İBB Genel Sekreter Yardımcısı Mahir Polat: İstanbul’da herkesin hakkı var

“İstanbullular, kamusal, kültürel, sanatsal yapılar başta olmak üzere tüm tarihi yapıları görme hakkına sahip olmalı" diyen Mahir Polat, geleceğe dair yaptığım tek planın, İstanbul başta olmak üzere Türkiye'nin hak ettiği kültürel-sosyal yaşama kavuşması olduğunu belirtiyor.

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

Zühre KURT

Kültürel miras, aslına bakarsanız tarihi ve kültürel çeşitliliği yansıtır. Korunması gerekli anıt ve sitler, sadece ülkenin kültür tarihini değil insanlığın ortak mirasını temsil eder. İstanbul, tarihi, mitolojik geçmişi, kaybolan ve yaşayan çeşitli kültürlerin izleri, arkeolojik ve mimari zenginliği ile Türkiye’nin önemli şehirlerinden birisi... Türkiye genelindeki tescilli kültür varlıklarının yaklaşık üçte birini barındıran İstanbul’da, 36 bin tarihî eser bulunduğuna dikkat çeken İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Genel Sekreter Yardımcısı Mahir Polat, İstanbul’un kültürel mirasını korumak için İBB Miras olarak yaptığı çalışmalarla öne çıkıyor. Sanat tarihçisi Dr. Mahir Polat, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nde (İBB) farklı görevlerde bulundu. Yerel seçimlerde ise CHP’nin Fatih Belediye Başkan adayı oldu, kampanyası dikkat çekti. Seçimlerin ardından yeniden İBB Genel Sekreter Yardımcısı olan Mahir Polat’la, kültürel miras ve yapılan restorasyonlara, depremde tarihi kültür varlıkların korunmasına kadar pek çok konuyu konuştuk.

İBB miras fikri nasıl doğdu?

2019 seçimlerinden sonra İstanbul’un yönetimi Ekrem Başkanımız ile beraber başlayınca Kültür Varlıkları Daire Başkanı olarak atandım. Bizim kendisiyle zaten 2015’ten bu yana hem dostluğumuz hem mesai arkadaşlığımız vardı. Bu potansiyel konuların hepsinde çalışmalarımız vardı ve yetkin olduğumuz için bizi göreve getirdi. 2019’da başladığımızda İstanbul gibi bir tarih kentinin restorasyon koruma ve fonksiyon çalışmalarının bir metodu olmadığını, İBB’nin herhangi bir konuda uzmanlaşmış yapı, uygulama odaklı bir uzmanlaşmış yapısı olmadığını gördük ve ihtiyaçlarla ilgili fikirlerimizi paylaştık. İBB miras fikrini olgunlaştırarak kendisiyle beraber bunun doğru bir yöntem olduğunu konuştuk ve ardından da Ekrem Başkanımız bu konuda daire başkanlığının yeniden şekillendirilmesi, uygulamanın kültürel miras alanında kendine özgü bir bilim tarafından kurulması konusunu esastan sahiplenerek önünü açtı. İBB Miras böyle başladı.

İBB Miras var mıydı daha önceden?

Tabii vardı ama uygulama ve restorasyon yapmıyordu. Sadece proje yapıyordu. Dolayısıyla sadece proje yapıp fen işleri gibi, otopark yapan ya da yol yapan ekip aynı zamanda eski eser restorasyonu da yapıyordu. Biz İBB mirasla uygulamayı, restorasyonu olduğu gibi uzman bir yapıyla tekrar teşekkül edip onu yönetmeye başladık. Bizim tabii ki yıllardır benim çalıştığım alandı, kültürel miras ve yanlış olduğunu, bir türlü doğru yapmanın metodunun uygulanmadığını, adeta bir inşaat işini dönüştürmüş bir restorasyon dünyası olduğunu hep evvelki görevimizde de söylememize rağmen pek sözümüzü anlatamadığımız bir dünya oldu. Bizim için İBB Miras hakikaten eski eserleri üst ölçekte yönetmek, korumak, önleyici koruma gibi hayata geçirmemiz gereken bir yaklaşım. Devletin ihale usulüyle bir çeşit şantiyeye dönüştürme alanı gibi değil. Korumanın kendisinin aktif, önleyici, dinamik, insanların katılımcı olduğu ama mutlaka restorasyon sonrasında da insanların kullanımına açılacak bir evren yaratması gerektiği fikirlerinden doğmuş bir konu. İBB Miras, Türkiye’nin sahiplendiği ve doğru usulü, partiler üstü, siyasetler üstü, Türkiye’nin değerlerini korumak adına işin nasıl yapılması gerektiğinin bir sembolü haline geldi. Bu deneyimi Türkiye artık sahipleniyor. İBB Miras artık en azından herkesin korumaya çalıştığı bir noktada. İBB Miras şehri ve tarihi koruyordu. Şimdi Türkiye İBB Miras’ı koruyor.

“Toplumsal çatışmanın, yüzleşme ve anlamayla aşılabileceğine inanıyorum”

İlk yaptığınız çalışma hangisi oldu?

Bizim ilk yaptığımız çalışma çok güzel bir çalışmadır. Şişhane’nin hemen altında, Haliç Tersane’nin üstünde Lohusa Kadın türbesi vardır. Evliya Çelebi’nin ailesinin de mezarlarının etrafında olduğu İstanbul’un en kadim mezarlıklardan birisinin yok olup ortasında sadece o türbenin kaldığı bir türbe örneği. İlk defa burada önleyici koruma ve İBB mirasın restorasyon anlayışını gösterdik. Arkası sıra zaten başka başka restorasyonlar birbirini takip etti. 64 abide yapının restorasyonunu yaptık, çok önemli bir sayı. Bunların fonksiyon verilebilir olanların tamamını insanlara açtık. Bizim projelerimizin en önemli özelliği bu.

Şairlerin, topluma mâl olmuş kişilerin mezar taşlarını dizayn ettiniz. Amacınız neydi?

Bu tarz çalışmalarınız devam edecek mi? Çok özel ve çok güzel bir çalışma hakikaten. Türkiye’de toplumsal çatışmanın yüzleşmeyle ve anlamayla beraber aşılabileceğine inanan birisiyim. Yaralı tarihimize ilişkin vicdanlı bir şekilde ölüm ve kayıt duygusu ile yan yana gelmek, dinlemek, duymak geride kalanların yad etmesine katkıda bulunmak anlamında toplumun farklı kesimlerini etkileyen bazıları ortak değer, bazıları da dünyaya mâl olmuş insanların mezarlarını tasarlamak olduğunu düşünüyorum. Çünkü mezar tasarlamak aynı zamanda bir şey üzerine final sözü söylemek anlamına geliyor. Aslında her bir mezar bir insanlık anıtı. Bir yaşam özetini taşıyor çünkü. Ama benim için de özel bir tarafı var. Çünkü ben annemin mezarını tasarlayarak üretmeye çalışmış, kendi acısını böyle yaşayan bir deneyim geçirmiş birisiyim. Dolayısıyla her ölümün sonrasında yapılacak bir hizmet, bir emek yaşam üzerine düşünmeye, insan üzerine düşünmeye bir kapı aralıyor. İçlerinde Adile Naşit gibi sanatçılarımız da vardı, Orhan Kemal gibi büyük yazarlarımız, genç yaşta yitirdiğimiz şairimiz Didem Madak da… Hatırlamanın ve bilmenin bir anlamı olacağı insanlar.

Türkiye’nin travmatik olaylarının, acı olaylarının karşısında en önemli anıtımız mezarlıklar tabii ki. Orada duruyorlar ve o yüzleşme için de, anlamak için de, tekrar ortak bir şekilde onları karşılaştırmak için de şifa verici pratikler bunlar. Yas tutmanın ikinci boyutu hatırlatmak konusudur.

İstanbul depreminde çok büyük can kaybı riski var

İstanbul’da deprem çok gündeme gelen bir konu. Sizin bu konuda yaptığınız çalışmalar neler?

İstanbul depreminde can kaybı riski büyük. Antakya’da Kurtuluş Caddesi’ndeki bütün dokunun yok oluşuna benzer bir durumun yaşanması söz konusu. İstanbul’da 10 bine yakın tarihi binanın beklediği bir alanda depremsellik açısından önemli çalışmalarımız var. İBB olarak, kendi mülkiyetimizde ya da yetkimizde olan yapıları restore edebiliyoruz. İstanbul’da 36.000 kültürel miras var ve bunların çoğunluğu Vakıflar, Kültür Bakanlığı ya da özel mülkiyetin elinde. Deprem konusunda beklenen İstanbul depremi metruk yapılarda ciddi sayıda can kaybını ve İstanbul’un tarihi kimliği olan yapıların yok olmasına yol açacak. Biz İBB miras olarak can-ı gönülden yıllardır bu konulara çabalıyoruz ama bu sadece İBB’nin yapabileceği bir şey değil. Hatta İBB bunun küçük bir paydaşı oluyor. Ama bütün koruma kurumlarının, bakanlıklarımızın, ilgili Kültür Bakanlığı, Çevre Şehircilik Bakanlığı, yerine göre yerel belediyelerin hepsinin elindeki bütün imkanlarını bu operasyona sarf etmesi gerekiyor. Biz şu an bu alanda da seferberlik yapmaya, o koşullara göre davranmaya ihtiyacımız var. Bu acil bir durum. Alanların iyileştirilmesi şu anki yavaş koşullarla olmaz. Bakanlığımız da bu konuda çalışıyor, onlar da çabalıyor. Ama demek ki daha fazla proaktif olmak zorundayız. 

Kültürü tarihsel bir norm olarak ele alıyorum

Kariyer yolculuğunuz ile ilgili bilgi alabilir miyiz?

Ben kültür ve tarihe ortak ilgi duyan birisiyim. Kültürü tarihsel bir norm olarak ele alan biriyim. Eğitimimi de, ilgimi de, bu alana ayırmaya çalıştım. Vakıflar Genel Müdürlüğü’ndeki görevimin ardından 2019 yılında İBB’de Kültür Varlıkları Daire Başkanlığı’na başladım. İBB mirası kurduk. Kamuoyunun malumu olduğu üzere Fatih’te ilçe belediye başkanlığına adaylık dönemim oldu dört ay. Rakibimiz kazandı. Biz de hatırı sayılır bir oyla Fatih’i bugüne kadar görülmedik bir anlamda muhalefet olarak zorlamış olduğumuz bir aşamaya taşıyabildik.

Fatih, Türkiye’de bizim medeniyetimizin çekirdeği gibi. Bütün toplum sentezimizi bulduğumuz sadece bir ilçe olarak kabul etmek mümkün değil. Çok ötesinde yani bütün tarihsel merkezimiz İstanbul ise İstanbul’un merkezi de Fatih’tir. Ardından tekrar İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nde Ekrem Başkanımızla yolculuğumuza devam ettik. Bu sırada Türkiye’de 463 belediye üyesi olan Tarihi Kentler Birliği’nin seçimlerinde Sayın Ankara Büyükşehir Belediye Başkanımız Mansur Yavaş seçildi ve onlar da bizi Tarihi Kentler Birliği’nin genel sekreterliğine getirdiler. Bir buçuk, iki aylık bir konu.

Tarihi Kentler Birliği çok önemli çünkü Anadolu tarih fışkıran toprak ve burada her kültürden her tarihsel dönemden kurtarmamız ve İstanbul’da yaptığımız gibi yaşama kazandırmamız gereken yerler var.Bu sırada İBB Miras da yeni belediyelerin kazanan belediye başkanlarımızın İBB Miras modelini takdir etmeleri, beğenmeleri ve o deneyimin kendilerinin de faydalanmaları üzerine işbirliklerine başladı. İstanbul’da Beyoğlu Belediyesi, Beyoğlu Miras adıyla bizim küçük bir kardeşimizi kurdu. Şişli Mirası kurduk. Eyüp Mirası kurduk. İstanbul’da Beşiktaş, Kadıköy, yine Beykoz, Sarıyer gibi ilçelerimiz ardı sıra gelecek. Bursa Miras kuruldu ve yakında İBB Miras, Bursa Miras protokolünü imzalayacağız. İzmir Miras’ı kuracağız. Kariyer dediğinizde biz kariyer planı yapmıyoruz. Böyle bir şeye etik olarak da inanmayan birisiyim. Biz emek veriyoruz, dostlarımızla çalışıyoruz, koşturuyoruz. Bir plan yapmadan başımıza gelen şeyler, John Lennon’ın meşhur sözünü hatırlatıyor. Hayat, gelecek üzerine planları yaparken başınızdan geçenlerdir diyor ya. Geleceğe dair yaptığım tek plan, İstanbul, Türkiye hak ettiği kültürel sosyal yaşama kavuşsun.

Çatışmasız bir toplum olsun. Hatay Depremi gibi büyük depremlerde de operasyonları yürütmüş bir ekip olduk. Bunlar bizim hayatımız boyunca unutamayacağımız hani derseniz ki kariyerinizde ne yazalım, eğer öyleyse o terminoloji, Hatay’da 30 bin gençle beraber çoluğumuzla çocuğumuzla çalıştığımız günler olacak. İnsanın vicdanına güvenmek ve ondan beslenmek bizim için çok önemli. Doğan Cüceoğlu hayatının son günlerinde verdiği bir röportajda beni çok etkileyen bir söz söylüyor. Kendi yaşamını tartıyor. Sonunda duruyor, düşünüyor ve diyor ki, anladım ki bilmek değil, fark etmekmiş önemli olan. Biz modern topluma geçtikçe bizim en önemli yanımız olan fark etmeyi biraz geride bırakmış gibiyiz. Bu alanlar belki tekrar onu hatırlatacak. Tekrar kemale, insani derinliği, dostluk, dayanışma, farklılığın bir düşmanlık meselesi değil, bir çeşitlilik meselesi olduğunu fark edeceğimiz, gergin ve kaygılı değil, mutlu ve neşeli bir toplum olacağımız zamanlar inşallah olur.

Restorasyonlarımız inşai değil şiirsel bir faaliyet

Peki restorasyonu süren yakında kentte buluşacak olan neler var şu an gündeminizde?

Restorasyon çalışmalarımızda büyük abide yapıları tamamladık. Özellikle bizim için üst segment çok önemli. İstanbul’un yaşamına etki edecek büyüklükte alanlar. Bir tanesi Yerebatan Sarnıcı. Sadece ziyaretçi merkezi değil, içerisinde etkinlik de yapıyoruz. Eski durumunun çok ötesinde geçen bir buluşma alanı. Beni çok çok onurlandıran, o projenin ortaya çıkmasını bütün ömrümüz boyunca, kariyerimiz boyunca unutamayacağımız Feshane projemiz. Feshane, uluslararası bir değer. Bir diğer projemiz Çubuk Siloları. Çubuk Siloları şu an dünya ölçeğinde bir mimari formu olmayan bir çağdaş sanat müzesi. Tabii şu an içinde röportaj yaptığımız, bir pandemi günü camından atlayarak kurtarmak için içeri girdiğimiz bir bina Casa Botter… Çevresindeki bütün kötü restorasyonlara karşı aslında restorasyonun nasıl olması gerektiğini adeta bir sembol olarak gösterdiğimiz bir örnek Botter binası… Ama daha da önemlisi şu an İstanbul’da büyük yatırımlarla oluşturulmuş, çok büyük sergi ve kültür mekanlarının tamamından daha fazla ziyaretçi alan bir yıldız proje olması. Yani doğru projenin, doğru kültür alanının böyle büyük inşa-i işlerle değil de aslında kültürel, estetik ve en başta söylediğim gibi o şiirsel değeri yakalamak, onu korumak üzerine olması önemli. İstanbul’da herkesin hakkı var. Bu hakla da göreceği yapılar, kamusal, kültürel, sanatsal yapılar başta olmak üzere tarihi yapılar.

Bizim açıkçası yerel yönetim olarak en önemli değerimiz, en önemli farkımız bu şehri hakikaten İstanbulluların olduğunu hissettirebilecek detaylara sahip çıkmamız. Bunun dışında Müze Gazhane, dünya yıldızı projedir. İlk yılda 2.5 milyon insanın kültür-sanat faaliyetine iştirak ettiği olağanüstü bir değerdir. Muhteşem bir duygu etkisi bırakan Moda İskelesi. Şu an Yedikuleli Gazhanesi dünya ölçeğinde 52 bin metrekarelik bir kültür sanatı yaşam merkezi olacak. Birçok proje ama belki de en önemlisi dünya mirası alanı olarak 85’te ilan edilmiş 7.2 kilometrelik tarihi kara surlarının inşallah etap etap bitirileceği bir restorasyon projesinin bir buçuk kilometresini tamamladığımız etabı ve hızlandırarak inşallah bu görev süremizde tamamını bitireceğimiz ve turizme, erişime kazandıracağımız alanlar. Yeni dönemde de olağanüstü bir proje geliyor. Kent Müzesi’nin içinde olacağı, İstanbul’un bugüne kadar yapılmamış Kent Müzesi’ni diğer komplekslerle beraber kültür ve yaşamın içine çekeceğimiz büyük bir alan, bir yaşam vadisi, bir kültür vadisi.