İstanbul Müzik Festivali bu yıl müziğin 'Kökler’inden ses verecek

İstanbul Müzik Festivali’nin bu yılki teması Kökler. Festival Direktörü Efruz Çakırkaya, böylece Festivalin Türkiye-Yunanistan nüfus mübadelesinin 100. yılına odaklanarak, müzik aracılığıyla bu coğrafyanın kültürel ve tarihi öykülerini aktarmayı hedeflediğini belirtiyor.

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

Necmi ÇELİK

İKSV tarafından düzenlenen İstanbul Müzik Festivali bu yıl da İstanbul’un en özel konser mekânlarında gerçekleştirilecek 25 konserde dünyanın dört bir yanından seçkin orkestraları ve önemli solistleri ağırlanacak.

Festivalde Budapeşte Festival Orkestrası, Festival Strings Lucerne, Borusan İstanbul Filarmoni Orkestrası, Tekfen Filarmoni Orkestrası, Mantova Oda Orkestrası, Franz Liszt Oda Orkestrası, Macar Ulusal Korosu, Borusan Quartet gibi önemli toplulukların yanı sıra Maria João Pires, Khatia Buniatishvili, Francesco Piemontesi, Jean-Guihen Queyras, István Várdai, Gülsin Onay, Edgar Moreau, Kristóf Baráti, Roby Lakatos gibi solistlerin aralarında olduğu 60’ın üzerinde sanatçı izleyicilerle buluşacak.

Bu yılın teması Kökler, Türkiye-Yunanistan nüfus mübadelesinin 100. yılına odaklanarak, müzik aracılığıyla bu coğrafyanın kültürel ve tarihi öykülerini aktarmayı hedefliyor. Festival, Macaristan ve Hollanda ile ilişkilerin 100. yılının kutlanacağı Kültür Yılları etkinliklerine de ev sahipliği yapacak.  İKSV Müzik Festivali Direktörü Efruz Çakırkaya festival süreciyle ilgili sorularımızı yanıtladı.

-Festival programında geçen yıllara göre nasıl bir farklılık var?

 Kökler temasının hikâyesini kısaca bir anlatmak isterim. 2018 yılında British Council’ın kültür sanat alanında Kadın Liderler programına seçilip Londra’ya gitmiştim ve ilk direktör olduğum yılın sonbaharında Londra’da bir ay kadar Barbican Center’ın artistik direktörüne böyle bir shadowing yaptım. O sırada bir konserde çok şans eseri genç bir beyle tanıştım.

Ve fark ettik ki ikimiz de mübadil torunuyuz. Bu kişi genç yaşında Londra’ya müzik okumaya giden Rum bir besteci Dimitris Skyllas’di. Benim hem anne hem baba tarafım mübadiller. Biz Selanik’ten buraya gelmişiz. Onlar da İstanbul’dan Atina’ya gitmiş. Her mübadilin içinde ayrı bir öykü var. Ve dedik ki bu işin 100. yılında biz bu konuyu anmak üzere beraber bir iş yapalım. 6 yıl içerisinde bu konu olgunlaştı ve bu noktaya geldi.

-Festivalin Kökler teması kapsamında programı nasıl değerlendiriyorsunuz?

Türklük kimliğinin altında müthiş bir zenginlik var. Ve binlerce yıldır Anadolu topraklarında yaşamış tüm medeniyetleri, tüm etnik kimlikleri düşündüğümüzde buna benzer başka bir ülke daha yok. Benzeri yok ülkemizin. Geçtiğimiz yıl Cumhuriyetimizin 100. yılını kutladık ve hala kutlamaya devam ediyoruz ve yeni bir yüzyıla başlıyoruz.Yeni yüzyıla başlarken bir köklerimize inelim, bu toprakların değeri nedir diye sorup bu zenginlikle kardeşçe yaşama kültürünü tekrar anımsayarak yeni bir yüzyıla başlayalım.Ve bunu yapabileceğimiz en doğru alan da kültür, sanat, müzik alanıdır. Çünkü insanların gözünü, kalbini, ruhunu açan şey sanattır.

Dolayısıyla müzikle bu mesajı verelim diye düşünerek böyle bir festivalin temasını Kökler olarak belirledik. Bu temanın altında eser siparişlerimiz var. Aynı konserde Türk bestecimiz Onur Türkmen de yine mübadeleyle ilgili bir eser yazacak. Şimdi İstanbul Müzik Festivali’nin bir alamet-i farikası var biliyorsunuz. Konser salonlarının yanı sıra çok farklı tarihi mekanlarda İstanbul’un kültür mirasına da dikkat çekmek için farklı tarihi mekanları da kullanıyoruz ama o mekan ile o mekanda sergilenen konserin örtüşmesi, konuşması lazım. İçeriği ile de kan uyuşması gerekiyor. Bu konseri de Deniz Müzesi’nde yapmamızın sebebi aslında mübadelenin tamamen deniz yoluyla yapılmış olması.

Bir başka eser siparişimiz Amerikalı besteci ve minimalist müziğin önemli temsilcilerinden Steve Reich’a oldu. Borusan İstanbul Filarmoni Orkestrası’yla bu sene festivalde eserin Türkiye Premier’ini gerçekleştireceğiz. Kökler temasına gönderme yapan bir başka konserimiz Kapalıçarşı’da olacak. İstanbul’un müziklerini dinleyeceğiz aslında orada biraz. Safarat, Rum, Ermeni ve Osmanlı müzikleri hem dini hem din dışı müziklerini sazendeler ve hanendeler seslendirecekler.

Kapalıçarşı’da konser yapılacak

 Saz sanatçılarının oluşturacağı dört farklı bölümden kurulu bir konser yapacağız Kapalıçarşı’da. Bu konserde mesela yine Kapalıçarşı’yı seçmemizin de benzer bir mantığı var. Çünkü biliyorsunuz kaç yüz yıldır orada ve pek çok farklı etnik kimliğin hem müşteri hem satıcı olarak varlığını sürdürdüğü kozmopolit bir alan Kapalıçarşı.

Şimdi festival temasının yanı sıra festival programı içerisinde ayrıca odak konularımız var. Bunlardan bir tanesi Macaristan Türkiye Kültür Yılı. Bu sene Türkiye ile Macaristan’ın diplomatik ilişkilerinin başlangıcının yüzüncü yılı kutlanıyor. Hem Macaristan’la hem Hollanda’yla da kültür yılını kutluyoruz. Dolayısıyla festival programının içerisinde büyük bir Macar fokusu var.

17 farklı mekanda konserler

Evet, totalde 17 farklı mekanda 25 konser gerçekleştireceğiz 21 Mayıs-12 Haziran arasında kökler teması altında. Yaklaşık 3 haftaya yakın bir sürede müzikseverleri renkli ve çok çeşitlenmiş bir festival bekliyor.

–Biraz geçmişe bakarak Müzik Festivalinin bu yılki programını nasıl değerlendiriyorsunuz?

 Zor zamanlar geçti. Bir tek Türkiye için değil, dünya için çok zor zamanlar geçirdik ama İstanbul Festivali döneminden İstanbul Müzik Festivali’ne kadar artık 52 yıl geçmiş vaziyette ve türlü türlü badireler atlatıldı. En nihayetinde global bir pandemi döneminde dahi durmadı bu festival ve Vakıf. Dolayısıyla bu çok gurur verici bir şey tabii. Hele sanatta sürdürülebilirliğin gerçekten zor olduğu bir ülkeden bahsediyorsak. Kültür sanat gibi niş bir alanda bu işin devam ediyor olmasını tabii ki vakfın çok sağlam temellerinin olmasına bağlıyorum ben. Bir taraftan da tabii ki vakfı ve festivalleri destekleyen gönül dostlarımız var.

Bunların arasında tabii ki festival sponsorundan lale kart üyesine kadar çok geniş bir yelpaze yer alıyor ve tamamen işte hep beraber bir araya gelinip ortaya çıkarılan güzel bir tablo. Tabii ki seyircilerimiz, müzikseverler de en değerli varlığımız. Ki onlar olmasa zaten bizim yaptığımız işin bir anlamı yok. Biz onlar için yapıyoruz bu işi. Dolayısıyla sponsorlarımızdan Lale Kart üyesine, kültür merkezinden izleyicisine imece usulü sürdürülen bir çalışma bu. Yaşanan her türlü ekonomik zorluklara rağmen karşılıklı sevgi ve saygıyla beslenen, büyütülen bir yolculuk.

-Programları oluştururken yurtdışına da sık sık gidiyorsunuz. Genel algı nasıl?

6 yıldır Festivalin Direktörüyüm ama 16 yıllık İKSV tecrübem var biliyorsunuz.Öncesinde de festivalin direktör yardımcısıydım. İstanbul Müzik Festivali’nin çok prestijli, önemli bir etkinlik olduğunu bütün büyük sanatçılar ve orkestralar biliyorlar tabii ki.

Şimdi New York Filarmoni, Berlin Filarmoni, Viyana Senfoni gibi büyük orkestraların, önemli solistlerin, prestijli yıldız solistlerin dünyada isim yapan ve bütün önemli konser salonlarına, festivallere konuk olan solistlerin ve orkestraların takvimine girebilmek için bu işin planlaması 2-3 yıl öncesinden yapılıyor. Şu anda 2025 programı bile bitmiş vaziyette ve ben 2026- 27’ye başlamış durumdayım. Başka türlü asla mümkün değil.

Şimdi bu kadar büyük isimlerin, büyük orkestraların o yıl sezonda yapacakları turnenin bir ayağı olabilmek ve o seyahat planının içerisine girebilmek için siz de onların zamanıyla çalışmak zorundasınız. Ve orada işler öyle gidiyor 2-3 yıl öncesinden.Fakat tabii bizim gibi ekonomisi bu kadar kırılgan bir ülkede bu işin 2-3 yıl önceden planını yapmak, bütçesini öngörmek o kadar zor bir şey ki. Şimdi 2025 bütçesini yapmaya başlıyorum ben. Yüzde 70 üstüne koyuyorum her bir kalemin.

-Artık biraz ekonomist olduğunuzu iddia edebiliriz sanırım. Bütçeniz açık veriyor mu?

 Ekonomiden hiç anlamazken resmen artık anlamak zorunda kalıyorsunuz. Çünkü bu kadar büyük bir festivalin bütçesini yapıyorsanız, parasını yönetiyorsanız ekonomiden de,bütçeden de anlamak durumunda kalıyorsunuz.Her kuruşun da doğru yere gitmesi veya planlanması bizim görevimiz var tabi.

Öyle kolay bir iş değil. Ama İKSV Müzik Festivali Türkiye’nin en eski klasik müzik festivali ve çok şükür ki bizim bütçemiz açık vermiyor. Ancak geçen sene ve bu sene öngördüğümüz rakamların biraz üstüne çıktığımız kalemler oldu. Ama onları artık başka yerlerden bir şekilde kompanse edeceğiz. Yaklaşık ne kadar artabileceğini zaten öngörerek o bütçeyi yapıyorsunuz 6 ay önceden. Yani bu kadar işin içinde olmanız gerekiyor ama dışarıdan göründüğünden çok daha fazla bu konulara kafa yoruyoruz.

Çünkü festival direktörü olarak sadece o festivalin artistik programını yapmıyoruz. Aynı zamanda bütün bütçesini de festival direktörü yapıyor. Her şeyi öngörüyorsunuz ve sonra bu programın bütçeye göre uygulanması var. Yani bütün ekipleri takip etmek, bütçeyi kontrol etmek, ne fiyat geldi, bütçeden bakıyorsunuz, o fiyatın içinde miyiz, yok efendim çok üstüne çıktıysak pazarlık yapalım, birkaç yerden daha fiyat alalım diyoruz. Zaten bir vakıf olduğumuz için çalışma politikası da böyle davranmayı gerekli kılıyor. Teklif aldığımız, çalıştığımız, orkestralarla da pazarlık yapıyoruz.

"Kadim sponsorlarımız var bizim"

-Sponsorlar cephesinde onların ruh halini, ilgilerini, istekliliklerini nasıl görüyorsunuz?

 Çok uzun yıllardır destekleyen ve hiçbir şekilde elimizi bırakmayan. Bunların en başında zaten festival sponsorumuz Borusan var, Borusan Holding geliyor. Kurucu sponsorlardan Borusan. Onun dışında da işte 20 yıldır, 30 yıldır, 40 yıldır destekleyen gösteri sponsorları var. Bunların arasında Mercedes var, Organic ve Bell Holdingler var, ECA var. Yıllardır TSKB var, Nobel İlaç var, İş Bankası var, Tekfen var. Şimdi onlar şartlar ne olursa olsun yani pandemi döneminde dahi bırakmadılar bizi.Bu çok önemli bir şey. Çünkü bu bir vizyondur.

Bu kültürü, bu dünya görüşünü yaşatma üzerine kurulu bir işbirliği mekanizması. Yani bu sadece hani ben ismimi oraya koyayım, işte oradan PR’ımı yapayım, işte şu kadar da davetiyemi alayım gibi bir ilişki değil. Bir gönül bağı var aramızda gösteri sponsorlarımızla. Bakın ülke ekonomisinin bu durumunda şahsi sponsorlarımız dahi asla geri çekmediler desteklerini. Yani şahsi sponsor dediğim insanlar öyle çok büyük holdingler, firmalar değiller.

Bu vizyonu, bu dünya görüşünü, kültürü, sanatı, İstanbul Kültür Sanat Vakfı’nı, Müzik Festivalini desteklemek adına tüm güçleriyle bizimle birlikteler. Biliyorsunuz bir kriz olduğunda ilk kesilen şey kültür sanat harcama kalemleridir. Bu insanlar kendi ceplerinden çıkardıkları paraları dahi kesmiyorlar. Şimdi bu çok önemli bir şey, çok önemli bir gönül bağı. Hayranlık duyulacak bir şey. Sağ olsunlar, iyi ki varlar. Onlar ailemizin bir parçası artık. Bizim sponsorumuz olmalarından çok daha fazla değer ifade ediyorlar.

Yarının Kadın Yıldızları projesi destek bekliyor

TSKB’nin desteğiyle biliyorsunuz son 7 yıldır Yarının Kadın Yıldızları diye bir projeyi yürütüyoruz. TSKB ve bir pozitif ayrımcılıkla yurt dışında müzik eğitimi almak isteyen, müzik eğitimi alan ya da oradaki ustalık sınıflarına katılmak isteyen, oradan işte bir ne bileyim sazını yenilemek isteyen, yurt dışındaki bir orkestranın seçmelerine gitmek üzere finansal destek arayan kadın müzisyenlere destek verdiğimiz bir projemiz var. 7 yıldır 2018’den bu yana TSKB destekliyor. Ve ben her sene bu çağrıyı yapıyorum. Yani bir banka daha bu projenin yanına gelsin diye. 2018’den bu zamana 107 genç kadın müzisyene finansal destek verdik.

Şu an üstünden prim yapılan ve gurur duyduğumuz devlet sanatçısı ünvanlı İdil Biret, Gülsin Onay, Hüseyin Sermet gibi isimler devletin desteğiyle Harika Çocuklar Yasası’yla yurt dışına gidip eğitim almış isimler. Fazıl Say da dahil. O yasa var, iptal edilmiş değil ama uygulanmıyor. Biz kendi çapımızda bir şey yapmaya çalışıyoruz ama yurt dışında bir çocuğu okutmak kolay değil. Müzik alanı çok daha niş bir alan ve çok daha pahalı bir alan. Bu kadar yetenekli genç varken biz niye bunların elinden daha fazla tutmayalım! Neden diğer bankalar, neden diğer finans kurumları da elini taşın altına koymuyor. Keşke yapsalar.