Zor gündemi aşacağız
BUZDAĞININ DİBİ / Rüştü Bozkurt [email protected] Her şey çok hızlı değişiyor. Gittiğimiz her yerde, bireylerin, kuruluşların ve kurumların gündemlerindeki somut değişmelere tanıklık ediyoruz. Değişmeleri yönlendiren dinamiklerini algılamak için çok değişik iş alanlarındaki insanların düşüncelerine başvuruyoruz. Özelden genele doğru dokuz önemli "dönüşüm" yaşandığını söyleyebiliriz. 1. İnançtan düşünceye geçiş hızlanıyor. 2. Taklitçilikten yaratıcılığa doğru ilerleniyor. 3. Çatışmacı anlayış, yerini uzlaşmacı algılamaya bırakıyor. 4. İlkel bencillikten paylaşımcı algılamaya geçiliyor. 5. Bireycilik, katılımcı anlayışa doğru evriliyor. 6. Topluluk algılaması yerini toplum algılamasına terk ediyor. 7. Tek tip düşünce cazibesini yitiriyor; çok sesliliğin erdemi kavranıyor. 8. Yasaların, kişilerin ve yönetimin üstünde olması bilinci gelişiyor. 9. Yüz yüze birincil ilişkiler, anonim ikincil ilişkilere dönüşüyor. Sonuçları yorumlayarak öğrenilemez Bu kadar önemli dönüşümleri içimize sindirmenin kolay olmadığını biliyoruz. Sosyolojide "farklı dönemlere ait olanların eş zamanlılığı " nedeniyle, bir yandan eski alışkanlıklarımızı kolay sanma saplantısını söküp atmak zorluk yaratıyor; öte yandan da yeniliği özüyle kavrama kolay olmuyor. Zor bir gündeme sahip olduğumuzu biliyoruz. Enformasyon-odaklı, küresel ve ağ kurumuna dayalı "yeni ekonomi" karşılıklı-bağımlılık ilişkilerini köklü biçimde dönüştürüyor. Her yeni olgu, öğrenme ihtiyacını artıyor. Öğrenmenin dinamikleri önem kazanıyor. Bu dinamiklerden biri, öğrenmenin "edilgen" yönü. Biz öğrenmek istemiyorsak, en iyi okul, en yetenekli öğretmen, en ileri araç-gereç ve donanım işe yaramıyor. Neom Chomsky'in belirttiği gibi, "...insanlar, kontrollü araştırma ve deneyler sonucu, bazı dehaların müdahaleleriyle de nesiller boyu aktarılan fizik dünyanın doğası hakkında birçok şey öğrenebilir. Bilgi, bir yetenek değildir; yetenek alışkanlık ve eğitimle açıklanamaz. Öğrenmeye dair hiçbir şey görmeden sadece sonuçlarla öğrenme gerçekleştirilemez. Öğrenme, insanın içinden gelmelidir. Eğer öğrenmeniz gerektiğini düşünürseniz, öğrenmek isterseniz, ne olursa olsun öğrenirsiniz." Bu saptamanın doğruluğunu, ekonominin duraksadığı dönemlerde daha net gözlemleyebiliyoruz. Bugün ülkemizde, ekonomik durgunluğun etkilerinden yakınan çok sayıda girişimciye rastlıyoruz. Hemen onların yanında, aynı yapısal ve ekonomik özelliklerde işler yapan, durgunluğu bir "fırsat alanı" olarak değerlendirenler de az değil. Dışarıdan ithal ettiğimiz son dönemdeki ekonomik sarsıntının etkisinin hiç olmadığını söylemek girişimcilere haksızlık olur. Medyaya yansıyan ölçekle bir durgunluğun olup olmadığı konusunda ise ciddi kuşkularımız var. Eksen kaymasını fark edenler Üretim alanında, dış ve iç konjonktürü yakından izleyen, siyasi gelişmeleri aşırı değerlendirmeyen, ekonomin kendi iç dinamikleriyle yaratmakta olduğu boşlukları yakalamak için çaba gösteren birçok işyerinde işler iyi gidiyor. Girişimcimize moral olsun diye yazdığımı sanmayın. Değişik durgunluk dönemlerini yakından gözlemiş, krizlerde işyerlerinin reflekslerinin neler olduğunu not etmiş biri olarak söylüyorum: Eğer "sonuçlara bakarak iş yönetme" alışkanlığını kırar; yukarıda başlıklar halinde sıralanan dönüşümleri bir fırsat alanı olarak değerlendirirseniz, iyi bir gelecek yaratabilirsiniz. Üretimin "emek-sermaye" ekseninden çıkarak " yaratıcı-girişimcilik" eksenine kaydığının farkında olan, işlerini "maliyet-odaklı süreçlerle" değil de "fiyat-odaklı süreçlerle" yönetmenin önemini kavramış olanların, durgunlukları en az maliyetle atlattıklarını biliyoruz. Gündemin zor olduğunu da biliyoruz. Daha önce nice zor gündemleri aşmasını bilen girişimcimiz; dönüşümleri yönetmedeki o olağanüstü esnekliğini bir kez daha kullanarak daha sağlıklı bir gelecek yaratabilir; yaracaktır da.