Zekât alanlar veraset ve intikal vergisi ödeyecek
Doç. Dr. Murat BATI - Ondokuz Mayıs Üniversitesi Ali Fuad Başgil Hukuk Fakültesi Mali Hukuk Anabilim Dalı Başkanı
Şu aralar Ramazan ayının sonlarına yaklaştık. İslam inancı gereği varlıklı Müslümanlar ihtiyaç sahibi olanlara belli miktarlarda ayni ya da nakdi yardımlarda bulunabilmektedirler. Bu yardım, zekât olarak isimlendirilmektedir. Zekât, İslam’ın şartlarından olan ve yılda bir kez yerine getirilmesi gereken dini vecibelerden biridir. Diyanet’in internet sayfasına baktığımda zekât sadece Ramazan ayında değil “her zaman yapılabilen bir ibadettir” denilmektedir. Bu özellik konumuz açısından önemini daha da artırmaktadır. Bunun yanında bir de sadaka denilen başka bir yardım türü daha vardır. Sadaka, zekâttan ayrılır. Zekât, İslam’ın şartları arasında sayılırken, sadaka ise İslam’ın şartları arasında sayılmayan ve verme zorunluluğu bulunmayan bir yardım türüdür. Burada zekât, fitre ya sadakanın İslami ayrımlarını yapmayacağım elbette, bu konuda uzman olmadığım gibi konumuz da bu değil. Gelelim meseleye. Zekât ya da sadaka alanlar, bir karşılıksız intikal sonucu menfaat elde etmelerinden dolayı vergi ödeyecekler mi? Bu çok hassas konunun cevabını beraber irdeleyelim.
Sadakanın vergi karşısındaki durumu
Veraset ve İntikal Vergisi Kanunu’nun, istisnalarla ilgili 4’üncü maddesinin (ç) bendine göre, “Bilumum sadakalar” vergiden istisnadır. Bu bende göre her türlü sadaka, veraset ve intikal vergisinden istisna edilmiştir. Yani bu bent gereğince sadaka için herhangi bir vergi ödenmesi gerekmemektedir. Sadaka, birçok yazar tarafından “vicdani duygularla yardıma ihtiyacı olan kişi ve kurumlara küçük tutarlarda yapılan bağışlar” şeklinde ifade edilmektedir. Ancak yapılan yardımın miktarı önem taşımaktadır. Çünkü sadaka, bir tür ivazsız yani karşılıksız intikaldir. Veraset ve İntikal Vergisi Kanunu’nun 4/ç maddesi her ne kadar her türlü sadakayı istisna etse de, her ne kadar aynı bentte sadakaya bir üst sınır koymasa da aynı maddenin (d) bendi ile buna bir parasal sınır getirerek 2019 yılı için 5 bin 760 TL’sini istisna etmiş ve aşan kısmın vergiye tabi tutulması gerekmektedir. Yani yapılan sadakaların “küçük tutarları” vergiye tabi değil ama meblağ büyüdükçe büyük olan kısmı vergiye tabi olacak ki bunun üst sınırı bu yıl için 5 bin 760 TL’dir. Yani tek seferde verilen sadaka tutarının 5 bin 760’TL’lik kısmı vergiye tabi değil ancak 5 bin 760’TL’yi aşan kısım vergiye tabidir.
Veraset ve İntikal Vergisi Kanunu’nun gerekçesinde de “küçük tutarlar” ifadesine yer verilmiştir. Gerekçede, küçük tutarların ne olduğu belirtilmemiştir. Bu nedenle de bu “küçük tutarın” ne olduğu yeterince açık değildir. İnsanlar sadaka verip ruhani bir doyuma ulaştıktan sonra bu işlemin bir vergiye tabi olabileceğini hiç düşünmemektedirler. Oysa yapılan yardımın 2019 yılı için 5 bin 760 TL’yi aşan kısmının vergilendirilmesi gerekmektedir. Çünkü yapılan işlem bir ivazsız intikaldir ve buna bir üst sınır konulmaması durumunda ciddi bir vergi kayıp/kaçağına yol açacağı açıktır. Bu nedenle Kanun’un (d) bendinde yer alan maktu istisna tutarı sadakalar için de uygulanmalıdır.
Diğer taraftan bir muhtaca birkaç kişi ayrı ayrı sadaka verirse, sadakaların toplam tutarı değil, her sadakanın ayrı istisna kapsamında değerlendirilmesi gerekmektedir. Örneğin, Muhtaç A’ya iş adamı B 4 bin TL ve memur C 3 bin TL sadaka verirse bunları toplam olarak değil her bir sadakayı ayrı ayrı 5 bin 760 TL’nin altında değerlendirmek gerekecektir. Her bir sadaka ayrı ayrı 5 bin 760 TL’nin altında kaldığından muhtaç A’nın vergi ödemesine de gerek kalmayacaktır. İstisnanın her ivazsız intikal için ayrı ayrı uygulanıyor olması, vergi dışında bırakılmak istenen intikaller için bir kaçınma yöntemi olmaktadır. Karşılıksız olarak intikal edilecek miktarın, maktu istisna tutarı altında kalacak şekilde bölünerek ve ayrı tarihlerde intikali halinde büyük boyuttaki matrahların vergi dışı bırakılabileceği ve ciddi bir vergi kayıp ve kaçağı oluşacaktır.
Zekâtın vergi karşısındaki durumu nedir?
Zekât, dini temelli, İslam’ın şartlarından biri, İslam’a göre varlıklı sayılanların yılda bir defa mal varlıklarının belli bir oranını ihtiyaç sahiplerine vermeleri gerektiğini emreden bir tür yardımdır. Zekât uygulaması da bir tür ivazsız intikaldir. Sadakaya benzer ama dini bir yükümlülük olması ve belli bir oranı olması nedeniyle sadakadan ayrılan bir tür yardım ibadetidir. Zekâtı veren dini vecibesini yerine getirdiğinden ruhani bir tatmine ulaşmış olmaktadır.
Ancak yapılan gerek ayni gerekse de nakdi zekâtın veraset ve intikal vergisine tabi olmayacağı ya da daha anlaşılır bir dille istisna edildiğine ilişkin herhangi bir kanun maddesi bulunmamaktadır. Bu nedenle yapılan zekâtı, bir tür sadaka olarak değerlendirmemiz gerekecektir. Yani 2019 yılı için 5 bin 760 TL’yi aşan zekâtların vergilendirilmesi gerekmektedir. Hatta bazı yazarların “zekâtın, sadaka bile sayılmayacağı” şeklinde yorumları da vardır.
Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın çeşitli kadrolarında bulunan kişilere “zekâttan vergi alıyor musunuz?” sorusunu sorduğumda; “Aman hocam yapma! Bu, bir dini vecibe, vergisi mi olur hiç?” gibi tepkilerle karşılaştım. Hatta Gelir İdaresi Başkanlığı’nın ilgili birim çalışanları bile “ilk defa böyle bir soru soruluyor bize” dediler. Bazı vergi müfettişleri ise “bu ivazsız intikalin, zekât olduğuna inanırsam hiçbir işlem yapamam” dedi. Soru sorduğum kişilerin hepsine “işlem yapmamanızın kanuni gerekçesi nedir?” diye sorduğumda ise maalesef bir kısmından cevap alamadım. Bir kısmı ise “evet vergi alınmalı ama almıyoruz” şeklinde cevaplar verdiler. Demem o ki Hazine ve Maliye Bakanlığı bile bu konunun vergiye tabi olabileceğini düşünmemiş ki ilgili kanuna “tabidir” ya da “tabi değil” şeklinde bir ibare bile koymamıştır. Uygulamada da bununla ilgili vergisel işlem pek yapılmamaktadır. İşin özü herkes sevaba ortak olmak istiyor anlaşılan.
İnsani olarak yapılan zekât, fitre ya da sadaka gibi yardımlar ihtiyaç sahiplerine yani muhtaçlara yapılmaktadır. Buradan ayrıca bir de vergi almak elbette adalete sığmaz. Ancak mevzu şudur ki; Veraset ve İntikal Vergisi Kanunu’nun herhangi bir maddesinde “ayni ya da nakdi zekât adı altında yapılan yardımlar veraset ve intikal vergisinden istisna edilmiştir” hükmü ya da bu anlama gelen benzer bir hükmün yazılmaması münasebetiyle zekâtı alan kişiye Hazine ve Maliye Bakanlığı tarafından cezalı bir tarhiyat işlemi yapılabilir. Bu durumda zekâtı alan kişi bu vergiyi ve buna bağlı ceza ile gecikme faizini ödemekten başka da alternatifi de olmayacaktır. Zekâtla sevindirip vergiyle cezalandırıyoruz bir şekilde aslında.
Uygulamada zekât, genelde elden verilmektedir. Bu nedenle de Maliye’nin bunu ispatlaması zor olduğundan konuyla ilgili pek bir işlem de yapılmamaktadır. Ancak bu parasal aktarım banka kanalı gibi ispatı güçlü bir sistem üzerinden yapılırsa ve zekâtı alan da izaha çağrılır bunun zekât olduğunu söylerse ya da bu ivazsız intikali vergi dairesi ispatlarsa, vergi idaresinin bunu veraset ve İntikal Vergisine tabi tutup, işlem yapmaktan başka da bir şansı bulunmamaktadır.
Aracılar kanalıyla yapılan yardımlarda vergisel durum nasıldır?
Bazı yardımlar, aracı kurumlar vasıtasıyla da yapılmaktadır. İnsani yardım kurumu gibi isimler adı altında bağış toplanmakta ve bu ihtiyaç sahiplerine ulaştırılmaktadır. Buraya kadar hiçbir sorun yok gibi görünüyor. Bence de vergi dışında hiçbir sorun yok hatta bu tür faaliyetlerin çoğalması insani olarak önem de taşımaktadır. Yapılan bağışları alan kurumlar bu bağışları ihtiyaç sahiplerine dağıtmaktadır. Burada, bu kurumlara “aracı” bir görev yüklenilmektedir. Bu kurumlara yapılan her bir bağış, ayrı ayrı değerlendirip 2019 yılı için her bir bağışın ayrı ayrı 5 bin 760 TL’yi aşan kısımlarına Veraset ve İntikal Vergisi Kanunu’nun 17’nci maddesi uyarınca tasdikname arayarak ya da stopaj yapmak suretiyle muhtaç sahibine ulaştırılmaları gerekmektedir. Yani istisna haddini aşan bu tutarın, vergilendirilmesi gerekmektedir. Bu uygulama da bir tür hayır işlemidir. Elbette ki insani boyutu ve inananlar için sevabı çok büyüktür. Ancak bu hayır kampanyalarında da vergi hiç yokmuş gibi davranılmaktadır. Ne ilginçtir ki Hazine ve Maliye Bakanlığı da yokmuş gibi davranıyor.
Bu tür hayır işlemlerinin çoğalması elbette önemlidir. Özellikle vurgulamak istediğim şey bu gibi faaliyetlerin bir kanuni düzenleme ile vergiden istisna edilmesi, ileride bu iyilikleri yapanların hatta iyilik yapılanların da vergi ile cezalandırılmalarını engelleyecek olmasıdır.