Zekatını ver, yardımını yap, vergiden düş!...
Malum Ramazan ayı içerisindeyiz, yani Müslümanların kutsal ayı. Bu ay boyunca Müslümanlar oruç tutuyor, namaz kılıyor, zekat veriyor… Daha çok uhrevi bir ortam özellikle Anadolu’da kendini gösteriyor.
Bu ayda yapılan ibadetlerden birisi de görev olması nedeniyle verilen “Zekat”. İslamın şartların birisi Zekat. İnanışımıza göre; hali vakti yerinde olanlar, borçlu olmayanlar, belli koşulları taşıyanlar zekat vermek zorunda. Onun için bu ayda zekat dağıtılıyor, fakir ve kimsesizlere yiyecek, giyecek ve benzeri şeyler veriliyor.
İşte bu verilenler artık vergiden düşülebiliyor!...
Nasıl mı?... Amerika’dan ithal edilen bir sistem aracılığıyla; ki bu sistemin adı “gıda bankacılığı” (food banking). Yani gıda bankacılığı sistemi üzerinden yapılan belli yardımların tümü gelir ve kurumlar vergisinden indirilebiliyor. İlk kez 1967 yılında ABD’nin Arizona eyaleti Phoenix kentindeki J.V. Hengel’in bulduğu bu sistemin özü, gıda ürünlerine ihtiyacı olanlarla fazla veya miadı dolmak üzere ürünü olanları bir araya getiren bir yapı. Bu sistem, 5179 sayılı KHK ile bizim sistemimize dahil ediliyor ve hukuki alt yapısı oluşturuluyor. Esas düzenlemeler de vergi alanında yapılıyor. İlk AKP Hükümeti döneminde bu düzenleme yapılıyor. Biraz da sessiz yapılıyor. Öyle ki; pek çok mükellef bu lehe düzenlemeden bir süre haberdar olamıyor.
Böylece 2004 yılında çıkarılan 5035 sayılı Kanun ile “gıda bankacılığı” sistemi verginin kapsama alanına dahil ediliyor. Gelir vergisi mükellefleri ile kurumlar vergisi mükellefl erinin yoksullara ve kimsesizlere yaptıkları gıda, giyecek, temizlik ve yakacak bağışları bedellerinin tümüyle gelir ve kurumlar vergisinden indirilmesi imkanı getiriliyor.
İmkan bununla da sınırlı kalmıyor. KDV açısından da bir istisna öngörülüyor. Gıda bankacılığı yapan dernek ve vakıfl ara bağışlanan gıda, temizlik, giyecek ve yakacak maddelerinin teslimi de KDV dışında bırakılıyor.
Ancak; bu bağışlar, doğrudan doğruya yoksul ve kimsesizlere yapılamıyor; tüzüğünde gıda bankacılığı faaliyetini de yaptığı belirtilen dernek ve vakıfl ar aracılığıyla yapılıyor. Yani; herhangi bir amaçla kurulmuş veya münhasıran yardım amacıyla kurulacak bir vakıf veya derneğin tüzüğünde, gıda bankacılığı yapma hükmünün yer almış olması gerekiyor. Gıda bankacılığı yapan dernek veya vakfa bağışlanacak gıda, giyim, yakacak ve temizlik maddelerinin “bedelsiz olarak ihtiyaç sahiplerine dağıtılmak üzere” şartlı bağış şeklinde olması koşulu aranıyor.
Sistemin işleyişi şu:
● Herhangi bir gelir vergisi mükellefi gerçek kişi veya kurumlar vergisi mükellefi şirket ramazan ayında gıda ve giyim yardımı yapmaya karar veriyor.
● Bu şahıs veya şirket faturalı olarak piyasadan gıda, giyim, yakacak veya temizlik maddelerinden satın alıyor. Bu alımda KDV ödeniyor.
● Daha sonra satın aldığı bu ürünleri gıda bankacılığı yapan bir vakfa veya derneğe fatura ediyor. Bu faturada alış bedelinin tümü yer alıyor, ama KDV uygulanmıyor.
● Dernek veya vakıf, kendisine fatura karşılığı verilen bu ürünlerin bedeli kadar bağış makbuzu düzenleyerek ilgili kişi veya şirkete veriyor.
● Bu arada Dernek veya vakıf, söz konusu malları yoksul ve kimsesizlere dağıtıyor.
Böylece kişiler veya şirketler, vakıf veya dernek üzerinden yaptıkları gıda, giyecek, yakacak ve temizlik maddeleri yardımlarının tamamını gider yazabiliyor. Alım faturası üzerindeki KDV’yi de aynen giderlere yansıtabiliyor.
Şimdi gelinen nokta şu:
İnsanların veya şirketlerin dini mülahazaları yanında, vergi avantajının getirilmiş olması, zekat ve yardım kapsamını genişletmiş ve dolayısıyla ilgili artırmış durumda. Rahmetli Özal’ın ANAP döneminde de eğitim ve sağlık ile ilgili vergi istisnaları nedeniyle özel hastanelerin ve özel okulların mantar gibi artmasına benzer bir gelişme.
Vergi, artık din ve inanç alanımızın da etkin bir aracı konumunda. Zira camilere yardım gibi başka ayrıcalıklar da bu dönemin düzenlemeleri.
Dolayısıyla artık zekatını ver, yardımını yap, vergiden düş!...