Zaman kılıcı Orta Gelir Tuzağı zincirlerini kesebilir mi?
Dünya Bankası, satın alma paritesi (SAP) kapsamındaki değerlendirmelerinde ülkelerin kişi başına ulusal gelirleri sınıflandırıyor. Türkiye üst orta gelir (upper middle income) de yer alıyor. Geçmiş sekiz yıllık zaman dilimi (2004-2012) Türkiye’yi, yıllık bileşik büyümede (CAGR) yüzde 7.49 ile dünya genel ortalaması yüzde 4.84’nin hayli üstünde bir düzeye yerleştiriyor. Salt büyüme hızı bakış açısından bakıldığında, altı çizilmeden geçilemeyecek iki nokta bulunuyor: i. Rakamlar, küresel ortalamanın yüzde 2.65 üstünde yüzde 54.71 daha güçlü bir büyümeyi çağrıştırıyoruz. ii. Avrupa Birliği’ne istatistik uyumdan geçen ulusal verilerimiz, 2006 yılında yüzde 36.86 yukarı yönlü düzeltime tabii tutuluyor. Yeni seri; TÜİK'e ek olarak Maliye Bakanlığı, Merkez Bankası ve Hazine tarafından da düzenlemelere konu olup tam uyumunu 2011 yılında tamamlıyor. Rakam müdahelesinin sıralamada iki basamak yukarı taşıdığı, kişi başına GSYH (SAP, 2004-2012) düzeyi, Malezya benzeri bir orta gelir tuzağı gerçeğini de gizlemiyor. Dünya Bankası’ndan Flaaen ve Mishra gelişmekte olan ülkelerin karşı karşıya oldukları riskleri işaret ederken, Malezya’dan yola çıkıyor ve geniş bir literatür araştırmasından sonra; üretime, katma değere, buluşlara ve araştırma geliştirme esnekliğinin önemine vurgu yapıyor. EXPY ve PRODY göstergeleri (Eighengreen, Sophistication of Exports) analitik çıtanın aşılmasında büyük katkı sağlıyor.
Böylesine yüksek büyüme, önemli bir müdarayı (yüze gülücülüğe) da barındırıyor aslında. Müdara, dirayetten türeyen bir sözcük. Dirayetse, beceri, zeka ifadesidir. Yani, Dünya Bankası gelir dağılımı sınıflandırmalarındaki yerini bir üst sınıfa taşıyabilecek bir Türkiye için, katıksız gerçeklikte bir beceri gerekiyor. Araştırma, buluş kabiliyeti ve küresel katma değer yaratılarak üretilebilmiş altyapımızın eksikliğini gizleyen hiçbir veri işimize gelmiyor. Sekiz yılı inşaat ve gayrimenkul gibi bir sektör desteğinde tamamlandığına göre, yapısallarımız Malezya’ya yakınsıyor. Malezya’nın GSYH’sının yüzde 42’sinin servis sektöründen ibaret olduğunu biliyoruz. Öncelikle şunu teslim edelim; bir üst gelir düzeyine atlayabilmek öyle çok da kolay bir iş değil. 1975-2005 yıllarını içine alan inceleme sadece Güney Kore’nin üst gelir grubu segmentine atlayabildiğini ortaya koyuyor. Öyleyse şu altılı önlem grubunu uygulamaya almak gerekiyor.
1. Üst gelir grubuna taşınmak, orta gelir tuzağına düşmemiş bir sürdürülebilir büyüme anlamına gelir. Böylesi bir büyüme için, bölgesel güç olabilmek için ve küresel rekabet üstünlüğü elde edebilmek için ilk adım “yapısal reformlar” dır.
2. Bu adımı Ar-Ge yatırımlarımızın toplam yatırımlardaki payını artırmak izler.
3. Sonra ihracat sektörlerinde enerji bağımlılığımızı azaltan dönüşümler yer almalıdır.
4. Eğitim, sektörlerin gereksinimlerini tam karşılayan müfredat ve teçhizat ile donanmalıdır.
5. Bu arada finansal dış bağımlılığı azaltıcı tasarruf altyapımız yerli yerine oturtulmalıdır.
6. Bekli de en önemlisi, gelecek kuşakların sorumluluğunu da üstlenerek her türlü israfı ortadan kaldırma adımı, hepsinden önce atılmalıdır.
Sözün özü, tüm bunlar Türkiye için önemli, bir o kadar da büyük hedeflerdir. Hiç de kolay bir diyet değildir. Eskilerden gelen şu deyimi hatırlarsak belki bu bizi motive etmeye yeter; “Zaman öyle bir kılıçtır ki, biz onu kesmediğimizde o bizi keser.”