Zeki, akıllı ve yetenekli insanlardan korkuyor muyuz?
Çin, üçüncü bin yılın başlarında gösterdiği ekonomik performans ile dünya gündemini belirlemeye aday.
Küba küçük bir ülke… Zenginliği ile göz kamaştıran bir yer olmadığı gibi, yoksul da - nereden bakıldığına bağlı ama- .
Çin'in "ekonominin yeni güç merkezi olmaya aday" ülke olması ne kadar ilgili çekiyorsa, ABD'nın burnun dibinde, ambargolu ve ABD değerlerine tam karşıt bir anlayışla yönetilen Küba ve Castro yönetimi de o kadar ilgi uyandırıyor.
Küba yönetiminin ABD'deki seçimleri nasıl izlediğini, başkan adaylarını nasıl değerlendirdiğini yarım yüzyıla yakın bir zamandır izliyoruz. Castro'nun ABD başkanlarının kişiliklerini analiz ederek kamuoyuna yansıttığı genellemelerinin hiç yanılmadığını söyleyeceğiz ama "insan doğasına" aykırı olacağını bildiğimiz için o kadar ileri gitmek istemiyoruz.
Küba'nın bir süper güç karşısındaki direncini örgütleyen akıl ile büyük ve yoksul bir ülkeyi kalkındıran Çin'deki akıl arasında bir ortak nokta bulunabileceğini özgür aklımız bize söylüyor.
Koç Üniversitesi'nin mezuniyet töreninde, Ege Cansen'in sorusu üzerine, konuşmacı Dr. Victor K. Fung, çok zorlu koşulları olan Çin'deki başarının iki etkenini öne çıkarıyor: Birincisi, Konfüçyüs öğretisinin, "…duruma uyma ve şartlara göre davranma" kültürü…
İkincisi, Çin yönetimin "elitist" olması ve yönetim mekanizmasının "…çok zeki, çok akıllı ve yetenekli insanların yükselmesini" sağlayan işleyişi.
"Bindiğim at, benden akıllı olmasın…"
Küba can düşmanı bir süper gücün burnunun dibinde onca zaman direnebildiyse, bu ABD yönetiminin hoşgörüsünün sonucu değil, zeki ve akıllı insanlar tarafından yönetildiği içindir. Çin, çok zor koşulları aşarak kalkınıyorsa, sistemin tepe yönetime taşıdığı çok zeki, akıllı ve uyum yeteneği yüksek insanlar sayesindedir.
Dönüp ülkemizde olup bitenlere baktığımızda, "uyum yeteneğini" besleyen kültürden ve "pozitif seleksiyon" yapan mekanizmalardan söz edebilir miyiz?
Düşüncelerime katılmayanlar olabilir ama uyum konusunda "kurnazlığa" kaçan bir kültür tabanına sahip olduğumuz kanısını taşıyorum. İnsan seçerken de, "…bindiğim at benden akıllı olmasın" diyen, aykırı düşünce üretmeyen, yaratıcı akıl yerine körü körüne bağlılığı öne çıkaran "negatif seleksiyonun" öne geçtiğine içtenlikle inanıyorum.
Ülke geneli için söylediklerimin, işyerleri bağlamında daha da yaygın olduğu kanısındayım,
Kültürümüzü sorgulamalıyız
İşyerlerimizde "mikro demokrasiler" yaratılması için kimi adımlar atılıyor ama dünya rekabetinde kazandığımız deneyime karşın önemli eksiklerimiz var. Bu eksiklerimizden bazılarını şöyle sıralayabiliriz:
· En zeki ve akıllı insanların seçilmediğini…
· Aykırı düşüncelerin zenginlik olarak algılanmadığını…
· Potansiyel hedeflerle erişilen hedefleri analiz ederek hayatın gerçeğine yakın konumlandırma yapmanın gerektirdiği bilgilerin yeterince aranmadığını…
· Bizden geride olanlarla değil ilerde olanlarla karşılaştırmalar yaparak rota ayarı yapma bilincine erişilmediğini…
· En şeffaf ortamlarda bildiklerimiz ile söyleyebildiklerimiz arasındaki makas olan "dürüstlük konusunda olmamız gereken yere ulaşılamadığını…
· Çetin Altan Ustanın yıllardır altını çizdiği gibi, " Negatif seleksiyon aşamasından pozitif seleksiyon aşamasına" geçilemediğini, söylersem abartı olmaz.
Söylediklerime katılmayabilirsiniz, ama ne demek istediğimi alıcı bir ruhla anlamaya çalışırsanız bir ortak noktada buluşabiliriz… Gelin içtenlikle kültürümüzün kısıtlayıcı araçlarını ve değerlerini tartışalım… İşyerlerimizde fiziksel sermaye, insan ve teknoloji israfında, negatif seleksiyonun etkilerini enine boyuna değerlendirelim…