Zayıf büyüme faiz indirimini zorunlu kılıyor

Tuğrul BELLİ
Tuğrul BELLİ GÜNDEM [email protected]

Son gelen haziran ayı bütçe verileri de ekonomideki zayıfl ığın sürmekte olduğunu teyit eder nitelikte. Bu ay bütçe gelirleri % 10 artarken, faiz-dışı giderlerdeki artış % 8.1’de kalmış. İlk bakışta, oldukça yeterli bir performans denebilir. Ancak, vergi gelirleri bu ay geçen senenin aynı ayına göre % 7.3 oranında gerilemiş durumda. Gelirlerde durumu kurtaran kalem ise 3.1 milyar TL ile özelleştirme tahsilatları olmuş. 

Özellikle mart ayından beri çok düşük oranda artış gösteren ‘dahilde alınan KDV’ bu ay % 21.7 gibi çok yüksek bir miktarda gerileme göstermiş durumda. Her ne kadar Maliye Bakanı KDV iadelerinin hızlandırılması nedeniyle net KDV tahsilatının düştüğünü ifade ediyorsa da, rakamlardan bunu teyit etmek oldukça zor. Bir kısım vergi kaybının ‘af beklentileri’nden kaynaklanması da olası. Ancak, tahsilatlara değil sadece tahakkuklara baktığımızda da, senenin ilk 5 ayında ortalama % 10 civarlarında olan KDV tahakkuk artışının bu ay % 1.7’e gerilemiş olduğu gözden kaçmıyor. Döviz kurlarıyla birebir ilişkili olan petrol ve doğalgaz ÖTV’si ve ithalde alınan KDV gibi vergilerin (2013 Haziran’ında görülen kur artışları nedeniyle) bu Haziran’da yıllık bazda bir miktar azalması beklenmekte idi. Ancak, bu kalemlerdeki azalmalar sırasıyla % 16.6 ve % 19.4 ile oldukça yüksek boyutlarda. Bu, cari açık bakımından iyi, ancak büyüme açısından oldukça kötü bir veri olarak değerlendirilebilir. 

Son günlerde açıklanan üretim, kapasite kullanımı, reel sektör ve tüketici güven endeksleri gibi veriler de senenin ilk yarısını bitirdiğimiz bugünlerde 2014 yılı için umut vaat etmekten oldukça uzak. Mayısta ham sanayi üretimi endeksi geçen senenin aynı ayına göre % 1.6 oranında artarken, mevsim ve takvim etkisinden arındırılmış endeks ise bir ay önceye göre % 1 gerileme gösterdi. % 4.3 milli hasıla büyümesi kaydedilen 1. çeyrekte ortalama üretim artışı % 5.3 olmuştu. 2. çeyreğin ilk 2 ayındaki ortalama artış ise sadece % 3.1. Mevsimsellikten arındırılmış kapasite kullanımında ise Haziran ayında önceki aya göre % 0.5 bir artış göze çarpmaktaysa da KKO’nun geçen senenin aynı ayından sadece % 0.1 daha yüksek olduğu görülmekte. 

Tüketici güven endeksi ise Mayıs’tan sonra Haziran’da da hızlı bir düşüş gösterdi. Bu duruma paralel olarak 4 aydır yükselme eğiliminde olan reel kesimin de bu ay güveni azalmış durumda. Aynı şekilde perakende sektörü güven endeksi daralırken, hizmet ve inşaat sektörleri güven endeksleri ise çok az da olsa artışta. PMI (Satın Alma Yöneticileri) Endeksi ise neredeyse 7 aydan beri gerilemekte. En son Haziran ayında endeks 50 değerinin altına düşerek (48.8) Ağustos 2011’den beri en düşük değerine geriledi. Endeksin 50’nin altında olması aynı zamanda durgunluk sinyali anlamına gelmekte. Özellikle üretim, yeni siparişler ve stok verileri bir daralmaya işaret etmekte. 

Açıkçası yukarıda özetlenen son gelen veriler ekonomik aktivitenin istenilen ölçüde canlanamadığını ortaya koyuyor. Aynı zamanda bu veriler 2. çeyrekte büyümenin % 4’ün altında kalabileceğine işaret etmekte. Her ne kadar bahsi geçen dönemde iç siyasi riskler azalırken dış siyasi risklerde bir artış gözlemlenmişse de, bu dönemde küresel ekonomik konjonktürün Türkiye ve benzeri gelişmekte olan ülkelerin lehine çalıştığı da inkar edilemez. Öte yandan, senenin 2. yarısında bütçenin azalacak harcama imkanları ve artacak olan baz etkileri de büyüme üzerinde etkili olacak. Bu şartlar altında gözler ister istemez Merkez Bankası’na çevrilmiş durumda. 

Hiç kuşkusuz, Merkez Bankası’nın bu ay ve önümüzdeki aylarda sürdüreceği faiz politikası bu seneki büyüme oranını doğrudan etkileyecek. Burada Hükümet ve MB arasındaki tartışmayı tekrar hatırlatmaya gerek yok sanırım. Ancak, enfl asyon konusundaki bütün karşıt gelişmelere rağmen (beklentilerin üzerinde gelen enflasyon, çekirdek enfl asyon verilerinin yüksek seyretmeye devam etmesi, gıda ve enerji fiyatlarında önümüzdeki dönemlere ilişkin belirsizlikler, artan enfl asyon beklentileri) MB’nin bugünkü toplantıda 50 baz puan indirecek olması Hükümetin bu konuda baskın çıktığını gösterecektir. Hatta oluşan piyasa beklentilerini dikkate alırsak öyle bir durum söz konusu ki, MB’nin faizi daha az düşürmesi veya hiç düşürmemesi, piyasa tarafından oldukça negatif olarak algılanacaktır. “Ne oluyor, döviz akımında bilinmedik riskler mi söz konusu, MB yöneticileri görevlerini bırakmak mı istiyor?” gibi spekülasyonlar bile çıkabilir.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Dar bir koridor! 10 Ekim 2019
IMF 4. Madde bildirisi 26 Eylül 2019