Zıtlıklar farkındalığın artmasına katkı yapabilir mi?
Gerek Maliye ve Hazine Bakanının ve gerekse bu yılın üçüncü enflasyon raporunu sunan Yeni Merkez Bankası Başkanının geleceğe yönelik söylem ve tahminleri örtüşüyor. Her ikisi de son bir yıl genelindeki finansal eğilimlerin beklentiler düzelmeden ve güvensizlik aşılmadan nasıl iyimser hale gelebildiğini, yapısal değişim ihtiyacının neden hesaba katılamadığını ve küresel koşullara ilişkin temel senaryonun gerçekleşme olasılığının çok düşük oluşu türünden önemli faktörleri görmezden geliyor.
Ekonomiden sorumlu Bakan artık faizlerin gerileme eğilimine girdiğini ve böyle devam edeceğini, olumsuz senaryoların gerçekleşmediğini ve en kötünün geride kaldığını iddia ediyor. Merkez Bankası tarafından açıklanan Enflasyon Raporu ise yıl sonu tahminini yüzde 13,9 oranına çekiyor; 2020 sene sonuna ilişkin tahmin ise yüzde 8,2 olmuş. Bu tahminler, Eylül ayında açıklanacak Yeni Orta Vadeli Planın hedeflerinin de şekillendirilmiş olduğunu düşündürüyor.
Yeni bir kur şoku yaşanmayacak, enflasyon ve faizler geriledikçe her şey canlanacak ve normale dönecek! Yapısal değişim veya eksen değişikliği türünden şeyler yaşanmayacak! Para politikası gevşedikçe iç talep ve yatırım eğilimi canlanacak, bütçe gelirleri arttıkça açık küçülecek! Bu süreçte güvensizlik azalıyor ve beklentiler düzeliyor olacak! Makroekonomik görünüm kademeli olarak iyiye gidecek: enflasyon ve işsizlik gerileyecek, ekonomi makul oranlarda büyüyecek! Eşanlı ve birbirini destekleyerek gerçekleşeceği umulan bu varsayımlar, gerçeklerin farkında olanları rahatlatmıyor; tam aksine daha endişeli olunmasına sebep oluyor.
Muhtemelen iç talep uzunca süre canlanmayacak
Muhtemelen iç talep uzunca bir süre canlanmayacak ve bu durum yatırım eğilimini de olumsuz yönde etkileyecek; kronikleşen güven bunalımı ve kredi mekanizmasındaki çözülmemiş sorunlar sıkıntı yaratmaya devam edecek. Bütçe gelirleri gerek tahsilat ve gerek ise tahakkuk bazında gerileyecek; vergi reformu konusundaki çalışmalar bu olumsuzluğun etkisini sınırlayamayacak. Bütçe açığının makul seviyelerde tutulabilmesi için harcamaların kısılması gerekecek; sonuçta ya yeni kur şokları yaşanacak ya da siyasi yıpranmaya katlanılacak!
Bankaları yeniden kredi verebilir hale getirmek için yapılması gerekenler ise daha ciddi sıkıntılar yaratabilir. Çok sorunlu olan varlıklar nasıl bir yöntemle bilanço dışına çıkarılacak ve bunlar nasıl fonlanacak? Bu yılın ilk yarısının sonuna doğru yüzde 80 Kredi Garanti Fonu desteği ile yapılandırılabilen 25 milyarlık krediyi hatırlayınca bu konunun ne kadar acil ve ciddi olduğu farkedilebilir! Zorunlu bireysel emeklilik ve kıdem tazminatı fonu girişimleri ile görünüşü kurtarmaya çalışmak kolay olmayacak gibi görünüyor! Kıt olanaklar ile önce bütçe açıkları mı karşılanacak yoksa mali sektörün sorunları mı yamanacak!
Talimatlı işlemler ile ve kamu olanakları kullanılarak döviz kuru geriletilmiş, maliyet kökenli enflasyon baskısı şimdilik hafifletilmiş ve bilançolardaki bu konuya ilişkin hasar azaltılmış olabilir. Güvensizliğin şimdilik aşılamadığı ve beklentilerin de sipariş edilen oranda düzelmediğini de unutmamak gerekiyor. Para otoritesinin bağımsızlığına ve piyasa mekanizmasının hileli bir şekilde işletilişine ilişkin tartışmalar ise, olumsuzlukların kısa vadede aşılamayacağını düşündürüyor.
Döviz kuru geriletilerek ihracat olanakları daraltılıyor
Üreten kesimler ise büyük ölçüde ihmal edilerek kaderine terk edilmiş türünden bir görünüm sergiliyor. İç talep yetersizliği yetmiyormuş gibi döviz kuru geriletilerek ihracat olanakları da daraltılıyor. Dış satım pazarlarımızdaki daralmaya ek olarak maliyetlerin artması için ne gerekiyor ise yapılıyor! Görünümü kurtaralım derken üretim feda ediliyor, ortaya çıkacak işsizlik hizmet sektörünü de vurmaya ve sorunları iyice ağırlaştırmaya koşuyor! Tasfiye olacak kapasiteler, çıktı açığına göre hesap yapanları itibar kaybına sürüklüyor!
Küresel koşullar ise kesinlikle güven vermiyor. Gelişen ekonomiler merkezli yeni bir küresel kredi krizinin daha ne kadar ötelenebileceği tahmin edilemiyor! ABD’deki yaptırımcı-korumacı ve baloncu yönetim en büyük belirsizlik kaynağı olmayı sürdürüyor ve riskten kaçınma eğiliminde ani ve sert ataklar yaşanmasında belirleyici olarak küresel kırılganlığı artırıyor. Kulaklara hoş gelen iyimser masallar, kırılganlığın azalmasına yardım edemiyor!