Hikâyesini anlatamayanların "hikâyesi"
Bakırköy Belediye Tiyatroları’nın iddialı oyunu “Gülünç Karanlık”; Ataköy Yunus Emre Kültür Merkezi’nin yeniden düzenlenen Turhan Tuzcu Sahnesi’nde; 15, 16, 21 ve 22 Nisan’da izlenebiliyor.
Bir ömrü sahnemize vermiş Yücel Erten’in 27 Mart dolayısıyla sosyal medyada paylaştığı tanımla başlayalım: “Tiyatro Sanatı, insanlara avuçlarında su taşıyarak, kendi susuzluğunu giderme çabasıdır.” Tam da bu tanımın içini dolduran bir oyundan bahsetmek istiyorum bugün: Bakırköy Belediye Tiyatroları’nın (BBT) “Gülünç Karanlık”ından...
İstanbul’da ilk kez bir oyununu izlediğimiz Wolfram Lotz’un çarpıcı metnine verdiği bu ismi “Karanlığın da gülüncü olur mu?” diye yadırgamayın. +16 olarak sahnelenen oyun bittiğinde, yazar; iğneoyası bir rejiyle metni an be an dokuyan yönetmen Nurkan Erpulat ve yıllardır birlikte sahneye çıkan; tiyatroyu algılayış- ifade ediş biçimleri ortak 5 müthiş oyuncu, bu sorunuzu “Gülünç olmayan karanlık mı var?”a çevirecekler çünkü. Fakat burada “gülünç” ün, eski tabiriyle “müstehzi” olduğu ve acı bir tebessümle eş anlamlı olduğunu da söyleyeyim!
Âdettendir, oyunun konusunu en azından çıtlatmam gerekir ama, doğrusu ya bunu hiç yapasım yok! Oyun o kadar çok şey üzerine ki “özetlemek” fena halde haksızlık olacak. Belki şunu söyleyebilirim: İlk bölümde Somalili bir korsanın savunmasını dinleyecek, ikincisinde ise Afganistan'da aslında olmayan bir nehirde “sonu meçhul” arkadaşlarını arayan iki Alman askerin dönüştürücü yolculuğunu yaşacaksınız... Evet, izleyeceksiniz değil, yaşayacaksınız! Bu iki “alâkâsız” hikâye, insanın bencilliği gibi akmayıp gittikçe bataklaşan bunalık nehirde birleşirken, karşınıza çıkacak manzarada neler yok ki: Sömürgecilik başrolde, insanın daima insanın kurdu oluşu, doğayı ve “aşağısındaki” hayatları durmaksızın yağmalayışı, açlık, çaresizlik, bir ehlileştirme yöntemi olarak eğitim, ezenler ve ezilenler vs. vs... Özetle, yazarın, Conrad'ın “Karanlığın Yüreği” romanı ve Coppola›- nın “Apocalypse Now” filmini referans alan yapıtına; “Hikâyesini anlatamayanların hikâyesi,” diyorum ve susuyorum.
1981 doğumlu Wolfram Lotz’un Hikâyesini anlatamayanların "hikâyesi" Bakırköy Belediye Tiyatroları’nın iddialı oyunu “Gülünç Karanlık”; Ataköy Yunus Emre Kültür Merkezi’nin yeniden düzenlenen Turhan Tuzcu Sahnesi’nde; 15, 16, 21 ve 22 Nisan’da izlenebiliyor. 2014 tarihli metni; cesur, yer yer parçalayıcı ve seyirciyi toparlamaya hiç de niyeti olmayan bir oyun. Lotz aynı zamanda bir şair, bu da metnin onca acı ve hüzün arasında barındırdığı “şiiri” açıklıyor. Nurkan Erpulat’ın dilimize çevirdiği eser, belki “uzaklarda” ve hatta “hayallerde” yaşananları anlatıyor ama, Ceren Ercan’ın dramaturjisinin katkısıyla bizdeki yansımaların izini de bıçak sırtında sürüyor. Küçük bir örnek: Kimseleri anlamaya gönül indirmeyen Alman askerin nehirde karşılaştıkları seyyar satıcıyla olan kağıt mendilli sahnesi, hepimiz için acıtıcı derecede tanıdık.
“Gülünç Karanlık”ta kirlenenler içinde birinci gelen beyazdan oluşturulmuş bir “dekor” var, sınırları çizilmiş sahne demek belki daha doğru. Daha ilk anda bu bembeyazlığın ortasına dökülen bir el arabası çamur, “oyunun zeminini” kayganlaştırıyor. Seyredeceklerinize iyi tutunun, düşebilirsiniz... Bu dekor ve ışıklar Cem Yılmazer’in. İlk kez bu kadar az renkli görüyorum Yılmazer’in ışığını, şaşırtıcı, ama yerinde. Hele, neredeyse oyunculardan rol çalan gölgeler çok başarılı. Tomris Kuzu’nun kostümleri hem zeminin gerçeküstülüğüne, hem de tüm bu yaşananların “absürt”lüğüne dikkat çekiyor. Başak Günak’ın denizkabuklarını dahi kullandığı, oyuncularını martı yapıp gökyüzüne saldığı ses tasarımı başarılı.
Oyuncular içinse şunu yazacağım önce: Uzun zamandır bu kadar metinle ve rejiyle kolkola yürümüş bir ekip izlememiştim, her biri hem bireysel, hem de ekip olarak kariyerlerinin zirvesindeler... Broşürde yaptıkları gibi soyadı alfabetik yazıyor ve alkışlıyorum: Erol Ozan Ayhan, Yelda Baskın, Doğacan Taşpınar, Elif Ürse ve Alican Yücesoy’u. Bu arada, oyunun tüm karakterleri aslında erkek, yazar metninde bunun için kendi kendisini eleştiriyor da. Ama BBT’de iki rolü aktrisler oynuyor. Ezilenlerin arasından iki rolü. Kadınların ezilmişliğine de sahneden gür bir selam gidiyor böylece... Tekrar, Yücel Erten’in tanımına dönersek... Bu serin, berrak ve çok makbule geçen “su” için teşekkürler BBT... Wolfram Lotz ve Nurkan Erpulat’la tanışmamıza aracı olduğun için de...
İmge sağanağı gibi...
“Gülünç Karanlık”ı sahneye koyan Nurkan Erpulat, Avrupa’da, tabii özellikle Almanya’da, bizdekinden çok daha iyi tanınıyor. Halen Berlin’deki Maksim Gorki tiyatrosuyla çalışan Erpulat’ın “Gülünç Karanlık”taki rejisi, birkaç akımdan -ve hayattan- alabildiğine beslenen, kelimenin tam anlamıyla dinamik, zengin, seyirciye yaklaşmayı önemseyen, buluşlarla dolu bir çalışma. Kendine özgü... Sembolizm başrolde, öyle ki imge sağanağı adetâ reji... Alman askerlerin savaşta sakatlananların yanlarından geçtikleri bir sahne var meselâ, ahaliden her birinin bazı organlarının olmadığını fark ediyorlar; tam bu anda, çocukken yaptığımız kağıttan insancıkların kafaları; kolları; bacakları koparılıyor bir bir... Etkileyici. Sonra, daha ilk sahneden itibaren Brecht’e ve bizim geleneksel tiyatromuzun ögelerine sağlam göndermeler var... Oyuncular, evet bir hikâye anlatıyorlar -hem de ne anlatıyorlarama aslında oyuncu olduklarının altını da durmaksızın çiziyorlar! Çiziyorlar ki fi nale doğru yaşanacak “Hamlet”li “iç dökme” sahnesi yerini bulsun... Oyunun seyirciyle teması da es geçilmemeli. Bazı sahneler hani neredeyse in yer face!