fikriydi. Değerli bir çalışma olarak CRR arşivlerinde kalacak.

CRR’de ayrıca 22 Nisan’da sizin onurunuza olacak etkinlik ve konserden bahseder misiniz?

CRR’de 22 Nisan’da benim onuruma etkinlikler yapılacak. Önce fuayede başlayacak. Bir söyleşi olacak ve orada da bazı sanatçı arkadaşlar katılacaklar, konser verecekler. Mesela bunların başında İlyas Mirzayev geliyor. Azerbaycanlı değerli bir besteci. Diğer katılacak olan sanatçılar sürpriz olsun. Söyleşiden sonra akşam orkestra konseri var. İlyas Mirzayev’in Üç Denizin Sesi senfonisi eserinde Türk motifleri ve Ulusal Türk enstrümanları olduğundan Murat Cem Orhan’ın yönetmesini arzu ederim. Gecenin planlaması konusunda karşılıklı görüşmelerimiz devam ediyor.

CRR Genel Sanat Yönetmeni Murat Cem Orhan ile İtalyanca, esprilerle aynı yerlerde farklı zamanlarda bulunmanın hatırlattığı güzel anıları da beraberinde getiren sohbetlerimiz oldu. Almış olduğu eğitimler dolayısıyla çok yönlü bir sanatçı. Opera sanatçılığı eğitimi, orkestra şefliği eğitimi, besteci kimliği (Nazım Hikmet’in Kuva-yi Milliye’nin İnsan Manzaraları) bütün bu özellikler bir araya geldiğinde Türkiye’nin aydınlık ve gülen yüzü karşıma çıkıyor.

Yılbaşı konserinde ilk kez şef olarak dinlediğimde daha önce izlediğim birçok şefte gördüğüm adeta bir metronom gibi yönetmediğini, bunun dışında podyumda yerlere kadar eğilen, havalara kadar sıçrayan, kollarıyla bir kartal gibi göklerde uçan bir şef olmadığını izlemek de doğrusu hoşuma gitti. Son derece estetik vuruşlarla yöneten bir şef olduğunu gördüm. Uluslararası şeflik normlarına uyan değerli genç bir şefe sahip olduğumuzu görmekten mutlu oldum.

Müzik, hayatınızın ne kadarını kapsadı?

Hayatımda birinci plandaydı diyebilirim çünkü konserlerde zor eserler seslendiriyordum ve ezbere çalıyorduk. Tüm gününüzü hem beyinsel hem de fiziksel olarak çalışmaya adıyorsunuz. Başarılı olabilmek için sanatınızı da yöneteceksiniz. Diğer her şey ikinci planda kalıyordu.

Müzik yaparken veya orkestra yönetirken ne hissediyorsunuz?

Eserin güzelliğine kendinizi kaptırmak kendinden geçmek anlamına gelmemeli. Yani dinleyenler kendinden geçmeli. Ama şef daima kendinde olmalı esere konsantre olmalı. Bir şairde mesela şiir yazarken kelime kelime yan yana dizer, baya bir işçiliktir o. Ama o şiirin asıl zevkini okuyanlar alır. Zaten iki elin bir tanesi nasıl müzik yapılacağını işaret eder, diğeri de ritimdir.

Müzik hayatınızda bundan sonra neler yapmak istersiniz?

Sanat hayatımın 18 yılı yurt dışında geçti. Olgunlaşmış bilginin ne kadar değer gördüğüne tanık oldum. O nedenle bilgimi paylaşmayı seviyorum. Sanatçı emekli olsa bile bilgisini aktarabileceği bir çalışma alanı bulabilmeli.

Öğrenci yetiştiriyorum ve beste denemeleri yapıyorum. her ikisine de devam etmek isterim. 16 yıldır Haliç Üniversitesi Konservatuarında görev yapıyorum. Haliç Üniversitesi Oda Orkestrasını ben kurdum. Fakat konservatuar müdürümüz Murat Salih Tokaç ile konuştum, oradan yetişmiş çok öğrencim var çünkü, yakın bir zamanda orkestramızı tekrar kuracağız ve etkinliklere başlayacağımız müjdesini verdi son konuşmamızda.

Prof. Saim Akçıl kimdir?

Çanakkale'nin Biga ilçesinin şimdiki adı Gümüşçay olan Dimetoka köyünde doğdu ve ilkokulu orada okudu. Çok güzel sesi vardı ve radyodan duyduğu şarkıları devamlı söylerdi. O zamanın şarkıcıları Ahmet Üstün Hamiyet Yüceses gibi sanatçılarında hayranıydı.

“Evdeki yaşlı ninemi rahatsız etmemek için bakkala gönderdiklerinde yolda şarkı söylerdim. Ama yol kısa olduğu için almam gereken şeyi kasten unutur, tekrar bakkala gönderirlerdi. Bende kalan şarkıları yollarda söylemeye devam ederdim.” diyerek çocukluk anılarını gülümseyerek anlatıyor.

Babası güzel sesi ile de bilinen, köyün hafızıydı. Bir gün gazetede bir ilan görür İstanbul Belediyesi Konservatuarına yatılı bölümüne öğrenci alınacaktır. Saim Akçıl’a “İşte tam sana göre şarkıcı okuluymuş der.”

İlkokulu henüz bitirmiş olan Akçıl’ın babasına “Sen hafızsın bu çocuğu nasıl şarkıcı okuluna gönderirsin” derler. Babasının cevabı net olur “Ben Cumhuriyet hafızıyım, siz anlamazsınız işime karışmayın”.

“İşte babamın bu ileri görüşü sayesinde İstanbul’da sınava girdim ve sınavı kazanınca beni yatılı okula bırakıp köye geri döndü. Ben artık Ahmet Üstün gibi şarkıcı olacaktım. Mutluluktan uçuyordum.” diye ifade eder o günlerini. Fakat bu sevincim çok kısa sürdü. Burası şarkıcı okulu değildi klasik müzikçi ve bandocu yetiştiriyordu. O dönem yaşadığı hayal kırıklığını şöyle açıklıyor “Parmaklarıma bakarak beni kemana uygun gördüler. İstiklal marşımızın bestecisi olan Osman Zeki Üngör'ün oğlu Ekrem Zeki Ün’e öğrenci olarak verdiler. 1-2 yıl sonra bir iş adamının en başarılı öğrenciye verilmek üzere okula hediye ettiği keman törenle bana verildi. Törende İ. Galip Arcan saçlarımı okşayarak bana övücü cümleler söyledi ertesi gün Vatan, Tan ve Cumhuriyet gazetelerinde hakkımda övücü sözler ve elimde keman ile resimlerim çıktı. Ben olanlardan bir şey anlamıyordum ama hoşuma da gidiyordu, istemeyerek kemancılık yoluna böyle başladım”

1959 yılında İstanbul Belediye Konservatuvarından E. Zeki Ün'ün öğrencisi olarak mezun olduktan sonra, profesyonel sanat yaşamına 1961-1962 yıllarında Venedik ve Roma'da Franco Ferrara'nın yönettiği Uluslararası Gençlik Orkestrası üyesi olarak başlayan Akçıl, 1961- 1971 yılları arasında Hagen Şehir Orkestrası, Köln Oda Orkestraları Rheinisches Kammerorchester ve “I Pomeriggi Musicali di Milano” Orkestrasında başkemancılık ve solistlik dahil çeşitli görevlerde yer aldı.

Daha sonra, İstanbul Devlet Opera ve Balesi Orkestrası (1971-1973), Almanya'da Südwestdeutsche Philarmonie (1973-1976)Badensee Senfoni Orkestrası ve Hollanda'da Leeuwarden Friesland Senfoni Orkestrası'nda başkemancı ve solist olarak çalıştı. 1981 yılında bir de plak dolduran Akçıl aynı yıl yurda döndü ve Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi İstanbul Devlet Konservatuarı’nda 2005 yılına kadar sürdüreceği keman öğretmenliğine başladı. Eğitmenliğinin yanı sıra, Türkiye, Almanya, İsviçre, İtalya, Hollanda, Fransa, Belçika, İngiltere, Yunanistan, İran, Bulgaristan, Kıbrıs, ABD ve Eski Sovyetler Birliği'nin çeşitli cumhuriyetlerinde orkestralar eşliğinde konserler ve resitaller veren Akçıl, Tibor Varga İstanbul, Sorrento, VenedikVivaldi ve Varna Festivalleri’ne solist olarak katıldı; radyo ve televizyon kayıtları yaptı. Moskova Oda Orkestrasını, Tatristan, Kazan Flarmoni Orkestralarını yönetti.Borusan Filarmoni Orkestrası’nın temelini oluşturan, Borusan Grubu'nun kültür ve sanat alanındaki ilk girişimi olan Borusan Oda Orkestrası, Türkiye'nin ilk özel orkestralarından biri olarak 1993'te Saim Akçıl yönetiminde kuruldu. Saim Akçıl, aynı zamanda da Haliç Üniversitesi Konservatuvarında öğretim üyeliği yapmaktadır. Sanatçı, yurtdışı ve yurtiçinde birçok kez uluslararası ve ulusal keman yarışmalarında jüri başkanlığı ve üyeliği yaptı.

Fransızca, İngilizce, Almanca, Rusça, İtalyanca ve Flamanca biliyor.