Kıbrıs'ın tarihi ve anıtları üzerine sanatsal ve akademik bir yolculuk
Akademik araştırma ve sanatsal pratiği bir araya getirmesiyle tanınan Prof. Nico Carpentier’nin eserlerinden oluşan “Çatışmanın Aynası – İkonoklast Tartışmalar 2” fotoğraf sergisi 9-22 Ekim 2023 tarihleri arasında İstanbul Bilgi Üniversitesi santralistanbul Kampüsü Enerji Müzesi’nde izleyicilerle buluşacak.
Günay DEMİRBAĞ
İletişim dünyasının önemli araştırmacılarından biri olan Prof. Nico Carpentier aynı zamanda, International Association for Media and Communication Research’ün başkanlık görevini yürütüyor. Kıbrıs'taki anıtları ve bu anıtların adanın güney ve kuzeyindeki hâkim ideolojilerle nasıl kesiştiğini ele alan sergi, Carpentier’nin çektiği 93 fotoğraftan ve bu fotoğraflara eşlik eden derinlikli akademik metinlerden oluşuyor. Sergi, anıtların hâkim düşünce biçimlerini nasıl yansıttığının ve aynı zamanda nasıl eleştirdiğinin akademik ve sanatsal bir çözümlemesini sunuyor. Aynı zamanda Kıbrıs'ın güney ve kuzeyindeki anıtların birbiriyle nasıl ilişkili olduğunu, benzerliklerini ve farklılıklarını da sorguluyor. “Kıbrıs'ın her yerinde bu heykelleri ve anıtları görüyoruz, ancak onlara ve bize gerçekten ne anlattıklarına yeterince dikkat etmiyoruz. Onlar geçmişin, bugünün ve geleceğin sesidir ve kendimizi daha iyi anlamamızı sağladıkları için onlara kulak vermeliyiz.” diyen Nico Carpentier ile çalışmalar ve sergisi üzerine bir söyleşi gerçekleştirdik.
Çalışma için niçin Kıbrıs'ı seçtiniz?
Kıbrıs'ta araştırma yapmaya 12 yıl önce topluluk medyası ve çatışma dönüşümü üzerine bir projeyle başladım. Bunların her ikisi de benim çok eski araştırma alanlarım; örneğin 2011 yılında medya ve katılım üzerine bir kitap yayınladım ve bu kitapta topluluk medyasına büyük bir yer ayırdım ve bir o kadar uzun süredir de çatışma üzerine çalışıyorum. Kıbrıs üzerine araştırma yapmak bana her iki araştırma alanını tek bir projede birleştirme olanağı verdi ve bu benim için yeni bir şeydi.
Bu çalışmayı yaparken Kıbrıs sorununun ne kadar karmaşık olduğunu ve Kıbrıs tarihini daha detaylı incelemenin ne kadar gerekli olduğunu fark ettim. Adanın her yerinde bulunan anıtlar, Kıbrıs tarihini daha iyi anlamanın bir yoluydu. Başlangıçta fotoğrafı sadece bu anıtları belgelemek için kullanıyordum, ancak kısa süre sonra bu fotoğrafların estetik bir boyutu da olduğunu anladım ve fotoğrafı Kıbrıs'taki anıtlar hakkındaki araştırmamı aktarmak için kullanmak istedim.
Kıbrıs üzerine araştırma yaparken adaya gittiğinizde neler hissettiniz ve bu duygular eserlerinizi nasıl etkiledi?
Araştırmacılar da insan ve savaş üzerine çalışmak bazen zor olabiliyor. Sıklıkla silahlı mücadelenin uzun vadeli maliyetini ve bu travmaların ne kadar derin olduğunu unutuyoruz. Acının iyileşmesi çok uzun zaman alır, tabii iyileşebilirse. Ve bir araştırmacı olarak bu acıya maruz kalıyorsunuz ki bu bazen zihinsel olarak başa çıkılması zor bir durum. Ancak aynı zamanda, ne kadar üzücü ve karanlık olursa olsun, insanların hikâyelerini dinlemek bir ayrıcalıktır. Yine de insanlar benimle eşsiz geçmişlerini paylaştılar ve dünyalarını daha iyi anlamamı sağladılar. Onların dünyalarına girmeme izin verildiği için kendimi onurlandırılmış hissettim.
Araştırmacılar olarak duygusal mesafenizi nasıl koruyorsunuz ve akademik analizlerinize nasıl yansıtıyorsunuz?
Aynı zamanda, akademik araştırmacılar duygularının analizlerine karışmaması için mesafelerini korumak üzere eğitilirler. Edward Said'in bir süre önce yazdığı gibi, neticede akademisyenlerin görevi iktidara hakikati söylemektir. Bu mesafe olmazsa, kendimizi kaptırıp tek taraflı ve adil olmayan analizler üretebiliriz. Sonuçta bundan kimse kazançlı çıkmaz.
Anıtları fotoğraflarken kullandığınız teknikleri açıklar mısınız? Hem akademik hem de sanatsal bir yaklaşımı nasıl bir araya getiriyorsunuz?
Fotoğrafların hem akademik hem de sanatsal olduğunu açıklamanın önemli olduğunu düşünüyorum. Hem akademik hem de sanatsal yöntemlerle oluşturuldular. Fotoğraflar, düşmanların bu çatışma ve birbirleri hakkında nasıl düşündükleri ve hissettikleri konusunda ne kadar benzer olabileceklerine dair bir analiz sunuyor.
Fotoğrafların nesneleri (ya da başka bir deyişle gösterilenler) bu analiz temelinde seçildi. Fotoğraf stantları, bu analizin bölümleri olarak gruplandırıldı. Bu stantlarda ziyaretçiler her zaman kuzeyden ve güneyden fotoğraflar buluyor, bu da ötekini (ve kendini) gösterme mekanizmalarının çok benzer olduğunu gösteriyor. Elbette farklılıklar var, ama o kadar çok benzerlik de var ki...
Son olarak, fotoğraflar renklere fazla müdahale etmeden daha gözlemsel bir tarz kullanıyor. Kıbrıs'taki renkler o kadar güzel ki herhangi bir filtre kullanmak istemedim. Ancak kadrajlama yoluyla analiz fotoğrafların içine giriyor. Anıtlara hayat vermek için sık sık yakın çekim kullanıyorum, çünkü bu anıtlar özdeşleşme ve empati istiyor. Bizi onlarla aynı fikirde olmaya davet ediyorlar. Belirli açılar ve bazen deformasyon kullanarak bu daveti sorguluyor, onları daha az doğal kılıyor ve sormak istediğim soruların bir parçası haline getiriyorum.
Eserlerinizle birlikte sunulan akademik veriler nasıl hazırlandı ve neleri anlatıyor? Fotoğrafların siyasi ve tarihi bağlamını nasıl aktarıyorsunuz?
Benim için (sergide) fotoğrafların sadece sanat eseri değil, aynı zamanda akademik bir analiz olduğunu anlatmak önemliydi. Zor olan, ziyaretçilerin fotoğrafların sadece güzel fotoğraflar olmadığını anlamalarını sağlamaktı. Ama aynı zamanda fotoğraflar kendi başlarına da önemli ve onları akademik metinlerin içinde boğmak istemedim.
Kullandığım çözüm, her fotoğraf bölümü için daha akademik bir metin içeren bir kitapçık hazırlamak oldu. Bu metinlerde dipnotlar bile var ki bu çok akademik bir yazım tarzı. Kitapçıklar önemli, çünkü her fotoğrafın siyasi ve tarihi bağlamını veriyorlar. Ancak bu kitapçıklar ince çelik kablolarla çok alçak bir yere asılıyor, dolayısıyla okumak isteyen ziyaretçiler eğilmek ve kitapçıkları almak için çaba sarf etmek zorunda kalıyor. Ziyaretçiler bunları görmezden gelebilir ve sadece fotoğrafların tadını çıkarabilirler. Önceki sergilerde kimi ziyaretçilerin her şeyi okuduğunu, kimilerinin ise kitapçıklara dokunmadığını gördüm. Ve bu tamamen normal.
Çalışmalarınız daha önce de sergilendi. Önümüzdeki günlerde nerelerde sergilenecek?
Çatışmanın Aynası sergisinden önce, bu serginin fotoğraflarından 23 tanesini içeren İkonoklastik Tartışmalar sergisi vardı. İlk sergi 2015'te Lefkoşa'daki ara bölgede, 2016'da Limasol'da ve 2018'de Brasilia'da açıldı. İkonoklastik Tartışmalar sergisinden sonra, neden sadece adanın güneyinden fotoğraflara yer verdiğim defalarca soruldu. Kuzeydeki analizi yapmam birkaç yılımı aldı ve Çatışmanın Aynası sergisinde kuzey ve güneydeki anıtlar arasındaki benzerliklere odaklanmaya karar verdim. Bu 93 fotoğraf ilk olarak 2022'de Lefkoşa'da ara bölgede, 2023'te ise Limasol ve Gazimağusa'da sergilendi. Şimdi ise Ekim 2023'te İstanbul'da açılıyor. Sonrasında ise Prag'da ve umarım Atina'da açılacak.