Zarrab davasına verilen tepkiler teşhir edilen yolsuzlukları örtebilir mi?

İlter TURAN
İlter TURAN SİYASET PENCERESİ [email protected]

Güney New York Bölgesi Federal Mahkemesi’nde bazı Türk vatandaşlarının ABD’nin İran’a uyguladığı ambargoyu ihlal etmekle suçlandığı bir dava görülüyor. Peki dava gerçekten bununla mı ilgili?

Zarrab davası uluslararası hukuk açısından neye dayandırılıyor?

İhlal edildiği iddia edilen yasalar ABD’nin tek taraflı olarak uyguladığı bir ambargonun kuralları. Bu kurallar Birleşmiş Milletler tarafından kabul edilen ambargo kuralları dışındadır, Amerika tarafından tek taraflı olarak konulmuştur. Sanıklar ABD hükümetinin uygulayacağını duyurduğu yaptırımları bile bile ihlal etmek ve bu ihlallerin fark edilmesini önlemek için bilerek ve isteyerek şeffaf olmayan, karmaşık işlemler gerçekleştirmekle suçlanıyor. Türk hükümeti tüm bu dava sürecine çok ilginç bir yaklaşım sergiledi. Tüm bu işlemleri yürüttüğü iddia edilen kişi, Reza Zarrab, ailesiyle ABD’ye gittiğinde polis tarafından göz altına alınmıştı. Türk hükümeti ilk başta kendisini sahiplendi, iadesini talep etti. Zarrab’ın serbest bırakılıp Türkiye’ye dönmeyeceği, şahitlik yapacağı netleştiğinde ise, bunun kendilerini utandırmak ve zayıflatmak için yürütülen uluslararası bir komplonun bir parçası olduğunu savunmaya başladı.

Türkiye bu davaya nasıl tepki gösteriyor?

Hükümet Zarrab’ın ifadesinde bahsedilen rüşvet alışverişi de dahil bazı banka işlemlerinin Türkiye’de yargılanmaya konu yapılıp yapılmaması gerektiğine dair yorum yapmaktan özellikle kaçındı. Aslında Türkiye ABD başlangıçtan itibaren ambargolarının kendisini bağlamadığını ve bu işlemleri açık açık yapmaktan utanacağı bir şey olmadığını, buna karşılık kendisini sadece Birleşmiş Milletler ambargosunun bağlayacağını ilan etse daha iyi olabilirdi. Şu anda davayı anlaşılabilir kılan durum, şeffaflıktan uzak bir biçimde, ambargo kurallarının ihlal edilmiş olması, buna karşılık ambargonun ihlal edilmiyor gibi görünmesinin sağlanması maksadıyla bir dizi yönteme başvurulmuş olmasıdır. Sorun tamamıyla buradan kaynaklanıyor.

Ancak, güce dayalı politikalarla yönetilen dünyamızda eğer bir ülke yeterince büyük ve güçlüyse, ilan ettiği yaptırımları tek başına da uygulayabiliyor. ABD’nin durumu da bu. Özellikle birçok para transferi işleminin Amerikan sisteminden geçmekte olduğu gerçeğini unutmamamız gerekiyor ki, bu da ABD'yi çok güçlü bir konuma getiriyor. Ayrıca mahkemede verilen ifadeler, ABD hükümetinin istihbarat ağının bu konuyla uzun zamandır ilgilendiğini gösteriyor. Türk yetkililer ise, şeffaf olmayan faaliyetleri görmezden gelirken, bunları başkalarının da fark etmeyeceğini düşünmüş olmalılar. Görünüşe göre, Amerikan istihbaratı neler yapıldığının uzun süredir ve ayrıntılarıyla farkındaydı. Bence hükümetin bu işlemleri hoş görmesi ve başkaları tarafından fark edilmeyeceğini düşünmesi biraz safça bir yaklaşım.

Türk hükümetini utandırmak için düzenlenen bir komplo mu var?

Karşımızda bir olay var. Bunun Türk hükümetini sıkıntıya sokmak için tasarlanmış bir komplo olup olmadığı hususu spekülasyona açıktır. Ancak, ABD politikasının inandırıcılığını koruması açısından, Amerikan ambargosunun ihlaline hangi ülke müsaade etmiş olursa olsun, ABD makamlarının ihlal edenlere karşı bir şeyler yapmak zorunda hissettiklerini anlaşılabilir bir davranıştır, aksi takdirde ABD’nin ilan ettiği ambargolar hiçbir zaman ve hiçbir yerde etkili olmayacaktır. İkincisi ise bu yargıya intikal etmiş bir davadır. ABD’de çok yerleşik bir güçler ayrılığı geleneği vardır. ABD’de hükümet mahkemelerin kararını doğrudan etkileme imkanına sahip değil.

Cumhurbaşkanımız konuyu Başkan Trump ile görüşeceğini söyledi. Trump muhtemelen cumhurbaşkanımızın sözlerini anlayışla karşılayacaktır fakat bu Zarrab ve diğerlerinin de adının geçtiği dava ile ilgili yasal prosedürlerin mahiyetini ve akışını değiştirebileceği anlamına gelmemektedir.

Bazı Türk bankalarının cezalandırılması, bazı insanlar için seyahat yasaklarını getirilmesi gibi bir dizi ihtimale karşı kendimiz hazırlamalıyız. Amerika, interpol'dan bazı kişileri yakalayıp Amerikan adaletine teslim etmesini de isteyebilecektir. Ayrıca, bu süreç liderlerimizin ABD ile yakın ilişkiler kurmasını bazen zorlaştıracaktır. Ve ne yazık ki, bu olay tam da ABD'nin PYD/YPG ile olan ilişkisinde Türkiye’nin şikayetlerine yeni yeni olumlu tepki vermeye başladığı bir zamanda geliyor. Çeşitli nedenlerden dolayı ABD halihazırda YPG'ye tam bağlılığını azaltmakta ve YPG ile olan ilişkisinin yalnızca taktiksel nedenlerle olduğunu göstermeye çalışmaktadır.

Ancak arka planda bu dava sürüyor. Suriye'de Amerikan tutumunun yumuşaması ile ilişkilerde gerçekleşmesi beklenebilecek herhangi bir iyileşme, bu davadaki olumsuz gelişmeler sebebiyle etkisiz kalacaktır.

Bunun, iç siyaseti nasıl etkilemesi beklenebilir?

Bazı Türk vatandaşları ABD'de tanıklık yapmak için çağrılırlarsa, Türk yasalarına göre böyle bir yükümlülükleri bulunmuyor. Dolayısıyla uyup uymamaları kişisel bir karar olacaktır. Davet edilenler ifade vermeye gitmedikleri takdirde gelecekte ABD'ye seyahat etmekte güçlük çekeceklerini bilmeleri gerekiyor. ABD’ye giderlerse, daha girerken sınırda gözaltına alınabilirler. ABD'nin şüphelileri kendi adaletine teslim için diğer ülkelerden yardım isteyip istemeyeceğini şu anda bilmemiz ise olanaksız. Belki Amerika böyle bir talepte bulunmaz. Ancak mahkeme huzuruna çıkmak zorunda olup da, buna rağmen ABD’ye gitmeyenler her zaman ve her yerde huzursuzluk duyacakları bir ortama itileceklerdir.

Zarrab davası Türkiye içinde de önemli tartışmalara yol açmış bulunuyor. Bu davada öne sürülen ithamlar, bazı bürokrat ve siyaset adamlarının başka eylemleriyle de ilişkilendiriliyor. Hükümet bütün bu olayın kendisine yönelik bir komplo olduğu izlenimini yaratmakta ısrar ediyor. Muhalefet ise, hükümetin yolsuzlukları görmezden geldiğini, bunları örtmek için milliyetçiliğin arkasına sığındığını ileri sürüyor. Tarafların yaklaşımları ise Türk siyasetindeki zaten mevcut kutuplaşmayı körüklüyor. Sonuç olarak, yaşananlara iç politika açısından bakacak olursak, uluslararası sorunların iç çatışmalarımızda cephane olarak kullanılmak istendiğini görüyoruz. Bu gerilimli ortamın mutlaka iktisadi sonuçları da olacaktır. Ancak uzun dönemli sonuçların ne olacağını söylemek için henüz erken. Daha fazla öngörüde bulunmadan önce duruşmada ne gibi kanıtların sunulduğunu ve davanın nasıl sonuçlandığını beklemek ve görmek zorundayız.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
G7 nereye gidiyor? 04 Eylül 2019