Zeytin ve Zihnimi Kurcalayan Sorular: I
Çok yakın bir geçmişte ülkemiz insanının yüzde 80’ı kırsal kesimde “geçimlik küçük tarım işletmelerinde üretimleriyle geçiniyordu. Bugün geldiğimiz aşamada, ülkemiz hızla kentleşiyor; nüfusun yüzde 80’i kentlerde emeklerini değerlendirerek geçimlerini sağlıyor.
Kentleşme süreci hızlanmaya başladığı 1950’li yılların ortalarından bugüne, “kırsal kesimin göç vermesini” tartışıyoruz. Romantik bir anlayışla “köye geri dönüş” öyküleri anlatıyor; “tersine göç” umutları üzerinde gelecek tasarlıyor; teknolojik gelişmelerin etkilerini hiçe sayan, fayda/maliyet analizlerinin yanından geçmeyen, fizibilite anlayışını önemsemeyen, veri-odaklı karar süreçlerini umursamayan genellemeler yapıyoruz. Uzun yıllar fındık sorununu tartıştığımız halde, geleceği güven altına alabilecek yapıları, işlevleri ve kültürü bir türlü oluşturamadık. Şimdi yeni bir “klasikleşmeye aday sorunumuz” çığ gibi büyüyor: Zeytin ve zeytinyağı üretimi…
Veri yetersizliği büyük bela
Başka konularda olduğu gibi, zeytin konusunda da bir numaralı sorumuz, ortalıkta dolaşan “verilerin tutarsızlığı.” En yetkili ağızların, sorunla doğrudan ilgili kurum yetkililerinin kamuya sundukları rakamlar birbirini tutmuyor. Net bilgi, etkin koordinasyon ve odaklanmanın rekabet gücü yarattığı, veriden değer üretildiği bir zaman kesitinde “veri boşluğu” kabul edilebilir mi?
Zeytin dikim alanlarını çoğaltmak için fide-odaklı destekler sonucu ağaç sayısı hızla artış sağlarken, ağaç başına verimde küresel rekabet için gerekli olan toprak analizlerine, dikim aralıklarına, dipten taçlandırma ya da bodur ağaçlara yönelişe, toprak işleme ve ağaç bakımındaki yeni gelişmelere ve ürün hasadında teknoloji bağlamına bir bütün olarak bakıyor muyuz? Ülke ölçeğinde gelirimizi optimize edecek bir stratejiye uygun mu hareket ediyoruz?
Yoksa sadece ağaç dikimini teşvik eden indirgemeci bir anlayışın tutsağı mıyız?
Zeytin ağaçlarının dikiminde, geleneksel zeytin üretim alanlardaki ağaç yaşları, dikim aralıkları arasında doğru etkileşim yaratan yerel, bölgesel ülke ölçeğinde planlarımız var mı? Sınırlı sulama kapasitelerini artırma konusunda “ana planımız” ortada mı? Planın havza ölçeğindeki uygulamaları konusunda net bilgi sahibi miyiz? Kamu kurumları ve özel örgütlenmelerin “sulama yönetimi” konusunda yetki ve sorumluluklarını belirleyen yapılandırmaya sahip miyiz?
“Yerlilik ve millilik” sözde mi kaldı?
Zeytin dikim havzaları ile “ağaç çeşitleri” arasında verimliliği artıracak, etkileşimi gözeten bilgi bazına sahip miyiz? Ülkenin hemen her yerinde “Gemlik Tipi Zeytin” diktirmenin fırsat ve tehlikelerini netleştiren analizlere göre mi hareket ediyoruz? Havzalara göre “yerli ağaç çeşitlerinin” verimlilik açısında ve ticari değerlendirme bağlamında analizlere göre mi davranıyoruz? Son dönemde gelişigüzel piyasaya sunulan “yerlilik ve millilik” söylemini zeytin üretimi konusunda ne kadar dikkate alıyoruz?
Ülkemizin ve havzaların özelliklerine göre uygun zeytin ağacı yetiştirme konusunda gerekli Ar-Ge çalışmaları uygulamalara rehberlik ediyor mu?
Zeytin bahçelerinin bakım işlemlerinde, toprak özelliklerine göre optimum çapalama, gübreleme, ilaçlama ve diğer işlemlerle ilgili veriye dayalı uygulamalar ne kadar yaygın?
Parçalanmış mülkiyetin sakıncalarını ve yarattığı kısıtları herkes kabul ettiğine göre, “hizmette birleştirme” konusunun neden ciddi biçimde ele alınmadığının yanıtını verebilecek bir babayiğit var mı?
Sorularımız burada bitmiyor; gelecek haftaya da taşıyacağız.