Ziya Akkurt 'u dinlerken
Piyasa yapıcısı kuruluşların kalkınma sürecinde yarattıkları disiplin, insan ve sermaye kaynağı verimini artırıyor. Tersine de doğrudur; disiplinsizlik kaynak israfını hızlandırıyor.
Kurumlar, insanların tasarladığı "yapay yapılar" dır; başarıları da, başarısızlıkları da insanların bilgisine,becerisine,birikimine, bakış açılarına, buluş yeteneklerine, bilinç düzeylerine ve beklenti dengelerine bağlıdır.Ülke kalkınmasının çok etkin piyasa yapıcısı kuruluşları arasında yer alan bankaların ,küresel gelişmeleri ve ülke ihtiyaçlarını nasıl algıladıklarını gözlemek önemlidir.Bankaların algılaması, aile ihtiyaçlarından küçük ölçekli işyerlerine, oradan uluslar arası ilişkileri gelişmiş firmalara kadar hepimizin hayatını derinden etkilemektedir.
Akbank Genel Müdürü ile değişik konuları irdeleyebileceğiniz söyleşileri istediğiniz zaman yapamazsınız. Bu satırların yazarı, Ziya Akkurt'u ilk kez birebir dinleme fırsatı buldu. Söyleşide algıladıklarını da okuyucu ile paylaşıyor:
Cari açık korkusu yönlendirici mi?
1.Carı açığı azaltma politikaları yatırımı caydırıcı olmamalı: Anladığım kadarı ile "cari açık korkusu" ülkemizde bir "fetiş" haline geliyor.Ekonominin bu "zayıf halkası", aşırı ve noksan değerlendirmelerin tuzağına düşürecek " değerlendirmelere" kaynaklık ediyor.
Eğer yanlış anlamadıysam, Akbank Genel Müdürüne göre "…cari açıkla mücadele önlemleri, ülkemizde aş ve iş yaratmanın temel araçları arasında en etkini olan yatırımları caydırıcı yönde ilerliyor." Bu yargıya katılıyorum; kamu otoritelerinin önlemleri alırken, ekonominin bütün aktörlerinin görüşlerini alan, ortak değerler çerçevesinde, ortak bir irade oluşturma zemini yaratan ve ortak çıkarları dengeleyen "danışmaları" ihmal etmemeli.Herkesin yararlı çıkacağı ya bir yol bulunmalı ya da bir yol açılmalı.
Cari açığın yapısı incelendiğinde ağırlıklı olarak "enerji kaynaklarına bağımlı." Ziya Akkurt, etkin girişimler öneriyor. Örneğin,TPAO gibi kuruluşları destekleyerek dışarıda enerji kaynaklarına erişebilirliğin artırılması, alternatif enerji kaynaklarının harekete geçirilmesi ve nükleer enerjiye geçilmesi gibi önlemler başta olmak üzere, cari açığa neden olan "boşluklar" doldurulmalı. Teşvik mekanizmaları, uzun dönemli bir ulusal stratejiyi besleyici olmalı…
2.Kurdan bağımsız ihracat geliştirme anlayışına geçmeliyiz: Ülkemizin önde gelen bir bankasının birinci derecede sorumlusu,"…kur-odaklı ihracat anlayışını geride bırakarak, ihracatı geliştirici yeni teşvik mekanizmalarına odaklanmalıyız" diyorsa, durup alıcı bir ruhla onu anlamaya çalışmak gerekir.
İletişim sistemlerinin yaygınlaşması, enformasyonda parçalanma sürecinin hızla artması, internetle daha çok bilgiye sahip olduğumuz halde, çerçeveler oluşturamama nedeniyle "anlama düzeyimizin" azalması, çoğumuzu "şehir efsanelerinin" peşine takılmamıza neden olabiliyor.
Bugüne kadar uygulanan "kur politikasının" ihracatın nicelik ve niteliği üzerindeki etkilerinin "olumlu" ve "olumsuz" yönlerini analiz eden, kitle desteği kazanmış "inandırıcı bir fikri" en azından ben bilmiyorum. Bu eksikliğin bizi ortak çözümlerden uzaklaştırdığı kanısını da taşıyorum.
Ekonomi-odaklı ilişkiler
3.Uluslar arası ilişkileri ekonomi-odaklı ağırlığa taşımalıyız: Özellikle ABD ile olan ilişkilerimiz "siyasi-odaklı" karakterinden çıkarılıp "ekonomi-odaklı" eksene kaydırılması uzun dönemli geleceği inşa etme açısından önemli. Bu yargıya bir gölge sadakati ile katılıyorum.
Dünya ekonomisinde güç merkezi Asya'ya kayıyorsa, Asya ülkeleri ile olan ilişkileri de "siyasi ve ekonomik açıdan dengeli" bir anlayışla yürüterek "yeni konumlanma ihtiyacını" ona göre planlamak,ülkeyi yönetme iddiasının gerek şartlarından bir diğeri.
4.Ekonominin yeni güç merkezleri dikkatten kaçmamalı: Yeni güç merkezlerinde siyasi-ekonomik ilişkileri dengeli biçimde yönetmenin ilk adımı, fırsat ve tehlikeleri ile olanak ve kısıtlarımızı dengelerken pragmatizmin ve kısa dönemli bakışın tuzaklarından uzak durma olmalı.
Eğer dışa ve dünyaya açılma bir ülkenin gelişmesinde önemli bir etkense, yeni güç merkezlerinin sosyo-ekonomik ve kültürel bağlamlarını iyi tanıyarak stratejilerimizi ona göre geliştirmek akılcı olmanın da yolu.
Çin'den Brezilya'ya Hindistan'dan Malezya'ya, Macaristan'dan Polonya'ya dünyadaki gelişmeleri yakından gözlemlemeliyiz.…Ve pozisyonlarımızı ona göre almalıyız…
Bankacılık sisteminin irade ihtiyacı
5.Bankacılık sektörünü dünya ve ülke koşullarındaki gelişmelere göre değerlendirmeliyiz: Söyleşiden banka sistemine ilişkin çıkardığım birkaç ders var. Bu derslerden biri, Akbank Genel Müdürü'nün, "...dünya nereye gidiyor; bu gidiş içinde biz doğru konumlanmayı nasıl yapmalıyız sorusu bize rehber olmalı," saptamasına katılmamak elde değil. Diğer sektörler gibi bankacılık sektörünün de "…net bilgilere sahip olması ve önünü görebilmesi" önemli. Dünya ile dengeli ülke ihtiyacını karşılayacak "…önceliklerin katılımcı anlayışla belirlenmesi" gerek şartlardan bir başkası… Günümüzde". ..tüketici kredilerinden, küçük ve orta ölçek yapıya yönelişe ve kurumsal bankacılığa dayalı gelişmeyi" olağan gelişme olarak bakmak gerekiyor. Banka sisteminin "…kâr marjlarında daha fazla fedakarlık edemeyeceği, hizmet kalitesini artırarak gelişme eğiliminin güç kazandığı" saptaması da sistem adına sevindirici bir gelişme olarak algılanmalı "Munzam karşılık" bazı ülkelerde var, bazılarında yok, bizde ise "rekabette şans eşitliğini bozan" bir araç haline gelme eğilimde…Bu konu üzerinde ciddi biçimde düşünme ve tartışma hepimizin ortak sorumluluğu. "Macaristan ve Polonya gibi ülkelerde banka kâr marjları daha cazip düzeydeyse" kamu otoriteleri, bankacılar, reel sektör yetkilileri ve onların sivil inisiyatifleri rekabette şans eşitliği yaratmanın bir yolunu ve yordamını bulma sorumluluğunu taşırız.