Kibele, resim sanatımızın özetini çıkarıyor

Cumhuriyet döneminde kurulan sanat eğitimi kurumlarında hocalık yapan, sanatçı kuşaklarının yetişmesine katkı sağlarken bir yandan da sanatsal üretimlerini sürdüren eğitimci-sanatçıları eserlerinden oluşan bir seçkiyi sanatseverlere sunuyor.

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

nermin_sayin-019.jpg

► Koridorlarında dolaşanların Cumhuriyet dönemi resim sanatımıza dair hızlandırılmış bir kurs alacağı “Sanat Üretenler, Sanat Öğretenler 1” sergisi; öncesi ve sonrası olan bir “resim eğitimi” aynı zamanda... Bu fikrin nasıl doğduğundan başlayalım...

Kibele, 2010'da “Hoca Ressamlar, Ressam Hocalar” diye bir sergi düzenliyor. Sanayi-i Nefise ve devamında Mimar Sinan Güzel Sanatlar Akademisi içerisinde hocalık yapan sanatçıları bir araya getiren bir sergi bu. Bunun devamında da, diğer kentlerde ve eğitim kurumlarında sanat eğitimine emek veren sanatçıların olduğu gerçeğinden hareketle, “Bunları da bir araya getiren bir seri oluşturalım” fikri doğuyor. Bu noktada ben bu seçkinin küratörlüğü görevini üstlendim. “Sanat Üretenler, Sanat Öğretenler” başlığını verdik ve iki sergiden oluşacak. 9 Nisan'a kadar devam eden birinci seçki, kronolojik bir bakış açısıyla kurgulandı. Yaklaşık 1970'lere kadar gelen bir süreçte, özellikle Cumhuriyet döneminde kurulan eğitim kurumlarını merkeze alan bir seçki oldu. Serginin çıkış noktası bir anlamda 1932'de Ankara'da kurulan Gazi Eğitim Enstitüsü Resim-İş Bölümü ve II. Dünya Savaşı sonrasında Devlet Tatbiki Güzel Sanatlar Yüksekokulu; yani şimdiki Marmara. Dolayısıyla bu iki kurum, tarihsel öncülükleri nedeniyle ön planda bu ilk seçkide. Buralardan çıkan hocalarımız hem sanat eğitimcisi olarak ilk-orta-lise düzeylerinde kariyer yapıyorlar, hem de fakültelerde, yüksek öğrenimde kalıyorlar. Biz yüksek öğrenim kurumlarını odağımıza aldığımız için buralarda akademik kariyerine devam eden hoca sanatçıları bir araya getirdik. 69 sanatçı var ilk sergide...

İkinci sergide 90 hoca var, 25 Nisan'da açılacak...

► Bir yandan devam sergisi de şekilleniyordur... 

İlk sergi 1970'lere kadar geliyor, ikinciyi 1990'lara kadar getireceğiz. Daha yakın bir 20 yıllık süreyi kapsayacak. 1980 sonrası YÖK'ün kurulmasıyla çok daha geniş bir coğrafyayı kapsıyor olacağız; Malatya'dan İzmir'e, Samsun'dan Hatay'a... Hemen bu serginin devamında, 25 Nisan'da ikinci sergiyi de açacağız. Orada katılım biraz daha yüksek, 90 civarı hocamız olacak. Her hocadan bir eser alıyoruz. 25 Haziran'a kadar, iki ay gezilebilecek.

► Sergi, ele aldığınız dönem itibarıyla hem tema hem de tür olarak yoğun çeşitlilik gösteriyor... Bu bağlamda sahiden de “resim sanatımızın özeti...” Bu tema çeşitliliğinden de biraz bahsedelim mi...

Belli dönemsel akımların yarattığı yoğun etkiler sözkonusu: Meselâ, 1950 sonrası soyut sanatın Türkiye'de gelişmesiyle birlikte birçok hocamız soyut sanata yöneliyor; bunun lirik soyuttan geometrik soyuta pek çok örneği bu sergide mevcut... Diğer bir damar ise toplumsal gerçekçi gelenek. Sergide, Türkiye'de Batılı anlamda sanatın başlamasıyla birlikte gelişen manzara resminin İstanbul ile sınırlı olan dağarcığının, bu hocalarımız sayesinde Anadolu'ya genişlediğini ve Anadolu'nun manzarasının, doğasının, insanının da sanatın konusu olmaya başladığını da görüyoruz.

Sergiye iki ton hakim: Anadolu ve soyut...

Bu sergide çok yoğun bir şekilde örneklerini bulabiliriz bu eğilimlerin. Hem doğasıyla, insanıyla, köylüsüyle, çiftçisiyle kırsal yaşama, hem de yeniden dönüşen kentlerdeki gecekondu mahalleri gibi kırsaldan kente göç eden yığınların yaşamlarına dair toplumsal gerçekçi bir ilgi sözkonusu.

Dolayısıyla sergiye bu iki ton hakim, diyebiliriz. Bu iki yaklaşım Türkiye sanatında da belli bir döneme kadar baskın olan iki temel eğilim. Burada onların çok önemli örneklerini, çok önemli sanatçılarını bir araya getirmiş olduk. 

► Anadolu'nun yoğun etkisi hızlı bir turda bile kendini belli ediyor...

Anadolu'nun sadece görüntüsüyle değil, aslında değerleriyle de, kadim kültürü, mitolojisi, simgeler dünyası ve mitolojik dünyasının derinliğiyle de sanatçıların işlerine yansıdığını görüyoruz. Birçok soyut eserde kullanılan sembolizm, geleneksel sanatlara gönderme yapan geometrik formlar, motifler de yoğun bir şekilde sanatçıların ilgisini çekmiş. Mesela ebru sanatı, camaltı tekniği gibi... Tabii hocalarımız Batılı bir eğitim aldıkları için bunları alıp birebir geleneksel şekilde sürdürmüyorlar, buralardan besleniyorlar. Bu geleneksel sanat formlarını ele alıp camaltından soyut bir kompozisyon üretiyor, teknik olarak ele alıyor. Baktığınız zaman ebru sanatı demezsiniz, ama oradaki rastlantısallığı, o boya kullanım tekniğini alıp onu başka bir yere taşıyor. Dolayısıyla da bu geleneksel formlarla da haşır neşir oldukları görülüyor sanatçıların.