Zorlu bir sürece girmiş bulunuyoruz

İlter TURAN
İlter TURAN SİYASET PENCERESİ [email protected]

 

 

 
Önceleri adını koymak istemediğimiz, sonra önce Güneydoğu ve nihayet Kürt sorunu diye adlandırdığımız, aslında sadece Kürtlere inhisar etmeyen ülkemiz sorununun çözüme bağlanması için yeni bir süreç başlamış gözüküyor. Acaba geçmişten farklı bir durumla mı karşı karşıyayız? Görüldüğü kadarıyla, MHP dışındaki tüm siyasi partiler barışçıl yöntemler üzerine bina edilmiş bir çözüm girişimine taraftar, salt silahlı mücadele ile bir sonuç elde edilemeyeceğini kabul ediyorlar. Toplumda mücadelenin görüşerek, eski tutumlardan vazgeçerek sona erdirilebileceği düşüncesi yaygın kabul görmeğe başladı. Şehit aileleri dahi, daha fazla insanın hayatını kaybetmemesini, çözümün barışçıl yöntemlerde aranmasını istediklerini belirttiler. Bunlara ek olarak, toplumda farklı etnik kimliklerin ifadesinin mutlaka ulusal birlik için bir tehlike oluşturması gerekmediği anlayışı biraz zorlukla da olsa, benimseniyor. 
 
Bu değişikliklerin çözüm yolunu açması beklenmekle birlikte, çok sayıda zorlukla karşı karşıya olduğumuz hemen belli oldu. Gelin zorlukları birlikte inceleyelim. İlkin, sürece ortak siyasi aktörlerin tek hesabı çözüm değil, başka siyasi endişeleri, hesapları var. Örneğin, Sayın Başbakanımız, ana muhalefetin süreci destekleyeceğini açıklamasını küçümsedi, partilerüstü ele alınması gereken sorunu kendisine kazanç sağlayacağını düşündüğü biçimde polemik konusu yaptı. Ne mutlu ki, Sayın Kılıçdaroğlu daha olgun bir cevap vererek şimdilik tartışmayı kesti. İkinci olarak, süreçte yer alan aktörlerin kendi içlerinde süreci ne oranda benimsedikleri belli değil.  Ana muhalefet partisi genel başkanı hükümete "kredi açarken," partinin süreci desteklemeyen kanadı da mesafe alınmasını zorlaştıran demeçler veriyor. Konu PKK, BDP ve onlarla bağlantılı aktörlere gelince işler daha da karmaşıklaşıyor. Örneğin PKK'nın başı İmralı'da, silahlı örgütü ve siyasi yönetimi Kandil'de, mali kaynakları Avrupa'da, ülke içi siyasi temsili ise BDP'nde. Bu aktörlerin hepsinin düşünceleri birbirine benziyor mu, aralarında belli bir hiyerarşi var mı; olsa bile aralarında eşgüdüm sağlanması mümkün mü, bu soruları yanıtlamak kolay gözükmüyor. 
 
Üçüncü bir husus, terör olayından menfaat sağlayan, sorunun çözüm yoluna girmesiyle büyük kayıplara uğrayacak gruplar var. Avrupa kentlerinde haraç toplayan, uyuşturucu dağıtımı yapan, silah ticareti ile iştigal eden, bütün bunları da bir dava uğruna yaptığını söyleyenler, davanın sonuçlanmasını ne oranda arzularlar? Sürecin ilerlememesi için bazı eylemlerde bulunabilirler mi? Soruyu hemen olumsuz yanıtlamak mümkün değil. Dördüncü olarak, terör olayını destekleyerek Türkiye'yi rahatsız, hatta mefluç edeceğini düşünen yabancı ülkeler eksik değil. Bazı teröristler, "dost ve kardeş" komşumuzun mülteci kampında yetiştirildiler. "Dost" Fransa'nın cumhurbaşkanı Paris'te öldürülen teröristlerden biriyle görüştüğünü söyledi. Acaba karşılaştıklarında ne konuşuyorlardı?  İranlı dostlarımız PKK ile pek dostturlar. Suriye için bir şey söylemeye gerek yok.
 
Zorlu bir sürece girmiş bulunuyoruz. Herkesin kendi çıkarına göre etkilemek istediği bu süreçte sakin ve kararlı olmazsak, başarılı olamayız. 
 
Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
G7 nereye gidiyor? 04 Eylül 2019