En meşhur şövalye operada

İstanbul Devlet Opera ve Balesi'nin Türkiye prömiyerini gerçekleştirdiği "Don Kişot" operası, bugün, 29 ve 30 Ocak tarihlerinde Süreyya Operası'nda dinlenebiliyor.

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

NERMİN SAYIN

Bazı eserler vardır, yüzyıllar boyunca her okurun dünyasında farklı ışıklar yakmanın yanı sıra başka başka yapıtlara da ilham olurlar. Sinemaya uyarlanır, ünlü bestecilere ilham perileri taşır, resmin dehalarının tuvallerine bin bir biçimle yerleşirler. Onlar, "başyapıt" kavramının tanımıdırlar âdeta...

Bu sezon, aralarından biri olan "La Manchalı Yaratıcı Asilzade Don Quijote"u bol bol konuşuyoruz... Birbiri ardına izlediğimiz bale, sinema ve tiyatro uyarlamalarının ardından, 4 asrı geride bıraksa da coşkusu hiç ihtiyarlamayan şövalyeyi, bu kez opera sahnesine konuk ediyoruz. Hem de bir Türkiye prömiyeriyle: Fransa'nın en üretken opera bestecilerinden biri olan Massenet'nin ömrünün son yıllarında yarattığı "Don Kişot"la (Don Quichotte.)

Dulcinee'nin aşkı uğruna...

Librettosu Henri Cain tarafından, modern romanın başlangıç eseri sayılan Cervantes yapıtından "esinlenerek" yazılan "Don Kişot", İstanbul Devlet Opera ve Balesi'nin sezonun ana konusu olarak seçtiği "idealizm" teması dolayısıyla perde açan eserlerden biri. Dünya prömiyeri 1910'da, Monte Carlo Operası'nda yapılan opera, 5 perde ve İstanbul'da Fransızca orijinalinden, 2 kez ara vererek oynanıyor. Süresi 2 saati biraz geçen opera, tematik olarak bir "esinlenme" olduğu için romana göre farklılıklara da sahip.

Konusunu kısaca özetlemem gerekirse, şunları söyleyebilirim: Cesur ve hayalperest şövalye Don Kişot'la sadık hizmetkârı Sancho'nun yolu bir İspanyol kasabasına düşüyor. Don Kişot, burada yaşayan eğlenceye tutkun Dulcinee'ye gönlünü kaptırıyor, fakat pek çok rakibi var! Don Kişot'la ilginer görünen Dulcinee, onun aşkını sınamak için, gezgin şövalyeye zorlu bir görev veriyor... Mizahi ögelerle de süslü bu öyküyü, ihtiyar şövalyenin naif aşkına ve hüzün dolu finale bakıp Gülten Akın'ın dizelerini anmadan izlemek zor: "Ah kimselerin vakti yok, durup ince şeyleri anlamaya..." Massenet'nin ezgilerine gelince, yer yer enerjik, yer yerse duygusal notalar dinleyicileri bekliyor "Don Kişot"ta. İspanyol tınılarının bol bol kullanıldığı renkli koro sahneleri seyircinin gönlünü çalıyor. Opera, solistlerinin başarısıyla da Don Kişot'u, Dulcinee'yi ve Sancho'yu yeniden sevdiriyor.

Dengeli bir reji...

Recep Ayyılmaz eseri, geleneksel yapısını koruyarak, Don Kişot'un ünlü atı Rosinante'ı ve Sancho'nun eşeğini bisiklet formunda sahneye taşımak gibi; yel değirmenlerini neonla yaratmak gibi birkaç göstermeci tiyatro müdahalesiyle sahneye koyuyor. Son derece kalabalık olan koro sahnelerinde dengeli bir reji var. Ayyılmaz, başrollerinin yorumları kadar dramatik oyunculuklarına da itina gösteriyor. Benim seyrettiğim akşam sahnede olan Suat Arıkan (Don Kişot), Dulcinee (Aylin Ateş) ve Sancho (N. Işık Belen), hem ses hem de oyunculuk olarak seyircinin coşkulu alkışlarını devşirdiler. Başrollerin dönüşümlü olarak yorumlandığı eserde, Zdravko Lazarov'un yönettiği orkestra da onlardan aşağı kalmadı doğrusu...