Bir Tweet Dünyayı Değiştirir Mi?
Ekoloji mücadelesi dijital aktivizm, Bir Tweet Dünyayı Değiştirir Mi? kitabının yazarı Dr. Öğretim Üyesi Şeyma Esin Erben “Her ne kadar dijital aktivizmi sosyal medya aktivizmine indirgemekten kaçınsam da Türkiye’de sosyal medyaya bir nevi görünmeyeni görünür kılma işlevinin yüklendiğini söyleyebilirim. Önceden bir eko-kıyımın haberini belki günler sonra, ancak haber olursa alıyorduk.”
Günay DEMİRBAĞ
Dijital aktivizm denildiğinde, sosyal medyada sınırlı bir alan içerisinde ki hareket olarak algılansa da, ikisinin de bir birinden farklı olduğunu belirten Dr. Şeyma Esin Erben’den “dijital aktivizmin teknolojik gelişmelerle birlikte sürekli güncellenen bir eylem çeşitliliğine sahip” olduğunu öğreniyoruz. Erben, ekoloji özelinde hareket eden aktivistlerin yol haritalarının dijital aktivizmle ve yaşanan coğrafyanın sunduklarıyla ile kesişme noktasına netlik kazandırma yönünde sayfalar açıyor. Bu konudaki bilgi sınırlarını daha da genişletmek amacıyla Erben’in kaleme aldığı Bir Tweet Dünyayı Değiştirir mi? kitabının başlığı altında özellikle ülkemizde ve dünyada artan ekolojik protestoların yoğunlaştığı dijital ortamları, çerçevesini, neden tercih edildiğini, sivil hareketle bağlantıları konusunda sorularımızı yazarımıza yönelttik.
Dijital aktivizm nedir ve dijital aktivizm olmasaydı neleri duyamazdık, farkındalığımızın sınırları ne olurdu?
Dijital aktivizm denildiğinde aklımızda ilk olarak sosyal medya paylaşımları, çevrimiçi imza kampanyaları gibi sınırlı bir çerçeve beliriyor. Çünkü Türkiye’de öyle hızlı değişen bir toplumsal gündem var ki onun içinde kalabilmek ve bu hızla baş edebilmek için en kolay yöntemlere yöneliyoruz. Oysa dijital aktivizm teknolojik gelişmelerle birlikte sürekli güncellenen bir eylem çeşitliliğine sahip. Dijital aktivizmi dijital bilgi ve iletişim teknolojilerini kullanarak toplumsal değişime veya mevcut uygulamaların değişmesini engellemeye yönelik eylemler ve çabalar olarak değerlendirebiliriz. Bu da bizi toplumsal hareketler adına gerçekleştirilen hack eylemlerinden bizden gizlenen politik ve ekonomik ilişkiler ağını açığa çıkaran çeşitli eylemlere kadar geniş bir repertuvara götürüyor. Bugün istatistiklere baktığımızda Türkiye’de nüfusun yaklaşık yüzde yetmiş beşinin sosyal medya kullandığını görüyoruz. Her ne kadar dijital aktivizmi sosyal medya aktivizmine indirgemekten kaçınsam da Türkiye’de sosyal medyaya bir nevi görünmeyeni görünür kılma işlevinin yüklendiğini söyleyebilirim. Önceden bir eko-kıyımın haberini belki günler sonra, ancak haber olursa alıyorduk. Dijital aktivizmle bilgi daha hızlı paylaşılıyor, örgütlenme pratikleri değişiyor, yerelin ötesine taşınıyor, daha kapsayıcı oluyor. Dolayısıyla eyleme geçmek de hızlanıyor. Tabii eylemlerin sonunda elde edilen toplumsal kazanımlar, eylem biçimleriyle beraber politik ve ekonomik olarak gücü elinde bulunduranlara bağlı olarak değişkenlik gösteriyor.
Dijital teknolojinin ekoloji mücadelesi
Ekoloji aktivizminin geleceği nasıl şekillenebilir? Sosyal medyanın ve dijital araçların yaygınlaşmasında ve etkili olmasında daha fazla nasıl kullanılabilecek?
İklim anksiyetesi ve iklim göçü gibi terimleri daha sık duyduğumuz ve belki gündelik dilde kullanacağımız bir dönemin içindeyiz . Kentten kırsala göçün; ileri dönüşüm, sıfır atık gibi alternatif hareketleri sosyal medyada her geçen gün artıyor. Bunların dışında dijital teknolojinin ekoloji mücadelesinde nasıl kullanılabileceğini çok az konuşuyoruz. Kaynak takibi, karbon izleme, atık yönetiminde şeffaflık gibi olumlu yönlerinin yanında yüksek enerji tüketimi gibi olumsuzluklarını da tartışmamız gerekiyor. Ya da yapay zekâ ve büyük veriyi kullanarak arazilerin ormansızlaşmasını engelleyen, biyoçeşitliliği korumaya çalışan yeni kurulmuş şirketlerin güvenilirliğini konuşmalıyız. Bu dijital teknolojilerin tamamını teknik olarak anlamamız gerekmiyor elbette. Fakat en azından yakın gelecekte nelerle daha sık karşılaşacağımıza dair daha proaktif bir yaklaşım benimsemeliyiz.
Her ülkenin tepkisi birbirinden farklı
Hem yerel hem de küresel düzeyde ekoloji aktivizmine nasıl katkı sağlanabilir?
Açıkçası ben yereldeki değişimin kök salıp etrafına saçılacağını düşünenlerdenim. Eko-kıyıma uğrayan bir yerde, ilk müdahale eğer yerel toplumdan geliyorsa mücadelenin haklılığı hiçbir erke söz söyleme hakkı vermiyor. Bir süredir bir araştırma projesi kapsamında Avrupa’da küçük bir ada ülkesinde yaşıyorum ve burada bir toplulukla birlikte aktivizm yapıyorum. Ekolojik sorunlarla ilgili iletilen ihbarları süzme, değerlendirme; eylem planı oluştururken hükümet, medya ve hukuk ayaklarını hesaba katma; aktivistlerin üstlendiği sorumluluklar, destekçi kazanma ve destekçilerin aktivizme entegrasyonu; eylem hazırlığı, eylem sonrası katılımcılardan geribildirim alma gibi birçok aşamadan söz edebilirim. Her ülkenin kültürel ve tarihsel dinamikleri, eko-kıyımlara gösterdiği tepki bir diğerinden farklı. Örneğin Türkiye’de bir eko-kıyıma karşı uluslararası bir kamuoyu oluşturulduğunda bunu bir hızlandırıcı olarak görüyoruz. Oysa şu an yaşadığım ülkede, uluslararası bir dayanışma çağrısı yapmanın Türkiye’deki gibi bir karşılığı yok çünkü bu çağrının dışarıdan içeriye bir müdahale gibi algılanma olasılığı söz konusu. Tüm bu farklılıklar bölgesel veya yerel aktivizmi biçimlendirse de dünyanın herhangi bir yerinde ekoloji aktivizminin kısa ve uzun vadeli hedefleri ortak noktada buluşuyor.
Dünya çapında ekoloji aktivizminin yükselişte olduğu ve ekolojik sorunlara dikkat çekmek için bir dizi eylem planının ortaya konulduğu bir dönemdeyiz. Aktivizmin neden bu kadar önemli?
İklim aktivistlerinin, iklim krizine karşı hükümetlere ve ticari şirketlere çağrısı uzun süre görmezden gelindi. Ne zamanki gündelik hayatta kuraklıkla, orman yangınlarıyla, sellerle iklim krizinin etkisini hissetmeye başladık o zaman bir şeylerin ters gittiğine ikna olduk. Hani herkesin içten içe hissettiği ama adını bir türlü koyamadığı meseleler vardır ya işte aktivizm bu meselelere ilişkin doğru bilgiyi kamuoyuyla paylaşır ve farkındalık oluşturmayı amaçlar. Bununla da kalmaz, farklı materyaller ve taktikler kullanarak çözüme yönelik eyleme geçer ve halkın ilgisini belirli bir yöne çekme konusunda oldukça davetkârdır. İnsan kaynaklı iklim krizine karşı mücadele etmek devletlere, hükümetlere, kitle medyasına ve açgözlü ticari şirketlere bırakamayacağımız kadar ciddi bir meseledir. Kaldı ki bu aktörlerin kendisi zaten ekolojik sorunlarla ilgili çözümün değil sorunun bir parçasıdır. Haliyle aktivizmin bir ayağını da onlara karşı verilen mücadele oluşturur.
Ekoloji aktivizminin her toplumda farklı yöntemlerle yürütüldüğü ve farklı toplulukları etkilediği ifade ediliyor. Türkiye özelinde, ekoloji hareketinin nasıl bir durumda anlatabilir misiniz?
Çok açık bir şekilde görebiliyoruz ki Türkiye’de ekoloji hareketi sivil toplumun direnişçi kültürünün katkısıyla ilerliyor. Burada direnişe tekrar vurgu yapmak istiyorum çünkü yoğunlaşan eko-kıyıma karşı direnen köylüler, kentli topluluklar, yerel topluluklar ve bağımsız aktivistler var olanı korumaya çalışıyor. Öte yandan temsili demokrasinin bileşenleri ekolojik hareketi ileri taşımakta neredeyse hiçbir katkı sunamıyor. Türkiye’de ekoloji hareketinin en çok görünürlük kazandığı süreç olan Gezi Parkı Protestolarından sonra ekoloji aktivistleri hem sosyal medyada hem de sokakta yaratıcı ve barışçıl eylemlere önayak oldu. Ancak kitabımda da belirttiğim üzere hükümet gözetim kaygısı ve risk algısı öyle bir noktaya vardı ki aktivistler ve hareketin destekçileri sokaklardan ve meydanlardan çekilmeye başladı. Bugün geldiğimiz noktada, uzun soluklu ve planlı bir mücadele yürütülmedikçe ekoloji hareketi çevrimiçi ortamda sıkışıp kalıyor. Oysaki ormanların kesimi, zehirli atıkların su kaynaklarına dökülmesi veya hayvanlara uygulanan sistematik şiddet çevrimiçi ortamda gerçekleşmiyor.
Sosyal medyanın, ekoloji aktivistlerinin ve destekçilerinin mücadelelerini nasıl etkiliyor ve bu bağlamda sosyal medyanın avantajları ve dezavantajları neler?
Yakın zamana kadar ekoloji aktivizmini yoğun olarak Twitter’dan (X) takip ediyorduk. Bugün artık Instagram ve TikTok gibi yaygın kullanılan diğer platformlarda da ekoloji hareketinin kendine yer edindiğini söyleyebiliriz. Her sosyal ağın öne çıkan farklı özellikleri olsa da, kimisinde görsellik kimisinde kısa videolar gibi, ekoloji aktivizmi ulaştığı kişi sayısını artırmak için farklı sosyal ağlarda görünmek zorunda olduğunun farkında. Beri yandan tartışmaların kendine özgü bir biçimde sürdürüldüğü Ekşi Sözlük’ü de unutmamak gerekiyor. Sosyal medya kullanıcıların ağlar oluşturmasını ve içeriklerini herhangi bir onay mekanizmasına bağlı olmadan paylaşmalarını sağlıyor. İnternet’in ilk yıllarında kullanıcılar çevrimiçi ortamı daha bağımsız ve özgür bir tartışma ve sohbet ortamı olarak görüyordu. Ancak bugün tekelci teknoloji şirketlerinin ve hükümetlerin sosyal medyaya yönelik her türlü müdahalesi bizi farkına varamadığımız özgür bir ortam yanılgısının içine sürüklüyor. Dahası bu dev teknoloji şirketlerinin ekolojiye verdiği zararlara rağmen ekoloji hakları adına çelişkili bir biçimde bu teknolojileri kullanmaya devam ediyoruz. Öte yandan, hepimiz sosyal medya kullanıyoruz ama nasıl kullanıyoruz? Bilgi-haber teyidi ve kendi dijital güvenliğimizi konusunda gerçekten çok zayıfız. Ekoloji aktivistleri açısından her ikisi de bir zorunluluk haline gelmiş olsa da destekçilerin de bu pratikleri en az aktivistler kadar benimsemesi gerekiyor.
Sosyal medyanın aktivistlerin çabalarını nasıl sınırlayabileceğini düşünüyorsunuz?
Sosyal medya hesabınızdaki içerik akışına dikkat ettiğinizde göreceğiniz şu oluyor: Daha önce ziyaret ettiğiniz web siteleri ve sosyal medya hesapları, alışveriş uygulamalarında görüntülediğiniz ürünler, izlediğiniz çevrimiçi videolar, gittiğiniz bir kafeden paylaştığınız lokasyon bilgisi; özetle tüm çevrimiçi etkinlikleriniz sosyal medya şirketlerinin oluşturduğu algoritmik hesaplamalar sonucu size reklam, önerilen içerik ve önerilen hesaplar olarak geri dönüyor. Böylece görüşme yaptığım aktivistlerin de sıklıkla işaret ettiği dijital mahalleler ortaya çıkıyor. Ekoloji aktivistleri ekoloji meselesine ilgi duyan kişilere ulaşırken diğer kişilere erişerek ağlarını genişletmekte zorlanıyor. Çünkü birincisi etkileşim alanları, artık sınırları büyük ölçüde algoritmalar tarafından çizilmiş bir dijital ağın içinde kalıyor. İkincisi ise daha geniş ölçekli bir soruna dayanıyor, toplumsal kutuplaşma sonucu nefret söylemi ve zorbalıkla karşılaşma. Ancak bunların hiçbiri aşılamaz sorunlar değil. Bugün sosyal medyada etkin bir şekilde varlığını gösteren aktivist toplulukların veya bireysel aktivistlerin hesapları, ekoloji mücadelesini ideolojiler ötesinde bir biçimde konumlandırıyor. Bir başka deyişle buzulların erimesi veya maden sahaları için ormanların yok edilmesi sadece belirli insanları etkilemiyor, hepimizi etkiliyor mesajı veriliyor. Bu anlamda ekoloji mücadelesinin birleştirici bir güce sahip olduğunu söyleyebiliriz.
Veri aktivizmi, nedir ve ekoloji aktivizminde nasıl bir rol oynayabilir? Bu tür teknik zorlukları aşmak için neler yapılabilir?
Hepimizin yurttaş olarak hükümetlerden ve ticari şirketlerden toplumu ilgilendiren meselelerde şeffaflık ve üzerinde değişiklik yapılmamış verinin paylaşmasını talep etme hakkı var. Biz bu verilere açık erişim konusunda ne kadar istekliysek devlet kurumları ve ticari şirketler tam tersine o kadar isteksiz. Veri aktivizmi tam da bu veriyi gizleme çabalarına bir cevap olarak devreye giriyor ve kamuoyunu ilgilendiren fakat erişebileceğimiz kaynaklarda saklanmayan ve paylaşılmayan verinin ortaya çıkarılmasını ve çeşitli medya kanalları aracılığıyla kamuoyuyla paylaşılmasını sağlıyor. Dijital veri aktivizminde veriler bir kurumun içinden biri tarafından sızdırılabileceği gibi hack eylemleriyle de sızdırılabilir ve analiz edilebilir. Ama asıl önemli olan verilerin kamuoyuyla paylaşılmasıdır. Ekoloji mücadelesinde en bilinen örneklerinden biri 2009 yılında İngiltere’de bir iklim araştırma biriminin iklim krizine ilişkin verileri manipüle ettiği gerekçesiyle kuruluşun bir dizi e-postasının kamuoyuna sızdırıldığı Climategate Skandalı. Çok daha yakın bir tarihe baktığımızda bu kez Brezilya’da 2019 yılında başlayan orman yangınlarından sonra da hükümetin verileri manipüle etmesine ilişkin tartışmalar karşımıza çıkıyor. Veri aktivizmi elbette sosyal medya kullanmaktan veya bir tıkla bir kampanyaya imza vermekten farklı becerileri gerektiriyor. Dijital güvenlik, hukuki destek, veri aktivistlerinin sağladığı eğitimler, veri aktivizmi ağları, dijital cihazların özelliği ve İnternet hızı gibi birçok faktör devreye giriyor. Ekoloji mücadelesinde veri aktivizminin alanı genişlemedikçe aktivistler gizlenen verilerin kendilerine görünmez bir el tarafından uzatılmasını beklemeye devam edecek gibi görünüyor.
Ekoloji aktivistlerinin sadece dijital faaliyetlerle sınırlı kalmadığı ve sokak aktivizmini güçlendirmek istedikleri ifade ediliyor. Bu bağlamda, ekoloji aktivistlerinin çevrimdışı eylemlerini nasıl güçlendirebilecekleri hakkında düşüncelerinizi paylaşabilir misiniz?
Ekoloji mücadelesinde sıklıkla kullanılan eko-kıyım, ekolojik yıkım gibi ifadelerden ekolojiye karşı müdahalelerin ne kadar sert ve yıkıcı olduğunu anlamamız gerekiyor bence. Aslında ekolojiye dönük bir şiddet olduğu açıkça dile getiriliyor. Dolayısıyla şiddete karşı çıkarken şiddet içeren söylem ve eylemlerle ekoloji hareketini güçlendirmek, ekoloji aktivistleri tarafından kabul edilen bir yaklaşım değil. Bu sebeple barışçıl ve yaratıcı eylemlerle gerçek hayattaki insanlara temas etmek istiyorlar. Bana göre Türkiye’de ekoloji hareketi destekçilerinin potansiyeli biraz geri planda kalıyor. Destekçilerin sunabileceği katkıların boyutuna bakılmaksızın aktivizme teşvik edilmesi gerekiyor. Bunu hiyerarşinin hâkim olduğu bir toplumsal harekette deneseniz de yapamazsınız. Çevrimdışı aktivizm için seferber eden toplumsal heyecanda şu an için olmasa da çevrimiçi bağlantıların çevrimdışı yaşama taşınmasına ihtiyaç olduğu çok açık.
Ekoloji aktivistlerinin dijital becerilerini geliştirmeleri gerektiği vurgulanıyor. Bu becerilerin hangi alanlarda geliştirilmesi gerektiğini düşünüyorsunuz?
Aktivistler, dijital becerilerini nasıl güçlendirebilirler? Dijital becerileri geliştirmek ancak uygulamayla mümkün oluyor. Dijital beceriler nedir, nasıl geliştirilir diye teorik okumalar yaparsınız, motivasyon veya eğitim videoları izlersiniz fakat bu kadar hızlı değişen bir teknolojide eyleme dönmeyen hiçbir bilgi güncelliğini de koruyamıyor. Burada bir ihtiyaç hissetmek de gerekiyor. Bilmediğiniz veya tanımadığınız bir şeyin ihtiyacını duymanız çok zor.
Farklı ülkeler ve kültürler ekoloji mücadelesini nasıl yürütüyor, ekoloji aktivistleri ne gibi dijital eylemlerde bulunuyor?
Daha önce de belirttiğim gibi herkesin aktivizm amaçlı veri sızdırmasını veya hack eylemleri yapmasını bekleyemeyiz elbette. Ancak en azından basit görsel ve işitsel içerik üretme araçlarını kullanabilir olmamız gerekiyor artık. Ya da mevcut materyalleri uyarlayabilecek, dijital güvenliğimizi sağlayabilecek becerilere sahip olmamız lazım. Aslında hepsinden de öte ilk olarak iletişim becerilerimizi güçlendirmemiz gerekiyor.