Zor oyunu bozar

Orhan AKIŞIK
Orhan AKIŞIK KÜRESEL PERSPEKTİF [email protected]

 

 
 
Hollanda'da hükümetin düşmesi, Fransa ve Yunanistan'da pazar günü yapılacak seçimler öncesinde mevcut ekonomi politikalarına karşı oluşan siyasi atmosfer, İspanya'da astronomik oranlara tırmanan işsizlik ve İngiltere ekonomisinin içine girdiği resesyon, Avrupa ülkelerinin AB'nin geleceğini tehdit eden sorunların çözümünden hala çok uzakta olduklarını gösteriyor. 
Kemer sıkma politikalarının modası geçiyor mu? Avrupa ülkelerinde son günlerde yaşanan siyasi ve ekonomik gelişmelerin izleyenlerin aklına ister istemez getirdiği soru bu. Hollanda'da hükümetin düşmesi, Fransa ve Yunanistan'da pazar günü yapılacak seçimler öncesinde mevcut ekonomi politikalarına karşı oluşan siyasi atmosfer, İspanya'da astronomik oranlara tırmanan işsizlik ve İngiltere ekonomisinin içine girdiği resesyon, Avrupa ülkelerinin AB'nin geleceğini tehdit eden sorunların çözümünden hala çok uzakta olduklarını gösteriyor. AB içinde Almanya'nın en büyük destekçilerinden Hollanda'da, Mark Rutte başkanlığındaki azınlık hükümetinin aşırı sağcı Özgürlük Partisi'nin desteğini kaybetmesi sonucu düşmesi, bu ülkenin şimdiye kadar Almanya'nın izinde giden politikasında sapmaya yol açabilir. Özgürlük Partisi'nin hemen her fırsatta İslam'a karşı saldırılarıyla bilinen lideri Geert Wilders'in, hükümet tarafından uygulanması düşünülen 15 milyar euro tutarındaki bütçe kısıntısına destek vermeyeceğini açıklaması siyasi krizin en başta gelen nedeni. Geçen pazar günü yapılan kamuoyu yoklamasının sonucuna göre, Hollandalıların yaklaşık yüzde 57'si mevcut ekonomi politikasına ve harcamalara getirilecek kısıntılara karşı. Hükümetin düşmesiyle 12 Eylül'e alınan seçimler, aynı zamanda halkın ekonomi politikalarına karşı eğilimini de gösterecek olmasından dolayı önemli. Hollanda güçlü ekonomisine rağmen Maastricht Antlaşması'nın öngördüğü bütçe kriterlerine uymaktan vazgeçerse, ekonomileri krizde olan, işsizliğin tavana vurduğu Yunanistan, İspanya ve Portekiz'den sıkı bütçe ve harcama politikalarına devam etmelerini beklemek anlamsızlaşır. Bunun belirtileri de görülüyor. Bu pazar Yunanistan'da sandıktan çıkacak sonuç merak konusu. Avrupa başkentlerinde ve Brüksel'de istenen, siyasi istikrarı ve dolayısıyla reformların uygulanmasını tehlikeye atacak gelişmelerin meydana gelmemesi. Bunun için de tercih, seçimlerin muhafazakar Yeni Demokrasi Partisi ve Pan Hellenik Sosyalist Parti (PASOK) koalisyonunu devam ettirecek şekilde sonuçlanması. İşsizliğin yüzde 21'i aştığı Yunanistan'da kitleler süratle fakirleşiyor. Halkın gözünde yaşanan krizin sorumlusu Yeni Demokrasi ve PASOK. İki büyük partiye olan destek giderek azalırken, şimdiye kadar pek dikkati çekmeyen partiler ve politikacılar öne çıkıyor. Radikal Sol Parti, Komünist Parti ve Bağımsız Yunanlılar adlı yeni merkez-sağ parti anketlerdeki oy oranlarını arttırıyorlar. Ancak siz bunların isimlerine bakıp, AB'ye karşı oldukları gibi bir sonuç çıkarmayın. Bu partilerin hiç birinin birlikten ayrılma gibi bir düşüncesi yok. Zira Avrupasız bir Yunanistan'ın hem siyaseten hem de ekonomik yönden dünyada marjinal bir ülke olarak kalacağının bilincindeler. Ortak özellikleri, ülkede uygulanmaya çalışılan ekonomik önlemlerin sulandırılması. Yunanistan her zaman ki bilinen tavrıyla ipe un sermeye çalışıyor.
***
Fransa'daki başkanlık seçimlerinin ikinci turuna önde giren sosyalist aday François Hollande'in Sarkozy'i alt etmesi ihtimali az değil. François Hollande, gelir azaltıcı maliye politikalarının sorunların çözümü için yeterli olmadığını, ekonomik büyümeyi teşvik eden politikaların da Fransa ve AB'nin gündemine girmesinde ısrarlı. Sosyalist aday, seçimlerden galip çıkması halinde harcama ve vergilerdeki değişikliklerin daha kontrollü yapılacağı, önceliğin büyüme ve istihdam artışına verileceği vaadinde bulunuyor. Hollande'in Fransız seçmenine verdiği vaatler, krizin altında ezilmelerine rağmen Almanya'nın korkusundan seslerini çıkaramayan İtalya, İspanya ve Portekiz seçmenine de ümit veriyor. Bu beklenti yersiz de sayılmaz. Gerçekten de, François Hollande'in seçimi kazanması, sadece Fransa'yı etkilemez, AB'nin diğer üyeleri de bundan etkilenir. Bunlardan biri de İspanya. Avrupa'nın dördüncü büyük ekonomisi İspanya'da
devlet borçlanma senetlerinin faizlerinin yükselmesine yol açan finansal kriz büyürken
bankaların likidite gereksinimleri artıyor. Yüzde 24'le AB'nin en yüksek işsizlik oranına sahip olan İspanya ekonomisi büyük bir olasılıkla resesyona girecek. Avrupa Merkez Bankası (ECB) ve bazı AB ülkelerinin likidite zorluğu içine giren finansal kuruluşların doğrudan Avrupa İstikrar Fonu'ndan borçlanabilmesine ilişkin teklif Almanya tarafından reddedildi. Almanya, borçlanmaların finansal kuruluşlar yerine hükümetler kanalıyla yapılmasını öngören mevcut sistemin devamını istiyor. Bundan amaç, kullanılan fonlar üzerinde kontrolu kaybetmemek.
***
Öyle görünüyor ki, İngiltere'nin geçen yıl mali birliğin dışında kalmaya karar vermesiyle AB
içinde başlayan çatlak büyüyecek. Bu Almanya'nın hiç istemediği bir senaryo, Almanya yalnızlaşırsa ekonomi politikaları üzerindeki ağırlığı da ister istemez azalır. İbre, istikrar
tedbirlerinin yanı sıra ekonomik büyümenin de teşvik edilmesi gerektiğinde ısrar eden üyeler
lehine dönüyor. ECB'nin, büyümeyi teşvik edici politikaları destekleyeceğini açıklayan Mario
Draghi'den sonra Almanya şansölyesi Merkel de geçenlerde aynı yönde konuştu. Avrupa'daki seçimler siyasi dengelerde değişmeye yol açarsa, Almanya ve bu ülkenin AB içindeki destekçileri şimdiye kadar uygulanmaya çalışılan ekonomi politikalarından taviz vermek zorunda kalabilirler. Aksi halde, AB'yi şimdiki üye yapısıyla ayakta tutmak iyice güçleşir.
 
Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Vekalet savaşları 08 Ekim 2016
Clinton farkı 01 Ekim 2016
Sorun küreselleşmede mi? 27 Ağustos 2016