Zor günlerin ayak sesleri...
Kredi kartlarından alınan aidatlar ve bu yolla kullanılan kredilere uygulanan faizler belli aralıklarla sorun olarak kamuoyuna yansıyor. Yetkililer, bankacılık sektörünün de baskısı ile bu durumu sorun olarak görmüyor ve çözüm aramıyor; fakat kredi kartı müşterilerinden gelen şikayetlerin ve mağdurların sayısı artmaya devam ediyor. Biz bu konunun ciddi bir sorun olduğunu ileride büyük istikrarsızlık üretecek potansiyeli bünyesinde taşıdığını düşünüyoruz; Bu sebeple öncelikle buzdağının görünen kısmı yerine kökenine inilmesinin yararlı olacağına inanıyoruz.
Hangi ülke olur ise olsun ortalama vatandaşın genel durumundaki eğilim, mali sektörü ve kamu dengesi ile tüm ekonominin aynasıdır. Eğer vatandaşın durumu kötüye gidiyor ise bu da tüm sektörleri aynı yönde etkiler. Türkiye'de olduğu gibi vatandaşın durumu kötüye giderken bazı kesimler iyiye gidiyor gibi görünüyor ve gösteriliyor ise bu durum kalıcı olamaz ve normal sayılamaz. Asıl önemlisi sorun olmadığını iddia edenlere itibar edilemez.
Kağıt üzerinde gelir yaratarak kendisini olduğundan farklı göstermek veya bugün için gizli kalması gerekli amaçlar ile aldığı borcu geri ödeyemeyecek olanlara kaynak kullandırmak bankacılık değildir; Böyle bir davranışın serbest piyasa anlayışında da yeri yoktur. Ayrıca gelirinin azalacağı bilinen kişilere tüketim amaçlı kaynak kullandırmak, olumsuzluk ortaya çıkmasın diye borcu borçla çevirerek müşterinin sorununu iyice büyütmek sonunda sahip olduğu herşeye el koyarak söz konusu kişinin yaşama hakkını elinden almak bankacılık açısından etik değildir.
2002 yılı sonrasında bankacılık sektörümüzde gözlenen eğilimler sağlıklı ve sürdürülebilir nitelikte değildir; Böyle olduğu için bilançolardaki göreceli güçlenmenin kalıcı olmayacağı gerçeği bir sorun olarak hesaba katılmalıdır. Banka sayısının azaltılması ve bu sayede ileride muhtemel haksız rekabetin giderilmesi, özkaynak ihtiyacının nakit enjeksiyonu ile giderilmesi gerekiyordu; fakat bunlar yapılmadı ve zamana yaygın çözüm anlayışı benimsendi. Asıl önemlisi bunun geçici de olsa mümkün kılınabilmesi için yabancı kaynağa bağımlılığı artıracak bir ekonomik program uygulaması söz konusu oldu. Finansal piyasalar manipüle edildi ve bu sayede faaliyet dışı gelirler yaratıldı; faaliyet gelirlerini artırmak için de tüketicilerin cebine hortum döşendi. Vatandaşın azalan gelirinden hem bankalar ve yabancı sermaye hem de kamu ve fiyatı yükselen zorunlu ihtiyaç maddesi üreticileri pay almaya başladı. Bunun mümkün olması ve işler düzeliyormuş gibi görünmesi için vatandaşa geliri ile geri ödeyemeyeceği borçlar verildi. Bu sayede bankaların faaliyet gelirleri, kamunun vergi gelirleri artıyormuş, ekonomi canlanıyormuş gibi göründü. Sürdürülebilir olmayan herşeyin ileride ciddi sıkıntılar olarak karşımıza çıkacağı gerçeği gözlerden uzak tutuldu.
Bugün için bankalarımız kredi kartı aidatlarından ve kredi kartından kullanılan kredilerden alınan fahiş faizlerden vazgeçemiyor, normalleşemiyor. Çünkü vazgeçtiği gün, veya dış borç alamadığı için müşterisine borcunu yeni borçlarla ödeme şansı tanıyamadığı ya da müşterinin işini kaybettiği gün herşeyin açığa çıkacağını biliyorlar. Bankacılık Düzenleme Kurumu, Merkez Bankası veya MASAK gibi kurumlar yanı sıra hükümette o günün geciktirilmesi için her şeyi yapıyor: Bu büyük sorunu sorun olarak görmezden geliyor ve vatandaşı suistimal etmeye devam ediyorlar. Hatta yargı kararlarının gereğini yapmayarak anayasal suç işlemeyi bile göze alıyorlar. Fakat ne yapılır ise yapılsın o gün yaklaşıyor ve ötelenmesi imkansızlaşıyor; ayak sesleri ABD'den AB'den her yerden geliyor... Müşterisinin, velinimetinin yokedilmesine bilinçli veya bilinçsiz ses çıkarmayanlar, bindikleri dalı kestiklerini anladıklarında, bir şeyleri düzeltme veya geri getirme şansı pek olmayacak. Biraz düşünmek lazım; çaresiz duruma düştüğü için suça yönelenleri bu duruma düşürüp dolaylı olarak azmettirenler kimler?..