Zavallı Everett

Orhan AKIŞIK
Orhan AKIŞIK KÜRESEL PERSPEKTİF [email protected]

Bir yılı geçti; dünya, sabah Avrupa'daki borç kriziyle kalkıp akşam Avrupa'daki borç kriziyle yatıyor. Medyada, özellikle Yunanistan'daki gelişmelerle ilgili haberlerin yer almadığı gün yok gibi. Ben de genel eğilimi dikkate alarak, bu haftaki yazının konusunu yaklaşık bir buçuk aylık bir aradan sonra tekrar Yunanistan ve borç krizine ayırdım.

Kritik bir haftayı geride bıraktık. Hatırlanacağı gibi, pazartesi günü Luxembourg'da bir araya gelen AB maliye bakanları 12 milyar euro, yani yaklaşık 17 milyar dolarlık kredi diliminin serbest bırakılmasının, yeni ekonomik programın parlamentodan geçmesi koşuluna bağlı olduğunu açıklamışlardı. Bu açıdan, Salı gecesi yapılan güven oylaması Yunanistan için hayatiydi. Zira, Papandreu hükümeti güven oylamasını geçmemiş olsaydı, yardım alamayacak ve ülke belirsizliğe sürüklenecekti. Hükümetin güven tazelemesiyle şimdilik krizde yeni bir dönemece girilmiş bulunuyor. Ekonomik programın uygulanmaya konulmasının önünde artık bir engel kalmadı. Ancak vergilerin arttırılması, ücretlerin tırpanlanması, harcamaların kısılması ve devletin elinde ne var ne yok her şeyin satılması anlamına gelen bu politikayla ülke krizden çıkabilecek mi? Zor. Üretmeyen, büyümeyen ekonomi borçlarını nasıl ödeyip düze çıkacak?

Yanıtı merakla aranan soru, gayrisafi yurtiçi hasılasının yüzde 170'ine yaklaşan borcun Yunanistan'ın iflasına yol açıp açmayacağı. İş, sadece bununla sınırlı kalacak olsa hiç kimsenin bu kadar endişeleneceği de yok. Endişenin asıl nedeni, Yunanistan'ın muhtemel iflasının Avrupa'dan başlayıp tüm dünyaya yayılarak yeni bir küresel krizi tetiklemesi. Tabii, bir de olayın AB'yi, daha çok da Almanya ve Fransa'yı endişelendiren bir boyutu var ki, o da parasal birliğin geleceği. Yunanistan'ın iflası, Parasal Birliğin ayakta kalmasını güçleştirmekle kalmaz, Birleşik Avrupa idealini de bir daha dirilmemek üzere tarihin derinliklerine gömer.

Konuyu yakından takip eden IMF, şimdiye kadar hiç alışık olmadık biçimde geçtiğimiz günlerde yaptığı açıklamada, yatırımcıları Yunanistan ve AB'nin borç krizi içindeki diğer ülkelerine yardıma çağırdı. Almanya'nın Yunanistan'a karşı bilinen sert tutumunun yumuşamasında IMF'nin bu çağrısının da payı var. IMF'nin yaptığı tahminlere göre, Yunanistan'ın 2014 yılı ortalarına kadar ihtiyaç duyacağı borç miktarı yaklaşık 144 milyar euro. Bunun 64 milyarlık bölümü, vadeleri dolan senetlerin geri ödenmesinde kullanılacak.

Yatırımcıların önünde iki seçenek var. Ya vadelerin uzatılmasına razı olacaklar, ya da vadesi dolan bonoları yenileriyle değiştirecekler. Her iki durumda da, kredi değerlendirme kuruluşlarının Yunanistan'ın kredi notunu daha da düşürmesi, daha doğrusu ülkeyi iflas etmiş olarak ilan etmesi mümkün. Bu, krizin diğer ülkelere yayılmasına yol açarak dünyayı eskisinden daha derin bir resesyona sürükleyebilir. Nasıl olabilir demeyin. Yunanistan'dan binlerce kilometre uzaktaki ABD'de daha şimdiden bunun etkisi görülmeye başlandı bile. Hayır hayır, ABD'li yatırımcıların Yunan bonolarına yatırım filan yaptığı sanılmasın. Peki o halde, ne oldu da Yunanistan'daki borç krizi ABD'yi etkiler hale geldi?

ABD'de federal devlet ve şirketler dışında borçlanma senetleri çıkaran kuruluşlar eyaletler, mahalli idareler ve kamu hizmeti sunan işletmeler. Bunların çıkarmış olduğu senetler birçok yatırımcı için cazip. Nedeni, faiz kazançlarının federal gelir vergisinden muaf oluşu. Ayrıca, yatırım sahipleri senedi çıkaran eyalet içinde yaşıyorlarsa, eyalete verdikleri beyanname üzerinde de faiz kazançları üzerinden gelir vergisi ödemiyorlar. Örneğin, New York eyaletinin çıkarmış olduğu borçlanma senetlerine yatırım yapan New Yorkluların hem federal devlete hem de New York eyaletine verdikleri beyannamelerde faiz kazançları vergiden muaf. Bu önemli bir avantaj. Bu avantajına karşılık, bu senetler daha riskli. Çünkü bunların borçlusu olan eyalet yönetimlerinin, mahalli idarelerin ve kamu hizmeti sunan işletmelerin iflas etmeyeceklerinin bir garantisi yok. Bu potansiyel iflas riski, borçluların, bonoları yatırımcıların gözünde daha cazip hale getirmek için bir takım ilave güvenceler sağlamalarını gerektiriyor. Bu güvenceleri verenler ise sigorta şirketleri ve bankalar.

Geçenlerde, kredi değerleme kuruluşu Standard & Poor's'un bu garantör bankalardan biri olan Dexia SA'nın kredi notunu düşürmesi, dikkatlerin eyalet ve mahalli idareler bono piyasasına çevrilmesine neden oldu. Bir Belçika-Fransız ortaklığı olan Dexia SA'nın kredi puanının düşürülmesine yol açan, varlıkları arasında 4.3 milyar euro tutarında Yunan bonosu bulundurması. Dexia SA'nın kredi puanının düşürülmesi, garantörü olduğu yaklaşık 17 milyar dolar tutarındaki bonoların faizlerinde artışa yol açmış. Zarar görenler ise tahmin edildiği gibi borçlu kamu kuruluşları.

Bunlardan biri de Washington eyaletinin 104 bin nüfuslu küçük bir kenti olan Everett'in yönetimi. 2007 yılında bir buz pateni pisti ile bir konser salonunu finanse etmek için Dexia SA'nın kefaletiyle çıkarmış oldukları yaklaşık 72 milyon dolar tutarındaki bonoların faizlerinin bir anda yüzde 0.65'den 1.75'e yükselmesi, kent yönetimini zora sokmuş. Wall Street Journal'de konu ile ilgili çıkan haberde Everett'in sözcüsünün "Ne Wall Street'le ne de Yunanistan'la bir ilgimiz yok, bunlar başımıza nereden geldi" deyip durduğu söyleniyor. Ne diyelim; küresel ekonomide neyin, ne zaman, kimin başına geleceği belli değil. Bu durumda söylenecek tek söz var: Zavallı Everett.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Vekalet savaşları 08 Ekim 2016
Clinton farkı 01 Ekim 2016
Sorun küreselleşmede mi? 27 Ağustos 2016