Zorunlu karşılıklar niye artırıldı?

Alaattin AKTAŞ
Alaattin AKTAŞ EKO ANALİZ [email protected]

Başlığa bakıp, "bunda anlaşılmayacak ne var" diye sorulabilir. Öyle ya, "ekonomide ısınma belirtileri var, bir şekilde önlem almak gerekiyor" diye kaç kez açıklama yapıldı. Hatta gerekirse zorunlu karşılıkların yeniden artırılabileceği belirtildi. Dolayısıyla, bunca açıklamadan sonra hala zorunlu karşılıkların niye artırıldığını sormak abes bulunabilir. Ama biz "zorunlu karşılıklar niye artırıldı" diye kendi adımıza sormuyoruz ki!

Tüm bankacılık sistemine aynı uygulanacak şekilde zorunlu karşılıkları artırıyor, ama sonra hala banka bazında önlem almayı düşünebiliyoruz. Madem banka bazında önleme gerek duyuyoruz, bunu olabilir, yapılmasında sakınca görülmeyen bir önlem gibi gündeme getiriyoruz, öyleyse niye tüm sistem için zorunlu karşılık artışına gittik ki… Yani, banka bazında önlem düşünenlerin, "zorunlu karşılıkları niye artırdık" diye, sorması gerekiyor.

Kredi hacminde ekonomi için ileride sorun yaratabilecek bir genişleme olduğunu görüp buna dönük önlem almaya kimsenin diyeceği bir şey yok. En azından bu önlem, bütün bankalara eşit uygulanıyor. Her banka topladığı mevduatın bir kısmını kullanmaktan mahrum bırakılıyor. Hangi banka daha uzun vadeli mevduat toplarsa, bu mevduatın daha az kısmını Merkez Bankası'na bloke etmek durumunda. Yani, bankalar uzun vadeli mevduat toplamaya da yöneltilmiş oluyor. Ama varsayalım ki tüm bankalar için mevduatın vadesi aynı, böylece munzam karşılık oranı da bütün bankalara aynı oranda uygulanıyor demektir.

Yeri gelmişken, mart sonu itibariyle son bir yılda mevduatın yüzde 23, kredi hacminin yüzde 42 arttığını, tüketici kredilerindeki artışın ise yalnızca yüzde 6 olduğunu belirtelim. 

Merkez Bankası 23 Mart'ta zorunlu karşılıkları beklenmedik ölçüde artırdığında, "banka bazında önlem alınması olasılığı"nı kastederek, bu tuhaf önlemin devreden çıktığı değerlendirmesinde bulunmuştuk. Yanılmışız… Hala bankalara aba altından sopa gösteriliyor, krediye yüklenenlere karşı önlem alınabileceği belirtiliyor.

Bankaların sahip olması gereken bir dizi temel rasyo var. Bir banka, bu rasyoların dışına çıkmadığı sürece istediği kadar mevduat toplayabilir, istediği kadar kredi açabilir.

Bir bankayı, herhangi bir sanayi ürünü ya da hizmet üreten bir işletmeyle kıyaslamak hiç doğru değil elbette; ama şöyle bir benzetme yapalım:

İki ayakkabı fabrikası ve iki otel var. Ayakkabı üreten fabrikalar, piyasadan deri, kösele, kauçuk satın alıp, bunlarla ayakkabı üretip olabildiğince karlı bir şekilde satmaya uğraşıyor. Oteller pazarlama faaliyetine ağırlık verip yüksek doluluk oranıyla çalışmak istiyor. Ama devlet, piyasaya belli sayının üstünde ayakkabı çıkmasını istemiyor, konaklama sayısının da belli düzeyi aşmasına karşı çıkıyor. Bu yüzden de ayakkabı fabrikaları ve oteller için bir takım parasal yükler getiriliyor. Buna rağmen, fabrikalardan biri ile otellerden biri diğerine göre çok faal ve ortalamanın üstünde ayakkabı üretiyor ve konaklama sağlıyor. Bunun üstüne devlet, ortalamayı yukarı çeken başarılı fabrikaya artı parasal yükler uyguluyor, otelin de bazı odalarını mühürleyerek konaklama sayısını aşağı çekiyor.

Ne kadar tuhaf olurdu değil mi bu tür bir önlem… Ama benzer uygulamalar bankalar için gündeme getirilebiliyor.

Hiçbir banka için tek amaç çok mevduat toplamak ya da çok kredi açmak olamaz zaten. İkisinin dengede gitmesi gerekir. Hele ki şube bazında… Gidin sorun bakalım bir şubeye, yalnızca mevduat toplamaya ya da yalnızca kredi açmaya odaklanabiliyor mu… Bunun bir dengesi var.

Son günlerde bir polisiye tedbir benzetmesidir gidiyor. Kavram bile tuhaf, yanlış. Polisiye tedbir, bir suç söz konusu ise gündeme gelir. Bir banka çok kredi açtı diye suçlanabilir mi, böyle bir yaklaşımı doğru kabul etmek mümkün mü?

Yıllar önce bir yazımızın başlığını "Bankalar zarar etse daha mı iyiydi" şeklinde atmıştık. Hani, "rahat batıyor" denir ya… Şimdiki durumumuz da biraz öyle. Bankacılık sistemini büyük faturalar ödeyerek 2001'de ıslah etmişiz, oluşan tabloyu da bugünlere kadar korumuşuz, şimdi rahat batıyor, bankaları sağından solundan çekiştiriyoruz.

Dünya küresel krizde en büyük darbeyi finans sisteminden yerken, bizde olumsuzluk anlamında yaprak kımıldamadı. Bununla övündük de… Ama şimdi sanki ne yapsak da şu bankacılık sisteminde sorun yaratsak diye uğraşıyoruz.

Yıllar öncesinin başlığını bir kez daha vurgulayalım: "Şu dönemde Türk bankalarından da birkaçı batsa ya da batma noktasına gelse daha mı iyiydi?"   

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar