Zor günlerde sakin kalabilmek
Son günlerde tarım daha çok gündemde ve daha çok tartışılıyor. Ancak tartışma mecraları daha çok sosyal medya olunca, amaç doğruyu bulmaktan çok, suyu bulandırmak oluyor maalesef.
Bakan Yumaklı’nın son birkaç televizyon yayınını izledim. Geçmiş programlarındaki mutedil tavrından farklı olarak, Sayın Bakan’ın kırgın, kızgın ve tepkili olduğunu gözlemledim.
Önceki yazılarımda da vurguladığım üzere, sakin ve derinden, tamamen işine odaklanmış bir kişiliğe sahip Bakan Yumaklı.
Ancak son zamanlarda ülke çapında yaşanan olaylar, yoğun dezenformasyonla desteklenince, Yumaklı’yı fazlasıyla yıprattı.
Tarım arazilerinin boş kalmaması kimi, neden rahatsız eder?
Bardağı taşıran son damla sanırım üst üste iki yıl kullanılmayan tarım arazilerinin kiraya verilmesi konusuydu.
İlgili yönetmelik yayımlandığı andan itibaren başta sosyal medya platformları olmak üzere bazı yazılı ve görsel basında yanıltıcı ve yönlendirici haber ve yorumlar yer almaya başladı.
Devletin tarım arazilerine el koyacağından rant söylemlerine, tekellere ve şirketlere peşkeş çekileceğine kadar neler söylenmedi ki!
Bakan’ın tepkisi, “Burası muz cumhuriyeti mi?” şeklinde, kendisinden pek beklemediğimiz sertlikte oldu.
Peki Bakan Yumaklı’yı bu derece çileden çıkaran sebepler nelerdi?
Gerçekten de anlamak mümkün değil… Tarım arazileri milli servetimizdir. Bir karışının bile boş bırakılması büyük israftır. Bu konuda herkes hemfikirken şimdi değişik senaryolar üretilmesi ve kamuoyunun yanlış yönlendirilmesi anlaşılır gibi değil.
Yönetmeliğin hiçbir yerinde mülkiyete dair bir düzenleme yok iken, el koyma, rant, araziye çökme ifadeleri nasıl kullanılabilir?
Daha çok mirasa konu olan arazilerde, anlaşmazlıklar nedeni ile üretim yapılamaması nedeniyle boş kalmasının önlenmesi, üretime katkı sağlanması ve mülk sahiplerine veya mirasçılarına da kira bedellerinin aktarılması hepimizin hemfikir olması gereken bir uygulama değil midir? Bundan ötesi sadece niyet okuma ve varsayımlardan ibarettir.
Dahası bu tür arazilerin tespitini ve kime kiralanacağını, il ve ilçeler düzeyinde oluşturulacak komisyonlar, şeffaf bir şekilde kararlaştıracak.
Bakan Yumaklı’nın itiraz ettiği nokta, bir problemin herkes tarafından kabul edildiği halde, getirilen çözümlere sürekli itiraz edilerek alternatif çözüm önerilerinin asla ortaya konulmamasına... Oysaki bu düzenlemeler yapılırken ilgili paydaşlarla tartışılarak nihai şekli verilmekte.
Yönetmeliğin 9. maddesinin 8. bendinde, “Kiralama öncelikli olarak; kiraya verilecek tarım arazisinin bulunduğu yerleşim yerinde ikamet edenlere, sivil toplum kuruluşlarına ve meslek odalarına yapılır” denilmekte. Sivil toplum kuruluşu ise tarımsal alanda faaliyet gösteren kooperatif, birlik, dernek ve vakıflar ile gönüllü kuruluşlar olarak tarif edilmekte. Bunun neresinde peşkeş çekme, rant sağlama, mala çökme olabilir ki!
Yönetmeliğin tamamı sadece 12 maddeden oluşuyor. Maalesef okumayan, sosyal medyanın kirli bilgilerine dayanarak hüküm veren bir toplum haline geldik.
Bakanlığın yükü ağır, destek olunmalı
Bir Bakan düşünün ki en büyük yangın felaketlerinin yaşandığı bölgelerden, uykusuz ve yorgun bir şekilde dönüyor ve yukarıda bahsettiğimiz, takdir edilmesi gereken bir konuda, topyekûn saldırılara maruz kalıyor.
Geçen yılın 1 Ocak-19 Ağustos dönemine oranla bu yıl yüzde 78 daha fazla yangın çıkmış ülkemizde. Yine bu yıl 19 Ağustos’a kadar 439 orman yangını çıkmış (Anadolu Ajansı). Bunun başta gelen nedeni iklim değişimine bağlı olarak yaşanan kuraklık.
Geçmiş yıllara göre çok daha güçlü uçak ve helikopter filosu ile yangınlara karşı başarılı bir mücadele veren Bakanlığa karşı her cephede sistematik bir saldırı var.
Üretim planlamasının fiilen başlayacağı 1 Eylül’e sayılı günler kalmışken derdimiz üzüm yemek olmalı, bağcıyı dövmek değil…